Engellilere sahip çıkmalıyız
Öğüt kitabı Kuran'dır; bu nedenle din eğitimcilerinin Kuran'la öğüt vermeleri gerekir
GÜNÜMÜZ dünyası çeşitli nedenlerle engellileri çoğaltmış ve bu durumu insanlığın bir problemi haline getirmiştir. Medeni toplumlar, engellilerin sorunuyla ilgilenen, çözmeye çalışan ve çözüm bulan toplumlardır. Yüce Allah aşağıda vereceğimiz ayetlerde bir engelliyle ilgilenmenin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Ayetler şöyledir:
"Kendisine âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve döndü. Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı? Yahut, öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacaktı. Kendisini yeterli görüp tenezzül etmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. Onun arınmamasından sen sorumlu değilsin. Fakat koşarak sana gelen, saygı duyarak gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun. Hayır! Yaptığın doğru değil, ayetlerimiz bir öğüttür, dileyen ondan öğüt alır. Bu ayetler, ilahi eğimin temel kurallarından birini gündeme taşımaktadır." (Abese, 1,12)
Yüzünü ekşitip dönen Hz. Peygamber'di. Yüce Allah, Hz. Peygamber'in ismini veya sıfatını kullanmadan fiili üçüncü şahıs kalıbından kullanmıştır. Bize göre bunun sebebi, bu davranışın sadece peygambere ait olmaması, kıyamete kadar bu şekilde yanlış davrananları kapsamına alması içindir.
Bir peygamber bile toplumda statü farkını gözetemez. Toplumun ileri gelenlerine farklı muamele yapıp âmâ olan birini ihmal edemez, ona ilgisiz kalamaz. Kimin eğitimden, tebliğden etkileneceğini bilemez. Onun için âmâ bile olsa, yüzünü ekşitme ve yüzünü çevirme yetkisini kendinde bulamaz ve bulmamalıdır. Amâ gelince yüzünü ekşitip dönmek, ama statüsü yüksek olana farklı davranarak ayrım yapmak, eşit davranmamak, hem peygamber ahlakına, hem de bizim gibi eğitimcilerin ahlakına yakışmamaktadır. Özellikle din eğitimcilerinin, fiziki noksanlıkları olan insanlara olumsuz bir davranışta bulunmamaları gerekir. Kendilerine gelen ve bir şey öğrenmek isteyen insanların biyolojik yapılarına göre davranmamaları gerekir. Kimin ne kadar etkileneceğini bilemezler, gönlü dışarıdan göremezler. İnsan davranışı söz konusu olunca yüce Allah, "le'alle" gibi ihtimal ifade eden kelimeye yer vermektedir. Çünkü insan davranışı hakkında kesin konuşmak doğru değildir.
Yüce Allah, eğitim faaliyetinin hem tanımı, hem de amacı olarak "arınma" kavramını kullanmaktadır. Din eğitimi, arınma faaliyetidir. Aynı zamanda bu eğitimin amacı da arınmadır.
Peki "arınma" neyle olacaktır? Yorumunu yapmakta olduğumuz 4. ayet bu soruyu cevaplandırmaktadır: "Öğüt almak ve öğütten istifade etmek." Din eğitimcileri neyle öğüt vereceklerdir ki, karşısındakiler bu öğütten istifade edip arınsınlar? Soruya Enam 70 ve Kâf 45 ile cevap verirsek "Kuran ile öğüt vermeleri" gerektiğini söylememiz zorunludur. Çünkü öğüt kitabı Kuran'dır (Müddessir, 49; İnsan, 29). Yüce Allah Hz. Peygamber'e Kuran ile öğüt vermesini emretmektedir. 3. ayet ile 4. ayeti bir araya getirdiğimizde arınma ile öğüt almanın aynı şey olduğu görülecektir.
