Meral Akşener'in seçimi
Meral Akşener bir ara, belki altı ay önce gibi bir zamanda pes etti. Aslında daha fazla direnecek, mücadele edecek enerjisi vardı ama boşa çabaladığını, ne kadar uğraşırsa uğraşsın sonuç alamayacağını düşündü. “Artık ne olacaksa olsun,” noktasına geldi. Kemal Kılıçdaroğlu etrafındaki CHP’lilerin de gazıyla seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olmayı kafasına koymuştu. Başka bir seçenek yokmuş gibi davranıyor, İstanbul ve Ankara seçimlerinin alınmasındaki planın kendisine adaylığı doğal olarak bahşettiğini düşünüyordu. Dahası, kazanacağına da inanıyordu. Akşener ise daha önce Kılıçdaroğlu’nun kendince muazzam bir plan olarak gördüğü Abdullah Gül’ün adaylığını engellemişti. Ancak bu sefer altılı masa, çözümsüzlük, adaysızlık arasında bir anlamda Kılıçdaroğlu’na teslim oldu.
Kendisi aday olsa şu aşamada kazanamayacağını bildiğinden çok önce “Ben başbakanlığa talibim,” diye bu yarıştan çekildi, HDP’nin dışında kaldığı bir seçim kazanma formülü de—en azından ilk turda—imkansız gözüküyor. HDP’liler de Akşener veya Mansur Yavaş’a oy vermemeye şimdilik yeminli; gerçi Türkiye’de her an her şey olabilir. Bu gibi birçok faktörün de dahil olduğu matematik hesabı yüzünden Akşener de mecburen pek çok muhalif seçmen gibi Kılıçdaroğlu’na razı oldu. Seçilemeyeceğini bilse de.
Ta ki bir-iki hafta öncesine kadar.
Bir-iki hafta önce Akşener adeta vites değiştirdi ve o altı ay önceki teslimiyetten çıktı.
İKİ ÇIKIŞIN ŞİFRELERİ
Önce Fatih Altaylı’nın programında “Acaba masayı dağıtıyor mu?” diye yorumlanan çıkışı geldi. Kılıçdaroğlu’nun de facto adaylığını kabullenmediğini ama aday olmanın onun da hakkı olduğunu söyleyen Akşener ısrarla “seçilebilecek aday” vurgusu yaptı. Bu ifade Kılıçdaroğlu’nun seçilemeyecek aday olduğu anlamına da geliyordu. Masa dağılmadı, ama hepimiz ne demek istediğini anladık.
Akşener’in ikinci çıkışı geçen hafta, Kılıçdaroğlu tam da ABD’deyken geldi. Kamuoyunun karşısında ilk kez “Kemal Kılıçdaroğlu kararlı, aday gibi görünüyor,” dedi. Bu sözler de Kılıçdaroğlu’na açık destek olarak yorumlandı—en azından Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sorgusuz destek veren Sözcü, Cumhuriyet gibi kimi muhalif veya partiye yakın yayın organlarında. Benzer şekilde iktidar medyası da bu sözlerle Kılıçdaroğlu’nun altılı masanın adayı olduğunu düşündü.
Bu durum muhalif mahalle için karamsar senaryoydu. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı aynı zamanda Erdoğan’ın üçüncü kez seçilmesi anlamına gelecekti. Zaten iktidarın da istediği buydu.
Ancak Akşener’in bu iki çıkışı Beştepe’yi memnun etmedi. Memnun etmemek bir yana, epey de rahatsızlık yarattı. Çünkü medya ya da CHP’lilerin aksine Erdoğan ve ekibi Akşener’in tam olarak ne yapmak istediğini anladı. AK Parti’ye yakın kaynakların bana aktardığına göre Meral Akşener önce “Teke Tek” ardından da grup toplantısındaki konuşmada Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermiyor, sadece destek veriyor gibi görünüyordu. Destek verir gibi görünürken hem kendi partisini, hem CHP’lileri, hem de muhalif seçmeni uyandırmak, isyan etmek, itiraz etmelerini sağlamaktı asıl amacı.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığını ne kadar kabullenmiş gibi görünürse tepkilerin yağacağını bilen Akşener aslında bu ihtimalini engellemek için kamuoyu oluşturuyor. En azından Saray’a yakın kaynakların okuması bu. Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimalinin azaldığı her hamle de Saray’ın aleyhine, çünkü bugün hepimiz biliyoruz ki AK Parti’nin asıl cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu.
SARAY MEMNUN DEĞİL
Akşener’in çıkışı kadar Kılıçdaroğlu’nun sebebini hiç kimsenin anlamadığı ABD seyahatinin başarısız geçmesi de Saray’ı memnun etmedi. Çünkü Kılıçdaroğlu uçağa Cumhurbaşkanı adayı olarak bindi, indiğindeyse kendi mahallesinde, partisinde, medyasında bile “Bu geziden sonra artık bu adaylık işi zor,” sesleri yükselmeye başladı. İktidar medyasının sekiz saatten komplo yaratma çabası, Kılıçdaroğlu’nu kamuoyu önünde zayıflatan yayınları da Saray’ın işine gelmedi.
İktidarın istediği icazet tartışmalarından belliydi zaten. Kılıçdaroğlu’nun ABD’den icazet aldığı algısı yaratılacak, seçime girmesi için gaz verilecek, bu seyahat de kampanya boyunca aleyhinde kullanılacaktı. Ama CHP lideri belki bilerek belki bilmeyerek bu amatör geziyle hem kendisini sabote etti, hem de iktidarın beklentisini boşa çıkardı. Bence bilmeyerek.
Erdoğan tarafı adaylık yolu açılsın diye Kılıçdaroğlu’nun başarılı görünmesini istiyor. ABD gezisi öncesi yaratılan havayı hatırlayalım: Kılıçdaroğlu hiç kimsenin bakmadığı birtakım küçük konuları gündeme getiriyor, iktidar da bu konularda adım atıyordu. Elektrik faturalarındaki bilmem ne payı, şuradan yüzde 0.1’lik indirim, şu pulun bir şeysinin azaltılması… Seçim kazandırmayacak, seçmen çoğunluğunun ne olduğunu bile anlamadığı, fazlasıyla ‘niche’ gündemler büyük kahramanlık gibi sunuluyordu.
Muhalifler “Kılıçdaroğlu gündemi belirliyor, iktidar onu takip ediyor,” diye gaza geliyordu. İktidar basını ise Kılıçdaroğlu’nun bu değişiklikleri önceden haber aldığını, hatta Saray’da köstebeği olduğunu iddia ediyordu. Bu Kılıçdaroğlu’nun aday yapılması için bir tuzaktı elbette, bir algı oyunuydu. CHP tam bu tuzağa düşmüştü ki…
Belli ki denklem bozuldu. İktidarın acilen Kılıçdaroğlu’nu ringe çekmesi gerekiyor; Cumhurbaşkanı’nın önceki gün “Aday ol karşıma çık,” demesi bundan. Meral Akşener ise aradığı kamuoyunu buldu ve oyun kurucu konuma geldi. Üzerinde bir kez daha tarihi sorumluluk var. Bu seçimin kaderini artık o belirleyecek.