Kılıçdaroğlu'nun hediyesi
Mahalledeki yeni slogan “Moralimizi bozma!” Seçimden önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimalinin zor olduğunu duymak istemeyenler şimdi de ikinci tur için umutlanıyor. Bakkal hesabı yine başladı. Sinan Oğan’dan gelecek şu kadar oy, sandığa gitmeyecek bu kadar kişi, yurtdışından asılacak seçmenler, bir de son bir haftada benimsenen milliyetçi kimlikle Erdoğan ve MHP’ye mührü basmış insanların fikrini değiştiren Kemal Kılıçdaroğlu kesin kazanıyormuş.
Seçimler böyle basit masa başı hesaplarla kazanılıyorsa sandığa neden gidiyoruz? Dahası, 20 yıllık iktidarının düşük oyunu alan Erdoğan’ın kendi siyasi tarihinin en büyük Meclis çoğunluğuna sahip olduğu da gözden kaçırılıyor. Bunu ona armağan edense Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkası değil. Umutlu seçmen hiç de ufak olmayan bu ayrıntıyı görmezden gelmeyi tercih ediyor. İkinci turun sonucu ne olursa olsun Erdoğan kazandı ve Kılıçdaroğlu sayesinde kazandı.
AYNI İSRAİL
İsrail’de kendisine karşı oluşturulan ittifakı devirerek yeniden seçilen Benjamin Netanyahu hükümet kurabilmek için ülke tarihin en sağ koalisyonunu oluşturdu. Aşırı sağ partilerin de yer aldığı bu hükümet göreve gelir gelmez yargı bağımsızlığını tehlikeye atacak adımlardan tutun da Yahudiliğin tanımını değiştirmeye kadar birtakım kararlar almaya çalıştı. Netanyahu’ya kendi hükümetinden bile itirazlar yükseldi, ülke haftalarca protestolarla inledi. Başbakan sonunda geri adım attı, ama protesto geleneği olmayan ve demokrasiyi sandıktan ibaret gören ülkelerde kuvvetli bir ittifakın gücü konusunda dünyaya ipucu verdi.
Muhalefet nasıl İsrail’dekine benzer bir ittifak kurduysa, Erdoğan daha seçilmeden önce Netanyahu’nun andıran sağ blokla sandığa gitti ve kazandı. Tek hedefi Erdoğan’ı devirmek olan ittifak Cumhur İttifakı’nı da daha radikalleşmeye mecbur bıraktı. Sonunda AK Parti ve MHP oyları birleştiğinde Meclis’te çoğunluk elde edildi; yine de Anayasa’yı değiştirecek baskın bir rakama ulaşılamadı.
Aslında iki taraf da Anayasa’daki bazı değişiklikleri referanduma gitmeden Meclis çoğunluğuyla geçirmek istiyordu. Muhalefet özellikle başkanlık sisteminin değiştirilmesi için ezici çoğunluğunu umut ediyordu. Seçmen iki ittifaka da bu imkanı vermedi.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun seçimden önce pek çok muhalefet yandaşı yorumcunun “dahi fikir” ve “birleştirici formül” diye sunduğu milletvekili listesi şimdi Erdoğan’ın aşırı sağ ittifakına bu seçeneği armağan etti. CHP kendi seçmeninin eski AK Partililerin aday yapılmasına tepkisine kulak bile asmadı.
Cumhurbaşkanı’nı eskiden çok iyi tanıyan ama seçim gecesine kadar sessizliğe bürünen bir tanıdığım önceki gün ortaya çıktı. Halinden çok memnundu, “Nihayet Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu kazandık,” diyordu. CHP listelerinden Meclis’e giren sağ partilerin milletvekillerini AK Parti’yle bir blok olarak görüyordu. Erdoğan’ın yine ustaca bir oyun kuracağını, Meclis’e öyle değişiklik önerileri getireceğini ve bunlara sağ kökenli milletvekillerinin itiraz edemeyeceğinin altını çizdi.
CHP bu ihtimali hiç düşünmedi mi? Sadece sağ seçmenden oy alabilmek uğruna bu tercihin farklı sonuçlara yol açabileceği ihtimali üzerinde durulmadı mı?
Fatih Erbakan’ın da seçimden önce vaat ettiği gibi Meclis bir gün aniden eşcinselliği yasaklamaya kalkarsa muhalefetin buna itiraz edecek sayısı var mı? CHP listesinden seçilen sağ ve aşırı sağ vekiller kendi tabanlarını kaybetmemek uğruna bu yasağa destek vermek zorunda kalacak. Bu en basit örnek. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmemesi, kadın haklarının daha da kısıtlanması gibi pek çok örnek çoğaltılabilir.
DENETMELEME MEKANİZMASI
Muhafazakar partilerin muhafazakar bir siyasi gündemlerinin olması, inandıkları çizgide vaatlerini gerçekleştirmeleri seçmenlerinin kendilerinden beklentileri zaten. Muhalefet partilerinin, hele hele ilerici olduğunu iddia eden partilerin demokrasilerde işleviyse iktidarı denetlemek, her istediğini yapabilmesini engellemek. Merkez bu sayede korunur, makul böyle bulunur ve bir denge mekanizması oluşur.
Tam ortadan ayrıştığı rakamlarla da ortaya çıkan Türkiye’de muhalefetin böylesi bir rol üstlenmesi daha da hayati. Oysa bizzat Cumhurbaşkanı olmak, mevcut düzeni değiştirmek, iktidarı devirmek istediğini söyleyen bir aday rakibinin elini daha da güçlendirdi.
Ancak muhalefet seçim kampanyası sırasında aşırı söylemlere karşı kendilerinin sistemin güvencesi olduğunu, insanların yaşam ve özgürlüklerinin garanti altına alacaklarını bile söyleyemedi. Kendilerine oy vereceğini düşündükleri sağ seçmeni—gördük işte, ne olur olsun vermiyorlar—ürkütmemek için aşırı sağın merkezin yerine geçmesine imkan tanıdılar. Sadece şimdi de değil, son 15 yılın muhalefet stratejisi bu. Dünyada hiçbir muhalif partinin bizzat iktidara çoğunluğu verebileceği hayal edilemezdi, Türkiye’de oldu. Boşuna Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemediler.
İşin ironik tarafı, sistemi denetleyecek tek odak artık Cumhurbaşkanı’nın kendisi. Erdoğan’ın bundan sonra yeniden seçilme ihtimali de yok. Clinton, Obama gibi başkanlar yeniden seçilme ihtimali olmadıkları ikinci dönemlerinde parladılar. Erdoğan’ın da önceliği artık kendi mirası olmalı. Ağır bir ekonomik bunalımla tek odağı ülkeyi düzlüğe çıkarmak ve kendi mirasını hazırlamak olacaktır, aşırı uç fantezileri hayata geçirmek isteyenleri de bizzat o durduracaktır. Dahası, artık kavga edecek bir düşmanı da yok.