Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        I.

        Portakal reçeli tarifi

        Fatih Portakal sözleşme yenileme tarihi geldiğinde Fox yönetiminin karşısına alışılmadık bir istekle çıktı. Ana haberde rating şampiyonu olarak kendisine hak ettiğinin verilmesini istiyor, tıpkı 90’lı yıllar medyasındaki gibi büyük paralar hayal ediyordu. Bu dönemin Ali Kırca’sı oydu, bir tek Barış Manço şarkıları eksikti. Ve ona göre ücret almalıydı. Az para kazanmıyordu, bol bol Helly Hansen marka triko, bir kışlık bir de çiftlik alabilecek kadar parası vardı. Ama “Ali Kırca maaşı” demek içinde kendi asansörü olan birkaç katlı Boğaz manzaralı müstakil evi birkaç defa sıfırdan inşa ettirebilmek demekti. Ve epeydir medyada böyle paralar yoktu.

        B Planı ise iş dünyasında çok nadir ve kritik bir zamanda kullanılacak bir restti: “Yoksa giderim.” Hayatında ilk kez başarının ve şöhretin tadını çıkaran amatörlerin tuzağına düştü, Fox’un Amerikalı yöneticilerinin tabiriyle yaptığı “rookie mistake” pahalıya mal oldu. O aralar sahiplik yapısı da Disney’e geçmek üzere olan Fox yönetimi sadece “O.K.,” dedi. “Gidebilirsin.”

        REKLAM

        Fırından çıkar çıkmaz sönen bir çikolatalı sufle misali Fatih Portakal beklemediği bir çöküş yaşadı. Hâlâ kendisinin Ali Kırca’dan ne eksiği olduğunu düşünüyordu. Oysa Ali Kırca sadece bir haber sunucusu değildi; yıllarca TRT haber dairesini yönetmiş, ekrana “32.Gün” ve “Siyaset Meydanı” gibi programları armağan etmiş, Washington’dan Ortadoğu’ya uzanan geniş bir coğrafyada gazeteci olarak çalışmıştı.

        Portakal’ın ise Fox’tan önceki tek gazetecilik başarısı Kibariye’nin rahmetli annesi Makbule Tokmak’ı bulup, kadının konuşması ve fiziksel özelikleriyle dalga geçecek bir haber yapmaktı. Zaten gazeteciliğe de mesleki tedrisattan geçerek değil akraba torpiliyle girmişti. Amerikalı Fox da Türk medyasında işlemeyen insan kaynakları sistemine inandığı için kağıt üzerinde de bu C.V. farkını gördü, git derken hiç tereddüt etmedi. Sadece Portakal’a ayrılık mesajını istediğini yönetmesi imkanını tanıdılar. Amerikan şirket geleneğinde kurumdan ayrılanların arkasından konuşulmaz zaten.

        SÖZÜ BİTMİŞTİ

        Fatih Portakal kamuoyuna ayrılığını “Sözüm bitti,” diye duyurdu. Bir insanın sözünün bitmesi için önce sözünün olması gerekir, ama Fox yönetimi yine de şık bir devir teslim töreni düzenledi. Alttan alta, özellikle sosyal medya ve WhatsApp gruplarındaysa Portakal’ın “Disney yönetiminin yumuşama kararı doğrultusunda susturulduğu,” yalanı yayıldı.

        Sözün bitmesi de doğru değildi, nitekim kısa süre sonra YouTube kanalı açtı ve bol bol konuştu. Bir kısmını “Aklımla dalga geçme,” gibi totolojik adı olan bölümlerde yaptı. Oysa kimse dalga geçmiyordu, ortada dalga geçilecek bir şey yoktu zaten.

        Sonuçta tutmadı, inşaatına sahil kumu katılmış binalar gibi Fatih Portakal markasından sadece kalıntılar kaldı. Ama inadından vazgeçmiyor. Yeni kurulacak ya da sunucusu ayrılan bir kanalla ilgili medya sitelerine “Fatih Portakal’a teklif var,” haberi yaptırılıyor, bir-iki gün sonra da “Ben Helly Hansen Banff Shell Jacket’imle halimden mutluyum,” açıklaması geliyor.

