Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

ABD, İngiltere ve Fransa beklendiği üzere Suriye’deki Esad rejimine saldırdılar. Yapılan açıklamalarda “saldırının sınırlı olduğu” ama rejimin kimyasal kullanmaya devam etmesi halinde kapsamlı bir harekâtın da söz konusu olabileceğinin vurgulanması son derece önemli bir ayrıntı. Şeytan yine ayrıntıda gizlenmiş.

Kimyasal saldırıdan bir hafta önce, yani 3 Nisan tarihli yazımda operasyonun Batı’nın yeni Suriye stratejisi kapsamında kaçınılmazlaştığına işaret etmiştim. Tahminim Batılı ülkelerin Paris ve Washington’da yaptıkları gizli toplantılara dayanıyordu.

Operasyona giden sürecin hedefinin ABD’yi Suriye’de Rusya karşısında, ama özellikle de Moskova’yla yakınlaşan NATO üyesi Türkiye karşısında düştüğü yalnızlıktan kurtarmak olduğunu iddia etmiştim. Türkiye’nin Dışişleri Bakanı toplantının yapıldığı gün Paris’teydi oysa... Ama Suriye’yle en büyük sınıra sahip ülke olmasına rağmen Suriye konulu bu dışişleri bakanları toplantısına davet edilmemişti. Belli ki bir strateji çiziliyordu ve bir hedef de Türkiye’ydi, bunun başka bir izahı olamazdı.

Duma’da düzenlenen kimyasal saldırıdan bir gün önceyse yine bu sütunda İngiltere’nin güvenlik kurumlarında köklü geçmişe sahip Lordlar Kamarası Üyesi Alex Carlile’la yaptığım söyleşiyi paylaşmıştım sizlerle. 5 Nisan’da görüştüğüm Carlile, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya Lideri Putin’le el ele verdiği fotoğrafı hatırlatmış ve şunları söylemişti: “Türkiye’yi çok sevmemizin bir sebebi de bu ülkenin NATO üyeliğidir. Şimdi İngiliz kamuoyu Estonya senaryosunun peşinde. Rusya, Kırım gibi Estonya’yı da işgal ederse ne olacak? İngiltere’nin cevabı belli, savaşı göze alacak ve diğer NATO üyeleriyle birlikte Estonya’yı kurtaracak. Peki Türkiye böyle bir durumda Rusya’ya karşı savaşacak mı? Şimdi bu sorunun yanıtını arıyoruz. Türkiye hangi tarafta öğrenmek istiyoruz.”

TÜRKİYE’NİN CEVABI

Carlile’ın cevap aradığı soru, NATO’daki müttefiklerinin Türkiye’nin Rusya’yla yakınlaşmasına nasıl baktıklarını göstermesi kadar, zamanlaması bakımından yani Suriye’deki kimyasal saldırıdan 2 gün önce telaffuz edilmiş olması nedeniyle de manidardı.

Bu arada önemli bir beyan da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan geldi. Lavrov ABD, İngiltere ve Fransa koalisyonunun Esad’a düzenlediği saldırıdan bir gün önce, 7 Nisan’da Duma’da yapılan kimyasal saldırının “İngiltere’nin Moskova’yı zayıflatmaya yönelik stratejisinin bir parçası” olduğunu öne sürdü. Aynı Lavrov, o gün için henüz ihtimal olan Batı operasyonuna yarım ağızlı destek veren Ankara’ya da “Türkiye Afrin’den çıkmalı, kenti artık Esad’a devretmeli” mealinde bir beyanla tepki gösterdi.

Evet, Batı’nın 15 Nisan’da saat 04.00’te Suriye’ye 1 saatte 105 füzeyle yaptığı müdahale Ankara ve Moskova arasında son 1.5 yılın en sert rüzgârlarının estiği bu ortamda gerçekleşti. Operasyonun ardından ne söyleyeceği en çok merak edilen başkent ise Ankara’ydı. Ankara adına dünyaya konuşma görevi verilen Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması saldırıdan 5 saat sonra yayınlandı. Belli ki saatlerce çalışılmış ve her bir cümle özenle seçilmişti. Gelen açıklaması hem Sir Carlile’ın nezdinde Batı’nın hem de Lavrov’un şahsında Rusların zihnini meşgul eden “Türkiye kimin yanında?” sorusuna cevap niteliğindeydi. Açıklamadaki “Küresel vicdana tercüman olan bu operasyon” ifadesiyle Ankara’nın yeri en net haliyle ilan edildi. Rusya bu açıklama karşısında bu kez ketum kalmaya özen gösterdi. Batı ise açıkça sevindi. Yüreği ferahlayan Batı’nın duygularına tercüman olan cümleler önceki gün Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un dudaklarından döküldü: “Biz bu operasyonla Türkiye ve Rusları ayırmayı başardık!..” Macron bu sözleriyle, Batı’nın Suriye’ye müdahale ederkenki en önemli beklentisinin Türkiye’yi yanına almak olduğunu da itiraf etmiş oldu. Bundan sonra Esad’ın akıbetinin de büyük ölçüde bu beklentiye bağlı olduğu söylenebilir. Zira beklenti bu olduğuna göre, bunun gerçekleşmemesi de operasyonun sınırlı kalmayabileceği anlamına geliyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar