Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Meral Akşener o gün yola çıktığında aslında aklında Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını Saraçhane’de belediye binasının önünde açıklamak vardı. Yaptığı konuşmada bir tek o cümleyi söylemedi zaten, ama bütün Türkiye’ye mesajı gayet net iletti. Mesajın bir hedefi de Altılı Masa’ydı. O gün yola çıkarken Kemal Kılıçdaroğlu’nu aramaya gerek dahi duymamış; belli ki bu işin CHP liderine bırakılmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyor.

        Akşener’in attığı her adım doğruydu. Hem büyük bir demokrasi mücadelesinin fitilini ateşledi, hem kendisini muhalefet lideri olarak konumladı. En önemlisi Türkiye’ye umut verdi. O gün büyük bir meydan okumayla seçim yolculuğu başlatılabilirdi.

        Ancak üzerinden sadece birkaç gün geçmesine rağmen o akşam yakalanan rüzgar ısrarla söndürülmeye çalışılıyor. Bunu yapan da iktidar ya da iktidar medyası değil. İmamoğlu’nun aslında aday olamayacağını, ibrenin yeniden Kemal Kılıçdaroğlu’na döndüğüne dair mesajları pompalayan muhalefetin ta kendisi. Daha da açık söylemek gerekirse CHP yönetimi. Özellikle Genel Merkez’e yakın medyada “İmamoğlu imkansız,” mesajı ezberletilmiş. Bunun Türkiye’nin geleceğine dair endişe taşımayan isimlerin tercihi olduğu ortada. Bugünlerde CHP Genel Merkezi’nde neredeyse slogana dönüşmüş bir cümle zaten partinin stratejisini açıklamaya yetiyor.

        ÖNCELİKLERİ PARTİ

        “Seçimi kaybettik ama partiyi kazandık.” CHP’de Genel Başkan’a çok yakın bir yetkilinin bu cümleyi söylediği iddia ediliyor. CHP’liler her yerde her akıllarına gelenleri aleni söyledikleri için bu cümleyi benim de duyma hiç zor olmadı. Ankara’daki siyasetçiler, CHP’nin özel seçtiği gazeteciler, Genel Başkan’ın adamları da biliyor ama bu aralar en ufak bir sızıntı hesapları bozacağı için susuyorlar.

        Söyleyen medyanın iyi tanıdığı, Kemal Kılıçdaroğlu’na en yakın üç-dört kişiden biri. Erfelek belediye başkan yardımcısı değil. Yurtdışı gezilerindeki kadroda olanlardan biri de. Kimse çıkıp bu sözü sahiplenmeli ve ne demek istediğini açıklamalı. Zira bu cümle CHP’li yöneticilerin önceliğinin Türkiye kendi çıkarları olduğunu gösteriyor.

        Bu cümleye inananlar Kılıçdaroğlu’nu kuşatmış durumda, ısrarla onu aday olmaya ikna etmeye çalışıyorlar. Önüne anket koyuyorlar, çeşitli senaryolar kuruyorlar ama en önemli kart olarak da “Devlet sizin adaylığınızı istiyor,” diye ikna etmeye çalışıyorlar. Sanki Türkiye’de hala bir devlet-hükümet ayrımı varmış gibi.

        İyi niyetli beklenti—bana iletildiğine göre—kazanmayacağını bilen Kılıçdaroğlu’nun son dakikada kendisini kuşatanlara karşı çıkacağı ve Ekrem İmamoğlu’nu aday yapacağı yönünde.

        Bunun fazla iyimser olduğunu görmemek imkansız, zira giderek Kılıçdaroğlu da kendisini aday yapmak isteyenlerin etkisinden çıkmayacakmış gibi görünüyor. Geçen haftadan beri muhalefetin hala Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklayıp rest çekememiş olmasının nedeni bu.

        Başlarda Kılıçdaroğlu’nun adaylığını isteyenlerin kurulacak olası bir hükümette koltuk beklentileri olduğunu düşünüyordum. İktidar değiştiğinde Hürriyet gazetesinden Türk Hava Yolları’na pek çok kurum yeni sahiplerini, yöneticilerini, kadrolarını bekleyecek. Kim bilir kimler şimdiden sırada bekliyordur. Gerek partiden gerekse de medyadan bu yeni düzenden pay almak isteyen çok fazla hevesli var. Liyakat düzeni geri gelmesin, Kılıçdaroğlu etrafındakilere koltukları paylaştırsın isterler. Genel başkan yardımcıları da bakanlık, olmadı tapu kadastro müdürlüğü falan peşindedir.

        Keşke böyle olsa. İnsanın hırsı, kişisel beklentisi bile anlaşılabilir. Ama CHP’liler hala küçük hesap yapıyor.