        REKLAM

        Aslında Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yıldızının parlaması Fatih Portakal için bulunmaz bir fırsattı. Eski ev arkadaşı oldukları hemen duyuldu. Ancak dikkatli gözler ikisi arasında pek temasın olmadığını da elbette yakaladı. Hatta Portakal birkaç kere kamuoyu önünde de İmamoğlu’nu eleştirdi, özellikle Ordu’daki “hakaret” tartışması sırasında onu zor durumda bıraktı. Bu eleştirilere YouTube’dan da devam etti.

        Asıl bağ ise iki sene önce koptu. Portakal’ın bir ortamda “Ekrem İmamoğlu seçilirse gerçek bir diktatör olur,” demesi basın danışmanı Murat Ongun’un kulağına gitti. Nasıl gitmesin ki? Portakal bu cümleyi Ongun’un Giresun’dan İstanbul’a gelmesine vesile olan bir gazeteci ağabeyine söylüyordu!

        Portakal’ın bundan sonra gidecek tek bir yeri vardı; muhalif mahallenin “Ekremciler” ve “Kemalciler” diye bölündüğü bir ortamda o da kendisine yer açmak isteyen diğerleri gibi CHP Genel Merkezi’nin yolunu tuttu.

        II.

        “Emret Genel Başkan’ım”

        CHP Genel Merkezi bir süredir Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kamuoyunu hazırlamak için muhalif medyadan gazetecileri kullanıyor. Türkiye’de yılbaşı ağaçlarına bile insanlar Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması dileklerini yazıyorlar, ama gazeteciler sadece verilen talimatı yerine getiriyorlar. Böyle çok isim var, kim olduklarını Kılıçdaroğlu’na kimin destek verdiğine bakarak anlamak mümkün.

        Fatih Portakal içlerinden sadece bir örnek. Önceki gün “Altılı Masa kendi aralarında uzlaştı, aday kesin Kemal Kılıçdaroğlu,” diye bir iddiada bulundu ve tam da toplantı sonrası içeriden bilgi almış gibi bir hava yarattı.

        REKLAM

        Oysa Altılı Masa’nın adayı şu anda Kılıçdaroğlu değil. Ben bile en azından iki liderin bu adaylığa kesin karşı çıktığını biliyorum. Temel Karamollaoğlu dışında ikna olan yok, diğer iki lider ise kuşkulu. Dolayısıyla Portakal’ın “kesin”dediği kendisinin Walt Disney’in şahsi isteğiyle susturulması kadar doğru. Ancak Kılıçdaroğlu dışarıya böyle bir hava yansımasını istiyor.

        Portakal yine belli ki Genel Merkez kaynaklı bir sızıntıyla Altılı Masa’da kimin hangi bakanlığa talip olduğunu yazdı. Ali Babacan ekonomi, adalet ve dışişlerine talipmiş, varlığını hiç kimsenin anlamadığı Gültekin Uysal ise kültür ve turizmi istiyormuş. Herkes istediğini istemekte özgür elbette, ben de Kylian Mbappé’ye talibim ama kimsenin onu benim takımıma transfer edeceğini zannetmiyorum.

        CHP bunun duyulmasını istiyor belli ki. Anladığım kadarıyla kendi tabanında son zamanlarda oluşan “Hiçbir siyasi karşılığı olmayan partilere fazla imtiyaz tanınması,” şikayetlerinin önüne geçmeye çalışıyor. Ama daha da önemlisi Altılı Masa’dan bakanlık talebi gelmesinin önünü kesmek. Nitekim diğer bazı parti yetkilileri bana kesinlikle bakanlık pazarlığı yapılmadığını iletti. Önceki gün Ali Babacan da sadece genel başkanların Cumhurbaşkanı yardımcısı olmaları yönünde bir mutabakata doğru gidildiğini kamuoyuyla paylaştı. Kasten yanıltıcı bir bilgi paylaştı Portakal.

        CHP içinden üst düzey bir isim bana geçtiğimiz günlerde—Altılı Masa’nın son toplantısından önce—medyanın bir noktayı gözden kaçırdığını söyledi. İstanbul’u ve Ankara’yı kazanan “Millet İttifakı” ve “Altılı Masa” iki ayrı topluluk. Biri diğerinin yerine geçmiş değil. Millet İttifakı diye bilinen CHP ve İyi Parti’nin seçim ortaklığı. Altılı Masa ise yeni döneme dair bir ortak akıl projesi sadece. Yeni Anayasa önerisi ve parlamenter sisteme dönüş önerisinin ötesinde altı partinin bir koalisyonu değil bu masa, sadece fikir alışverişi.

