Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Coen Kardeşler’in “Burn After Reading” filmi vizyona girdiğinde Türkiye’de Ergenekon soruşturması tüm hızıyla yürüyordu. CIA etrafında gelişen bir skandalı anlatan filmle Türkiye’deki soruşturmanın gayrı ciddiliği arasında paralellik kurmuş, “Gerçek Ergenekon buymuş,” diye gülmüştüm. CIA’den atılınca kurumu anılarını yazmakla tehdit eden bir memur, ondan bulduğu CD’yi ciddi istihbarat sanıp Ruslara satmak isteyen aşk yalnızı bir kadın, CIA memurunun kocasını aldatan eşi, hayatının rolünde yarım akıllı spor hocası Brad Pitt tamamen bir yanlış anlama ve aptallık üzerine kurulu bir keşmekeşin içinde buluyorlar kendilerini. Filmin son sahnesinde CIA yöneticileri “Bu işten ne öğrendik,” diye kendi aralarında konuşuyorlar. “Bir daha aynısını yapmamayı öğrendik,” diyor bir tanesi.

        Aynısını yapıp farklı sonuçlar beklemek, bir daha yapmamayı öğrenmek Türkiye’ye özgü bir alışkanlıktır. O yüzden film Türkiye’deki komplo teorisyenlerine ders olarak gösterilse iyi olur. “Kurtlar Vadisi” izleye izleye “üst akıl” diye beyni yıkandı toplumun. YouTube’daki sözde analistler ve sosyal medya sayesinde komplo teorisi kurumsallık kazandı. Son zamanlarda aklı başında olduğunu düşündüğüm kimi isimler bile CIA, darbe, ajanlık gibi cezbedici kavramların etkisinde kalarak bu koroya katılıyor. Bu sefer bir gazeteciyle bir “ajan” nasıl görüşebilir diye yola çıkıp Washington’ın Türkiye üzerinde oynadığı oyunlara, 15 Temmuz’a, yeni dünya düzenine, globalistlere falan uzanıyorlar. Dur diyen olmadığı için de atış serbest.

        FAZLA ÖNEMSENİYOR

        “Burn After Reading”de birbirinden ilginç karakterlerden biri John Malkovich’in oynadığı CIA çalışanı. Kurumda alt düzeyde çalışıp atıldıktan sonra anılarını yazıyor. Ona kalırsa çok sarsıcı bilgilere hakim, CIA başkanıysa onun güvenlik seviyesini öğrendikten sonra “Ne yazarsa yazsın,” diyor. CIA’in tahminen 22 bin çalışanı var. Böylesi dev kurumlarda fotokopici olarak çalışan da olur, binanın bekçisi de. Her CIA çalışanı ya da her CIA’e iş yapanı ajan olarak yorumlamak büyük bir hata.

        Henri Barkey de hakkında lüzumsuz spekülasyonlar üretilen kullanışlı bir figür. Kendisini kullandırtmak istediği belli, çünkü Amerika’da bir türlü istediği yere gelemedi. Obama döneminde Dışişleri’nde yer edinmeye çalışıyordu, olmadı. Amerikalılar önemli görevlere getirecekleri insanları iyi tartarlar, Barkey’i de yeterli bulsalardı kritik bir yere atarlardı. Belki o da ajan olmak istemiştir, Amerikan dış politikasına yön verme özlemi vardır. Ama sonuçta olmadı, şimdi sadece Pennsylvania’da akademisyen. Ama çok kurnaz. ABD’de deniz tükenince Türklüğünü hatırlayan Mehmet Öz gibi o da rotayı Türkiye’ye kırdı, kendinden burada konuşturuyor.

        15 Temmuz darbe girişimini ona yıkmak haddinden fazla önem ve güç atfetmek. Her ne kadar şikayet ediyor gibi gözükse de gizliden gizliye bu durum onun hoşuna gidiyor. Bu sayede The Atlantic gibi prestijli dergilerde yazılar kaleme alabildi. Ama onu en çok dinleyen, onun da görüşlerini en çok paylaştığı isimler FETÖ’cüler. Onların kanallarına çıkıyor, onların sitelerinde görüşlerini aktarıyor. Önümüzdeki sene seçim sonrası değişim yaşanırsa FETÖ’cülerin desteğiyle ABD’de yeniden koltuk kapma peşinde. Israrla 15 Temmuz’daki rolünü muğlak bırakması da bu yüzden. Kendisine gizem atfedildikçe borsasının yükseldiğini düşünüyor. Kullanıma açık olduğu mesajını veriyor. Oysa filmdeki Malkovich’ten öte biri değil. Steven Cook’tan Michael Rubin’e ABD’de böyle çok tip var, aradan sıyrılır mı? İktidar yanlıları ve paranoyak ulusalcılar bu adamı büyüterek ona en büyük hizmeti yapıyor.

