Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gazetecilik biraz da görme sanatıdır ama bu yetenek ne yazık ki herkeste yoktur. Yılmaz Özdil ise görmeyi en iyi bilenlerdendir. Tiraj ve rating şampiyonluğu başlı başına bunun kanıtı zaten. Yazılarını başkalarından ayıran özelliği de bu görebilme yeteneğidir. Başkalarının baktığı yerde o aklımıza gelmeyeni yakalayıverir ve farkını konuşturur. (Özdil’in spor sayfalarındaki yazılarını fark edip oralara sıkışmaması gerektiğini ilk gören de bu gazetenin sahibi Turgay Ciner’dir.) CHP’nin hafta sonu yaptığı vizyon toplantısından sonra en çok Yılmaz Özdil’in tartışılıyor olması da boşuna değil. Gördü ve gördüğünü pat diye yapıştırdı.

        Özdil’in gördüğü sadece Selvi Kılıçdaroğlu’nun uyuklaması değildi. Bir parti liderinin hayati önem verdiği toplantıda eşinin bile uyuklaması başlı başına bir haber, “Heyecan verici bir toplantı oldu” da gazetecilikte ironinin gerçekten işe yaradığı nadir manşetlerden biri. Özdil aynı zamanda CHP’nin amatörlüğü, ataleti, en önemlisi de halktan kopukluğunu gördü o karede. Sonradan yapılan açıklamalar, hasta hasta toplantıya gittiği, ertesi gün COVID-19 testinin pozitif çıktığı da CHP’ye özgü bir kriz yönetememe sanatıydı. Bütününe bakıldığında tek bir kare aslında muhalefetin hazır olmadığını gösterdi. Ama artık hiç kimse görmek istemiyor.

        REKLAM

        SEÇMEN ÖFKELİ

        CHP’liler bu kadar rahatsız olması, öfkelenmesi bu karenin iyi haber olduğunun gösteriyor. Ne de olsa gazetecilik güç sahiplerini rahatsız etmeli. Ancak bu öfkenin de hafife alınmaması gerekiyor; CHP’lilerin duyarlılıklarını gözetmek bakımından değil. Gazeteci verdiği rahatsızlıktan dolayı özür dilemez. Bu öfke geleceğin habercisi olması açısından dikkate değer. Belli ki karşı mahalle de son 20 yılda adım adım kurumsallaşan tahammülsüzlüğü öğrendi, benimsedi.

        Tıpkı AK Parti’nin sosyal medya ordusu gibi CHP’nin, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen kesimin de troll’leri var. Tıpkı AK Parti’nin kurduğu iktidar medyası gibi CHP içindeki güç odakları da kendilerine yakın gazete ve televizyonları bağlamışlar. Özellikle Kılıçdaroğlu’nu eleştirdiğinizde—sokağın sesini bastırırcasına—dört bir yandan saldırı başlıyor.

        Önceki gün Yılmaz Özdil kendisine yönelik hakaretleri sıralamış köşesinde. Bu düzeyde olmasa da CHP eleştirisi yapan herkes az-çok benzerleriyle muhatap oluyor. Saldırıların bir kısmı paralı sosyal medya elemanlarından geliyor: isimsiz, resimsiz, takipçisi olmayan, birbirinin benzeri hayalet hesaplar. Ama daha da korkutucu olan adı sanı belli, makul olduğunu düşündüğümüz isimlerin de bu dalgaya kapılması.

        Bu insanların öfkesinin asıl nedeni belli. Türkiye’nin değişmesini istiyorlar, o yüzden de muhalefete zarar verecek en ufak bir cümlenin kendi beklentilerine engel olacağını düşünüyorlar. Aslında bu durum acıklı da bir itiraf bir yandan. Demek ki muhalefetin ipte oturduğunu, bir köşe yazarının tweet’iyle bile o ipin sarsılacak kadar hassas olduğunu biliyorlar. Ama muhalefete kızamadıkları için hınçlarını gazetecilerden çıkarıyorlar.

        REKLAM

        Benzer bir tepkiyle İsmail Küçükkaya da “Adam kazandı,” mesajından sonra karşılaşmıştı. Seçimi kaybedip ortadan kaybolan adaylarına kızmak yerine gazeteciye saldırdılar. Sanki gazetecinin görevi CHP adayını koruyup kollamakmış gibi. İçten içe o adayın ne kadar zayıf olduğunu biliyorlardı, tıpkı şimdi Selvi Kılıçdaroğlu’nun uyumasının ne kadar hatalı olduğunu bildiklerini gibi.

        FUTBOL FANATİĞİ GİBİ

        Ancak bunu açıkça itiraf edemezler. Muhalif seçmen epeydir rasyonel davranma yetisini kaybetti. Bunda iktidar medyasının dilini benimseyen, benzer propaganda yöntemleriyle yayın yapan muhalif kanal ve gazetelerin CHP seçmeninin beynini yıkamasının etkisi var. İktidar seçmeni ve gazetecisi nasıl desteklediği partiye bir futbol fanatiği gibi at gözlükleriyle bakıyorsa, karşı mahallede de durum farklı değil.

        Tıpkı iktidar medyasında olduğu gibi muhalefet de bir yankı odası kurmak, kendi kendine konuşmak ve alkışlanmak istiyor. Oysa bunun en kolay yolu dalga geçilecek değil alkışlanacak işler yapmak. Uyurken görünmek istemiyorsanız uyumamak da bir seçenektir.

        CHP seçmeninin fanatizmi mi gazetecileri bu noktaya getirdi, yoksa gazeteciler mi seçmenin beynini yıkadı aslında tavuk-yumurta gibi bir sorunsal. İki taraf da karşılıklı birbirini besliyor artık. Bu yeni düzen de eleştirilmekten hoşlanmayan siyasetçinin hoşuna gidiyor. Muhalif ya da iktidar olması fark etmiyor.

        Muhalefetin de gönlünden geçen görmezden gelenlerin, bakmayanların, ısırmayanların, mini Yavuz Donat’ların, çanta taşıyıcıların, alkış tutanların, uyurken uyandırmayanların ödüllendirildiği yeni Türkiye’nin yeni medyası. Bir tek isimler değişecek. Yılmaz Özdil’e kızılmasının nedeni de sürüye katılmamakta inat etmesi. Açıkçası haksız da değil, dışarıdan manzara daha güzel. Benim de gördüğüm budur.

        Topal ördek nedir, Elon nasıl söylenir

        Topal ördek nedir, Elon nasıl söylenir
        0:00 / 0:00

        Georgia’daki ikinci tur seçimin de tamamlanmasıyla Amerikan Senatosunun yeni yasama dönemindeki kadrosu da tamamen belli oldu. Amerika’da geleneksel olarak seçimler Kasım ayında yapılıyor, Başkan ya da Kongre üyeleri göreve Ocak’ta başlıyor. O aradaki iki aylık sürece “topal ördek” deniyor.

        Bu başlı başına olumsuz bir ifade değil. Topal ördek duruma gelen Kongre yeni yasama döneminden önce bazı kanunları hızlıca geçirebiliyor. Topal ördek başkan da görevini bırakacağını bildiğinden seçilme kaygısı olmadan son kararlarına imza atıyor.

        Türkiye’de pek çok gazetecinin ve siyasetçinin yanlış kullandığı “topal ördek” ifadesi işte bu demek. Televizyonlarda ve gazetelerde o kadar sık yanlış kullanılıyor ki…

        Bir kez daha özetleyeyim…

        Görevi bırakacağı, yerine bir başkasının geleceği belli olan siyasetçiler için kullanılan bir ifade bu. Örneğin Donald Trump seçimi Kasım ayında kaybetti, Ocak ayında Biden’a görevi devredene kadar “topal ördek” oldu. Türkiye’de sanıldığı gibi Meclis’te parti çoğunluğunu kaybetmiş bir Başkan’ı anlatmak için kullanılan bir tabir değil. Ne Belediye Meclisi’nde çoğunluğu olmayan Ekrem İmamoğlu bir topal ördek, ne de Temsilciler Meclisi’nin yönetimi Cumhuriyetçilere geçen Joe Biden.

        Bu topal ördek ifadesi kadar bir de Elon Musk’ın adının yanlış telaffuzuna rastlıyorum. Fransızlar da İngilizce isimleri dillerinden gurur duydukarı için kendi bildikleri gibi okur, “Mişel Jakson” gibi. Ama Türkler yazıldığı gibi de okumuyor Elon ismini. Öyle olsa daha doğru olur, ama “Alan” adının telaffuzuna yakın söyleniyor Elon.

        İ-LON. Bu kadar basit oysa. Hep beraber tekrar edelim: İ-LON.

        Bir de “Biyons” ama hiç kimse Meryl Streep ya da Marilyn Manson kadar çekmemiştir Türklerin telaffuzundan. “Meril” oldu “Merli.” Diğerine bir türlü dilimiz dönmüyor zaten.

        Diğer Yazılar