        REKLAM

        Fatih Portakal da “Emret Genel Başkan’ım” diye bakanlık taleplerini duyurarak CHP’nin masada söyleyemediğini kamuoyu baskısına dönüştürmeye çalışıyor. Oluşan tepkiler CHP’nin bir sonraki toplantıya “Bakanlık paylaşımlarını unutun, tabandan çok tepki var, seçimi kazanamayız,” diye gitmesi için elini kuvvetlendirecek.

        Altılı Masa’da yine kriz olması şaşırtıcı değil. Ama CHP’nin krizi kapalı kapılar ardında yürütemeyip emrindeki gazeteciler üzerinden kamuoyunun önüne saçmasının üzerinde durmak gerek. Herkesi idare etmekle bilinen Kemal Kılıçdaroğlu kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini medya üzerinden dile getirmeyi de alışkanlık haline getirdi.

        Kavganın ne boyuta vardığınaysa Saraçhane mitinginden sonra bütün Türkiye tanık oldu. Ekrem İmamoğlu parti grup toplantısında konuşulmayarak saf dışı bırakılmaya çalışıldı. Kemal Kılıçdaroğlu onun Altılı Masa toplantısına davet edilmesi önerisini de reddetti. İmamoğlu’nun Akşener’den güç aldığını düşünen CHP şimdi ikisini birden yok etmek için yine devreye gazetecileri soktu.

        III.

        Operasyon Meral

        Okuduğu bir şiirden dolayı ceza aldığında Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren partiler arasında dönemin Doğru Yol Partisi üyeleri vardı. O gün oradaki DYP’lilerden biri de Meral Akşener’di. Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak geleceğini kesinleştikten sonra o günü hatırladı Akşener. Aslında yola daha erken çıkabilirdi ama Ahmet Davutoğlu’yla toplantısı uzamıştı. Bir adım atılması gerektiğini düşünüyordu, kalabalığın gücünün iktidara meydan okumak olduğunu biliyordu. Bu yüzden yola çıkmaya ve İmamoğlu’nun Saraçhane davetine katılmaya hemen karar verdi.

        REKLAM

        Ve nezaket gereği Kemal Kılıçdaroğlu’nu hemen aradı. Özellikle altını çiziyorum: Hemen aradı ama “Aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor.” Artık herkesin bildiği gibi o gün Kılıçdaroğlu manasız bir Berlin ziyaretine çıkmıştı, cep telefonunu da büyük ihtimalle yurtdışında çok yazıyor diye kapatmıştı. Daha sonra özel kalemler görüştü, Akşener de yalnız bırakılırsa siyasi hayatının biteceğinden endişe eden İmamoğlu’na destek vermek için İstanbul’a gitti.

        İstanbul’a vardığında İmamoğlu bitkindi. Beklemediği bir şok yaşamıştı, mahkum olacağını hiç tahmin etmiyordu. Dahası eşi de kendisi de duygusal olarak çökmüştü. O an odada olan belediyeye yakın bir kaynağın aktardığına göre Dilek İmamoğlu bir an ağlar gibi oldu, kararı alınca birkaç damla gözyaşı döküldü.

        Ekrem İmamoğlu da duygularını kontrol etmeyi henüz bilmediği için kameralar önünde yıkılması bile olasıydı. Görüntüleri dikkatli izleyince anlaşılıyor zaten; orada o an Akşener olmasa aldığı haberle sarsılan İmamoğlu görüntüsü ona umut bağlayanları büyük bir umutsuzluğa sürüklerdi. O yüzden Akşener’in yanında olmasından, bir anne gibi destek çıkmasından, otobüsün üstünde konuşurken yanında beklemesinden dolayı minnettardı. İnsanlar zor zamanlarında kendilerine destek olanları unutmazlar. Ama CHP Genel Merkezi bu insani dayanışmayı kaldıramadı.