        GÖRÜŞMELERİN İÇERİĞİ

        Komplo teorisyeni Türkiye üzerine her çalışanı ajan sayar oysa. İçlerinde kuşkusuz ajan olanlar da vardır, ama dünyanın yönetildiği Washington’da kariyerini farklı ülkelere yoğunlaştırmış, belli bir bölgede uzmanlaşmış isimlerden geçilmez. Türkiye uzun yıllar küçük ve nispeten önemsiz bir ülke olduğu için bu coğrafyayı çalışan çok fazla uzman yoktu. Zamanında birtakım tipler de bu açıktan faydalanarak kendilerine kariyer yaptı. Seneler içinde Türkiye önem kazanınca zamanında doğru ata oynayan tiplerin de sesi duyulur oldu, çünkü ortada başka hazır adam yoktu. New York Times gibi yabancı gazeteler de Türkiye konusunda haber yapmaya başladıkça bu yüzden eldeki insan malzemesinden faydalanmaya başladılar. Henri Barkey, Bülent Alirıza gibi lüzumsuz uzmanlara önem atfedilmesi insan açığındandı.

        Gazeteciler başka gazetecilerle, uzmanlar gazetecilerle, ajanlar uzmanlarla görüşür. Bu iş böyle yürüyor; doğasında var. Açıkçası bir gazeteci için kim ararsa görüşmek de önemlidir, pek çoğumuz da böyle görüşmeler yapmışızdır. Gazetecilerle yapılan görüşmelerin tek amacı kamuoyunu yoklamak, havayı anlamak, belli bir bakış açısına sahip olmaktır. Türkiye’ye gelen yabancı gazeteciler ve uzmanlar her gün bir sürü kişiyle böyle görüşmeler yapıyor. Kimin ajan olup olmadığını da bilmek zordur. Hiçbir ajan ben ajanım demeyeceğini gibi değilim de demez. Gerçek ajan bu soruyu sordurtmayacak kadar kendisini gizler zaten. Ajan sandıklarınız çoğu zaman filmdeki bir komedi unsurudur.

        90'lar şimdi resmen bitti

        90'lar şimdi resmen bitti
        0:00 / 0:00

        New York’un Soho bölgesinde 25 sene önce açılan Mercer Kitchen kapanıyor. Pandemiden önce de kentle özdeşleşen pek çok mekan kapanmıştı, en acısı da Barneys olmuştu. Mercer Kitchen’ın kapanması ayrıca sarstı, çünkü zamanında az gitmedim. Gitmek için yarışırdık; şehrin en havalı lokantasıydı. Ama en önemlisi hep oradaydı, hep orada kalacak gibi dururdu. Gerçi yıllardır uğramıyordum.

        Geçenlerde yolum düştü, her zaman olduğu gibi üst katta oturdum. Epey eskimişti, yemek de değişmiş gibiydi. Klasik denemeyecek kadar eskimiş ama. Ünlüler hala lokantanın bağlı olduğu otele giderken Mercer Kitchen çoktandır olduğu gibi sadece turistlere hitap eden bir yere dönüştü. Şehre gelen Türkler de çok severdi burayı, zaten bir ara Türk müdürü de vardı.

        Mercer Kitchen’ın sahibi Jean Georges kapanma gerekçesini “25 sene oldu,” diye açıklıyor. “Artık yeter.”

        98’de açılan mekan tam anlamıyla 90’lar ruhundan yeni bir binyıla geçişin simgesiydi. Bugün hala birçok lokantanın uyguladığı toplu masada oturma sistemi ilk kez Mercer’da denenmiş ve tutmuştu. Amerikan mutfağıyla Asya unsurlarını birleştirdiği ‘fusion’ mutfağıyla yemeklerinden söz ettirmişti. Asia de Cuba gibi benzer lokantaların ivme kazandığı dönemdi. Bir süre sonra daha iyileri çıktı, daha deneysel şefler daha iyi pişirmeye başlayınca buralar demode kaldı.

        REKLAM

        Mercer Kitchen da zamanla zamanla kendini yenilemedi, açıldığı günlerdeki gibi kaldı. Turist müşterilere çok fazla sırtını dayadı, mutfağı da vasatlaştı. Bir de ben hiçbir zaman yeraltındaki ana salonda yemeği sevmedim, üst kattaki dört-beş masada turistlerin torbalarından yer bulmak zorlaştı.

        90’lardaki New York’tan bir Balthazar kaldı mahallede şimdi, yoluna tıklım tıklım devam ediyor. Mercer Kitchen ise zamanın ruhuna yenildi.

        Yıl sonunda kapanmadan önce son bir kez daha gidip üst katta nostalji yapacağım. New York’un artık eski New York olmadığını bilerek.

        Diğer Yazılar