Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de adettir; gençlerin eğitimi genç olmayı bilmeyenler tarafından deney tahtasına dönüştürülür, birkaç senede bir eğitim sistemi değişir. Şimdi de YÖK’ün üniversiteye girişte baraj puanını kaldırması yeni gelişme. Bugüne kadar merkezi standart sınavda belli bir sorunun üstünde doğru yanıt verebilenler üniversiteye başvurabiliyordu, şimdi böyle bir zorunluluk kalmadı. Anne-babalar ve öğrenciler arasında ufak çaplı bir paniğe neden oldu bu yeni karar; üniversitelerin kalitesinin düşeceği, her önüne gelenin yüksek öğretime kaydolacağı endişesi oluşmaya başladı.

        Ülkenin dört bir yanına apartman üniversiteleri açıldığı, bu üniversitelerin de yeteri kadar öğrenci bulamadığı doğru. Hatta zaman zaman öğretim üyesi eksikliği de absürt haberlerle gündeme geliyor: dişçilik fakültesine ilahiyat hocası atanması gibi. Halihazırda milyonları bulan üniversiteli işsiz ordusu var. Bu gençlerin mezun olduktan sonra işe giremedikleri gibi okula giderken kalacak yer bulamadıkları da gündeme geliyor. Şimdi yeni kararla apartman üniversitelerine daha fazla öğrenci kabul edilecek, son derece niteliksiz bir eğitimle iki veya dört sene harcayacaklar ve iş bulamayacaklar. Balon yine de şişecek gibi görünüyor. Buna rağmen barajın kalkması iyi bir karar.

        TEK TİP ÖĞRENCİ

        REKLAM

        Barajın kaldırılması sadece üniversiteye girişte yapılması gereken reformların bir başlangıcı olursa anlam kazanır. BBC Türkçe servisine konuşan eğitimci Salim Ünsal’a göre kaldırılan baraj da çok nitelikli değildi, “220 soruda 14-15 net yapan” barajı geçebiliyordu. Çok büyük olmayan engel daha çok psikolojik. Merkezi sınavda bir soru bile fazla çözebilen binlerce insana fark atıyor, ama uzun vadede sonuç çok da önemli değil. Bir zamanlar dünya klasmanında yer alan birkaç prestijli Türk üniversitesi düşen eğitim kalitesine rağmen yine de en tepedeki öğrencileri alıyor, onlardan daha iyileri zaten kapağı yurtdışına atıyor, geri kalan çoğunluk da çoğunluğu apartman üniversiteleri olan kurumlar tarafından paylaşılıyor.

        Asıl sorun baraj değil, üniversitelerin sadece tek bir kritere bakarak öğrenci kabul etmeleri. Birçok üniversite merkezi sınavda iyi yapan öğrencilerden memnun, ama bu durum çok parıltılı birçok öğrencinin de aleyhine işliyor. Gençlerin üniversite hayatını yılın tek bir günü yapılan tek bir sınava bağlamak başlı başına adaletsizlik ve insanlığa aykırı. İnsana hasta olma, kendini iyi hissetmeme hakkı tanımayan dayatmacı bir sistem bu. Bu fabrika düzeninde ne olursa olsun öğrencinin o sabah uyanması ve maksimum performans göstermesi bekleniyor.

        Gencecik insanların üzerinde yersiz bir baskı oluşturduğu malum bu sınavın. Liseli hayatını sadece tek bir sınava endeksliyor ve başarılı olmanın tek kriteri olarak görülen yüksek öğretime girebilmeye adıyor. Sınav çalışkan öğrenciyi destekliyor, ama aynı zamanda tek boyutlu, sadece ders çalışmaya yönelik, tek tip insan modelinin oluşmasını sağlıyor. Darbe ürünü YÖK’ün yaratıcı birey yetiştirmek için bir sistem oluşturacağını hiç kimse hayal etmezdi zaten.

        Merkezi sınav üniversiteler için de öğrenci seçiminde tembellik anlamına geliyor. Kurullar oluşturup mülakatlar yapıp başvuruları değerlendirmek yerine puanı tutan öğrenciyi alıyorlar. Böylece zor işten kaçınıyorlar. Bu öğrencinin okula ya da bölümüne uygun olup olmaması önemli değil. Birçokları istedikleri ya da tutkulu oldukları için değil, sadece puanları oraya yettiği için okullara kaydoluyor.

        Yüksek öğrenim bir zorunluluk değil, tercih. Bu tercihte de öğrencinin okuyacağı bölüme tutkuyla bağlı olması verimlilik açısından önemli. Birçok Amerikan üniversitesi 18 yaşındaki çocukların henüz ne okuyacaklarına karar vermelerinin çok erken olduğunu düşündüğü için ilk iki sene bölüm seçtirmiyor. Mezuniyete bir sene kala bile bölüm değiştirmeye imkan tanıyor aynı sistem. Beyinlerinin karar verme mekanizması biyolojik açıdan henüz gelişmemiş bu insanlardan çok fazla beklentisi var Türkiye’deki yüksek öğrenimin. Eğer üniversitelere kendi öğrencilerini seçme fırsatı verilseydi pek çok öğrencinin tecrübesi farklı olabilirdi.

        SINAV BAŞTAN YANLIŞ

        Bugün ABD’de birçok prestijli okul bir anlamda yüksek öğretime giriş sınavı olarak kabul edilen SAT sonuçlarına bakmayacağını açıkladı. Çünkü bizdekinden çok daha adaletli bir sınav olsa da SAT öğrencinin sadece bir yönüyle ilgili okula fikir veriyor. Biz baraj kaldırılmasının zararlarını konuşuyoruz, oysa sınav baştan sona yanlış bir uygulama. Sosyal aktiviteler, öğrencinin potansiyeli, özgür düşünme kapasitesi, analiz yeteneği ezberden çok daha önemli. Çoktan seçmeli hiçbir sınav bu yönlerini dışarıdan birine yansıtamaz. Öğrenci ancak kendini yazılı ya da sözlü ifade ederek karşısındakini üniversitede okumaya değer olduğuna ikna edebilir. Biliyorum, mevcut haliyle YÖK hiçbir zaman bu kapıyı açmayacak. Ama üniversite ancak isteyenin ve hak edenin yıllarını vermesi gereken bir yer.

        Kalan diğer herkes için üniversiteye gitmemek çok daha avantajlı. Apartman üniversitelerinde okumaktansa marangoz olmak çok daha kıymetli bir uğraş. Dört senelik apartman üniversitesinden mezun olanın iş bulacağı tostçudan da daha çok kazanır iyi bir marangoz. Anne-babaların da kendi çocuklarını üniversiteye zorlamak yerine potansiyellerini görmelerinde, gerçekten yüksek öğrenime ihtiyaçları olup olmadığını anlamalarında fayda var. Toplumun işleyişi için birilerinin akademisyen olması, birilerinin de çöp toplaması gerekir. Buna karar verecek merci de devlet veya devletin bir kurumu değil, bireyin kendisidir.

        Diğer Yazılar