Ayette geçen "istağnâ" kelimesi, "ihtiyaç hissetmeyen, kendini yeterli gören" demektir. Suredeki konuyla ilgili olarak ele alınırsa, "öğüt almaya, arınmaya, öğrenmeye ve değişmeye ihtiyaç duymayan" demektir. Hz. Peygamber, İbn Ümmi Mektûm gelip kendisini irşat etmesini istediğinde, kendisini yeterli görüp eğitime tenezzül etmeyen, buna ihtiyaç hissetmeyen kişilerle konuşuyor ve onlara tebliğ etmeye çalışıyordu.
Yüce Allah, Hz. Peygamber'e "Sen ona yöneliyorsun" diyerek yanlış kişilere tebliğ yaptığını, yanlış kişilerle uğraştığını ifade etmektedir. Ölü gönüle ses duyurulamaz, ölü gönül de ses veremez (Neml, 80; Rum, 52). O zaman sana yankı yapamayacak, bir ses veremeyecek ölüye neden işittirmeye çalışıyorsun, neden boşuna kürek çekiyorsun?
Burada Hz. Peygamber'in ve bizlerin dikkat etmesi gereken nokta, arınmayacak olan insandan dolayı bir üzüntü duymamak, onun bu durumunu üzerimize almamak, bunun bize düşmeyeceğinin bilincinde olmaktır. Kendini ihtiyaç sahibi olarak görmeyen insanın hakikati kabul etmemesinin ve doğruya yönelmemesinin sorumluluğu kimsenin üzerinde değildir. Ama öğrenmek, öğüt almak ve arınmak isteyen bir mümine alaka göstermemenin, ondan yüz çevirmenin sorumluluğu vardır.
BAYRAKTAR HOCA yanıtlıyor
İslam'da muta nikâhı var mı?
■ Hz. Peygamber'in muta nikâhına (bir kadınla ücret karşılığı geçici nikâh kıymaya) birkaç kez izin verdiği söyleniyor. Muta nikâhı İslam'da kesin olarak yasak mıdır, yoksa şartlar gerektirirse yapılabilir mi? Z.C.
İslam'da böyle bir nikâh yoktur. Peygamber Efendimiz zamanında böyle bir şeye izin verildiğini de kimse ispat edemez. Muta nikâhında zaman sınırı vardır. Oysa dinimizde nikâhın zaman sınırı yoktur. Ve bu nikâh, kadının onurunu ayaklar altına alan bir nikâh türüdür. Sonradan uydurulmuştur.
Peygamberimiz neden Medine'de?
■ Hocam, Peygamber Efendimiz niye Mekke'de değil de Medine'de defnedilmemiştir. Kabe'nin
bulunduğu yerde defnedilmesi daha doğru değil mi? T.N.
Peygamber'imizin Mescid-i Haram'da, yani Mekke'de defnedilmesinin daha doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ancak sahabe, Hz. Peygamber' in, kendisine kucak açan Medine'de defnedilmiş olmasını daha uygun bulmuştur. Böylece Mekke'nin değeri Kâbe'yle, Medine'nin değeri de Peygamber'imizin naaşıyla artmış oldu.
Yaşanan sıkıntılar günahları siler mi?
■ Başımıza gelen sıkıntı ve musibetler, günahlarımıza kefaret midir? L.İ.
Başımıza gelen bazı sıkıntılar günahlarımıza kefarettir, bazıları cezadır, bazıları ise imtihandır. Hangi sıkıntının ne anlama geldiğini biz bilemeyiz.
- İçteki bozulma toplumu yıkar10 yıl önce
- Üstünlük sosyal statüyle olmaz10 yıl önce
- Dostunu düşmanını tanımak10 yıl önce
- Belaya sevinmek münafıklıktır10 yıl önce
- Müslüman barıştan yana olmalı10 yıl önce
- Yumuşak kalpli davranmak10 yıl önce
- 'Fitne, savaşmaktan kötüdür'10 yıl önce
- Zarar veren müesseseler10 yıl önce
- Kendini savunma hakkı şahsiyete10 yıl önce
- 'Birbirinizin ayıplarını araştırmayın'10 yıl önce