        AKŞENER’İN ARADIĞINI BİLİYORDU

        Telefonu kapalı Kılıçdaroğlu kendisinin arandığını biliyordu, çünkü Türkiye’deki GSM operatörleri hepimizin aşina olduğu gibi telefon kapalı olduğunda arayan numaraları bildiren kısa mesaj gönderiyor. Kılıçdaroğlu’nun telefonuna da telefonu kapalıyken Akşener’in aradığı mesajı düştü. Ancak buna rağmen ertesi sabah televizyonda bile bile “Beni aramadı,” dedi. CHP’nin Saraçhane’deki buluşmada Kılıçdaroğlu’nun eksikliği hatasını örtmek için yürüteceği stratejinin ilk hamlesiydi özellikle sorulması istenen bu soruya verilen yanıt.

        REKLAM

        Hepimizin gördüğü gibi İmamoğlu’nun yanına giden Meral Akşener o akşam muhalefetin oyun kurucusu olarak kendisini konumlandırdı. Kılıçdaroğlu’nun yokluğu ise siyasi hayatını bitirmesi gereken vahim bir hataydı. Devreye yine muhalif kanallardaki gazeteciler sokuldu ve “Operasyon Meral” veya özetle Meral Akşener’i yok etme operasyonu yürürlüğe girdi.

        Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın gazetecilere ne söyleyecekleri fısıldandı. Daha evvel partide tanıtım, basın ve propagandadan sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görev yapan Erdoğan Toprak bu eski rolünü hatırladı. “Bir partinin içişlerine karışılmaz,” cümlesini bizzat söyleyip dolaşıma soktu, Genel Merkez’in özel seçtiği gazeteciler de mesajı tekrar etti.

        Muhalif medyada günler boyu süren Akşener aleyhindeki kampanya alttan alta “Erdoğan’la anlaşacak, Masa’yı dağıtacak, kendisine yer açmaya çalışıyor,” gibi asılsız iddialarla da sürdü. Akşener’i yakından tanıyanlar ise kendisinin iktidar tarafından bir kadın olarak çok rencide edildiğini, önüne ne konulursa konulsun “Kasedi var,”cümlesini unutmayacağını söylüyor. Bir yakını “O kadar kararlı ki beden dili bile değişiyor, politikacı gibi konuşmuyor bu konu açıldığında,” diyor.

        CHP’ilerin bunu bile bile ısrarla onu hedefe koymalarının nedeniyse ısrarla “kazanacak aday” demesi, hatta belki anlamayan olur diye “İki belediye başkanından biri önümüze gelirse itiraz etmeyiz,” diye bir kez daha hatırlatması. Ben de bir kez daha altını çizmiş olayım: Kazanacak aday Kemal Kılıçdaroğlu değil, demek istiyor.

        Kemal Kılıçdaroğlu ise emrindeki gazeteciler ile Akşener’i kamuoyu önünde yıpratarak kendi adaylığına razı etmeye çalışıyor. Portakal’a bu yüzden kesin olmadığı halde “Kesin aday Kılıçdaroğlu,” yazdırılıyor.

        Olan biteni İyi Parti de görüyor elbette ve kurmaylar şaşkınlıkla izliyor. Saraçhane’de bir günde oluşan dinamizm CHP eliyle yerle bir edildi, muhalif seçmen en fazla umutlandığı andan bıkkınlık noktasına geldi. CHP oluşan dalganın iyice önüne kesmek için eski Erfelek Belediye Başkan Yardımcısı’nı en son Ekrem İmamoğlu’nun başına komiser olarak yolladı. Partide “İmamoğlu’nun adamları” olarak bellenen üç milletvekilinin adının yanına çentik işareti koydu; Muharrem Erkek, Seyit Torun ve Engin Özkoç görüşme talebime karşılık vermediler.

        Bu çocuksu kavgalar, Türkiye’nin geleceğini değil partinin ve liderin çıkarlarını gözeten anlayış, seçimin kazanılacağına dair körü körüne inanış önceki gün İYİ Parti’de bir toplantıda da gündeme geldi. Onlar da pek çokları gibi olan biteni izlerken tek bir sorunun yanıtını veremedi: “Yoksa CHP kazanmak istemiyor mu?” Çünkü şu ana kadar kazanmamak için ne gerekiyorsa yaptılar.

        Diğer Yazılar