Erdoğan kesin git…git…gitme dur ne olursun
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kolay kolay gidici olmadığının ilk göstergesi dün Macaristan’da yapılan seçimler olabilir. Muhalefet partilerinin ittifakı bu seçimden ders de çıkartabilir, zira çok tanıdık bir durum söz konusu. Aşırı sağcı, kimilerine göre faşist Viktor Orban dün beşinci seçim zaferini ilan etti. Üstelik öyle kıl payıyla da değil. Sandıkların yüzde 90’ı açıldığında Orban’ın partisi 199 sandalyeli meclisin 135’ini kazanmıştı. Özgürlükleri kısıtlayan, ülkenin gidişatını dönüştüren, Putin yanlısı Orban’ı devirmek için altı muhalefet partisi toplanıp tek aday çıkartmıştı Macaristan’da. Orban hemen hemen yerden zaferle çıkarken, muhalefet bloğunun aday gösterdiği—sürpriz! sürpriz!—belediye başkanı kendi bölgesinde bile kazanamadı.
Oysa daha geçen gün Euronews’a göre anketlerde muhalefet adayıyla Orban arasında sadece iki puanlık fark vardı. Uluslararası seçim gözlem komitesi raporunu bugün açıklayacak, 2018’deki seçimleri “özgür” bulmuşlar ama medya sansüründen dolayı adil geçmediğini söylemişlerdi. Orban’ın seçim zaferindeki ciddi fark bu seçimlerde de şaibe olmadığını, anketlerin yanıldığını gösteriyor sadece. Yanılan sadece anketler değil. Orban’ın zaferi İsrail’de Netanyahu’yu deviren ittifak formülünün önce Macaristan’da sonra da Türkiye’de otoriter liderlerinin sonunu getireceği öngörüsünü de yerle bir ediyor.
ELİT TARTIŞMALAR
Güvenilir kamuoyu araştırma şirketlerinden MetroPoll’ün son bulgularına göre AK Parti’nin oyu yakın zamanda üç puan daha arttı. Bir yandan manda yoğurdu, ay çiçek yağı kıtlığı, artan döviz kuru tartışılırken iktidarın oyunu artırması şaşırtıcı. Ama anlaşılır. Geçmiş seçimlerde olduğu gibi sadık seçmen bozulan ekonomiye rağmen “Yine çözerse bunlar çözer,” diyerek güvenli limana sığınmak istiyor.
Seçmenin gündelik hayatını ilgilendiren konularda karşısında bir alternatif muhatap bulamadığı da ortada. Durmadan toplantı yapan muhalefet partileri dövizin nasıl düşeceğini, zamların nasıl duracağını, fiyatlarını nasıl azalacağını bir türlü açıklayamıyor. Onun yerine seçmenin hiç ilgilenmediği konularda toplantı üzerine toplantı yapıyorlar.
Seçmenin muhalefetin parlamenter sisteme dönüş toplantılarıyla hiç ilgilenmediği televizyonlarda bu konuların tartışıldığı programların izlenmemesinden anlaşılabilir. Parlamenter sistem çoğunluk için teknik bir ayrıntı, sorunların çözümü değil. Dahası parlamenter sistem AK Parti’ye yeniden yüzde 20’ler ya da 30’larla iktidara gelebilme, Erdoğan’a başbakan olma fırsatı da tanıyor. Sattıkları formül bu basit soruna bile çözüm getirebilmiş değil. Getirse bile parlamenter sistem teknik bir tartışma; basın özgürlüğü, azınlık hakları, üniversitelerin özerkliği, yeşil politikalar gibi elitlerin meselesi.
Bütün dünya Macaristan’ın demokrasiden uzaklaşmasından endişe ederken ülke halkının bu kaygıları takmayıp Orban’da ısrar etmesinin nedeni de ortada: seçmen çoğunluğu kendi çıkarına bakıyor. Avrupa Birliği ve ABD önümüzdeki günlerde Rusya’ya yönelik yaptırımların genişletilmesini isteyecek, Putin’i tamamen dışlayacak. Ancak Orban kendi halkına Rusya’yla savaşa girmeyeceklerini ve Rus doğal gazını almaya devam edeceklerinin sözünü veriyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarında Macaristan halkının çoğunluğunun Rusya’nın bu savaşta haklı olduğunu düşündüğü de ortaya çıkıyor zaten.
TÜRKİYE’DE NE OLACAK
Türkiye kamuoyunun pozisyonu farklı. Önceki gün Sedat Ergin’in MetroPoll’den aktardığı verilere göre Rusya’nın işgalini haksız bulanların oranı yüzde 83.8, ancak ankete katılanların 48.3’ü savaştan ABD ve NATO’yu sorumlu tutuyor.
Bu hissiyat 2023’teki seçimin de sonucunu belirleyecek kararsızları etkileyebilir. Ukrayna konusunda tarafsız kalan, hatta tarafları barıştırmaya çalışan Erdoğan şu an için kazanmış görünüyor. Muhalefet cephesi fazlasıyla NATO’cu duruyor.
Önümüzdeki aylarda Rus oligarklarının Türkiye’de kolay kolay dolaşması, paralarını Türkiye’ye park etmeleri Batı’yla ilişkilerde sorun olacak. Ama bu durum da seçmeni Erdoğan’dan uzaklaştırmak yerine yakınlaştıracak. Erdoğan sadece savaş konusunda tarafsız görünmüyor; tabanı onun Rus parasını Türkiye’ye çekip mevcut ekonomik krizden oligark kumbaralarıyla kurtulacağını da düşünüyor. Roman Abramoviç’in Türk misafirperverliğinden memnun kalıp sırıtması bu ekonomik krizin sonunun geleceğine dair en güzel PR çalışmasıydı. Gelir mi gelmez mi, hep birlikte göreceğiz. Ama önemli olan algı; algı gerçeğe dönüştüğünde seçim kazanıyor.
MetroPoll’ün başındaki Özer Sencar’a göre Erdoğan’ın sürprizleri daha bitmedi, bu senenin son baharında baskın seçim olabilir. Erdoğan’ın attığı adımların—kur garantili hesap, oligarklardan yatırım vs—sonucunu almak için 2023’te seçimi zamanında yapmak isteyeceğini düşünürdüm. Ama Ukrayna savaşının halkı Orban etrafında kenetlediğini görünce bu konudaki tarafsızlık politikası ve halihazırda yükselen oylarıyla Erdoğan’ın rüzgarı arkasına almışken iktidarı yeniden garantilemek isteyebileceği ihtimaline giderek daha fazla inanıyorum. İkinci İstanbul belediye seçimi gibi bu sefer kaybedeceğini bile bile seçime gitme hatası yapacağını da zannetmiyorum.
Bu tabii bugünün şartları, yarın tam tersi de olabilir. Yine de Erdoğan kesin gidici diye rehavete kapılmamakta fayda var. En çok da hazır rüzgar dönerken ilkeli numarasıyla demokrat görünelim de yeni dönemde bizi yargılamasınlar diye muhalefete kıran iktidar destekçileri gazetecilerin tetikte olmasında fayda var. Türk basınının arka bahçesindeki mezarlıkta zamanında Erdoğan kesin gitti diye dümen kırıp Karar gazetesine falan düşenler yatıyor.