        BİR CÜMLENİN ŞİFRELERİ

        Erdoğan’ın kazandığı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet lideri olduğu senaryo onlar için en iyisi. Çünkü ülke yönetimine talip olmak gibi bir yükün altına girmektense kurdukları düzeni sürdürmek istiyorlar. Böylesi çok daha zahmetsiz ve garantili. Bu işin “seçimi kaybettik” kısmı.

        Bir de “partiyi kazandık” boyutu var. Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu arasında muhalif yayın organlarına bile yansıyan—ve yalanlanmayan—gerginliğin de gösterdiği gibi saflar artık net. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu iki ayrı klik.

        İmamoğlu aday gösterilip kazanırsa hem ülkeyi hem de partiyi kendi ekibiyle yönetecek. Sivil toplumdan, siyasetten gelen nitelikli, liyakatli isimlerin adları konuşuluyor. Hatta İmamoğlu’nun kabinesinin bile aşağı-yukarı belli olduğu iddiaları var. Bu isimler mevcut CHP yöneticilerinden oluşmuyor. Bu durum Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki isimlerin tasfiye edilmesi anlamına gelecek. Kimileri için erken emeklilik, Canan Kaftancıoğlu gibi adını daha yeni duyuranlar için de ortada kalmak demek bu. Seçimi kaybetme ihtimaline karşı Kılıçdaroğlu’na sıkı sıkıya tutunmak pek çok CHP yöneticisi için görevlerini sürdürmek anlamına da geliyor.

        Türkiye mi dediniz? Hiçbirinin bu aralar önceliği pek Türkiye değil.

        Yedek aday formülü

        Yedek aday formülü
        0:00 / 0:00

        Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak ihtimaline rağmen adaylığını açacak en mantıklı senaryo Uluç Gürkan’a ait. (Benim de bir gazete büyüğümüz sayesinde haberim oldu.) Bu senaryoya göre muhalefet seçime iki adayla giriyor, bunlardan biri İmamoğlu. Diyelim ki seçime bir ay kala İmamoğlu’na yasak geldi, böylece muhalefet adaysız kalmıyor ve oylar diğer yedek isimde toplanıyor.

        Bu isim Kemal Kılıçdaroğlu da olabilir ama endişe kişisel ego’nun buna izin vermeyeceği. Kemal Kılıçdaroğlu bir belediye başkanının yedeği olmayı kabul eder mi? Türkiye’nin geleceği uğruna siyasetçilerin kişisel hırslarını ve ego’larını törpülemesini beklemek hakkımız, ama hepimiz insanız ve zaaflarımız var. O kadar kolay gözükmüyor.

        Meral Akşener daha evvel aday olmayacağını açıklamıştı ama tarihi şartlar şimdi onu aday olmaya zorlayabilir. Daha evvel partisi yeni kurulmuşken ve çok az oy alacağını bile bile seçime girmesinin nedeni Kılıçdaroğlu’nun Abdullah Gül’ü aday yapma isteğini kırmaktı. Bunu yapan Akşener şimdi bir kez daha ego’sunu unutup yedek aday olmaya razı olabilir.

        Ancak HDP’nin özellikle liberal kesiminde ciddi bir Akşener alerjisi var ve tabanı ona karşı dolduruyorlar. Hala topu topu sekiz ay bakanlık yapmış birinden Beyaz Toros mitolojileri üretiyorlar. Akşener’in milliyetçi tabandaki kendi partisini belli bir hizada tutmak için yaptığı HDP karşıtı açıklamalar da işine yaramıyor elbette. Ama AK Parti’nin bile onca laftan sonra yeniden Kürt siyasetiyle masaya oturduğu bir ortamda bu çözülemeyecek bir sorun mu?

        Bir kahvaltı masası, bir-iki beyin fırtınası, buluşma derken ilişki yumuşayabilir. Devreye “yakışıklı esmer adam”ın girip böylesi bir senaryoda seçmeni ikna etmesi şart.

        Muhalefet cephesinden “yedek aday” olmaya belki de en uygun isim Ali Babacan. Benim tercihim olmaz, içimden de gelmez ama bir meslektaşım Babacan’ın tek bir özelliğine vurgu yapıyor: ego’su olmayan tek lider belki de. Göstermelik de olsa aday olmaya, bu rolü oynamaya, geçici görev yapmaya belki de en uygun isim o olabilir. Babacan ayrıca Saraçhane’de HDP’nin uğradığı haksızlıkları dile getirerek hem demokrasi puanı kazandı, hem de seçimin kilit partisiyle Altılı Masa arasındaki köprü olduğunu beyan etti.

        Bu formüle göre seçmen “yedek aday” kazanırsa tek bir işlevi olduğunu bilerek oy verecek: Abdullah Gül nasıl zamanında başbakanlığı devrettiyse… Muhalefet bir şekilde seçimi kazandıktan sonra İmamoğlu’nun yasağına da bir formül bulmak zor olmasa gerek.

        Bakalım Uluç Gürkan’ın bu önerisini muhalefet dinleyecek mi.

        Diğer Yazılar