Türkiye'yi bölecek asıl tehlike
“Asıl tehlike nedir?” diye sorsanız birçok insan terörü söyleyecektir. Dışarıdan gelen tehditler de var tabii ki. Ortadoğu’ya özgü olanlar da maşallah pek bol.
Ama gerçekten tehdit oluşturan asıl tehlikeyi nedense kimse göremiyor. Bunu görüp anlatmak için benim gibi entelektüel düzeyi yüksek tecrübeli bir gazeteciye ihtiyaç vardı.
Ülkesini seven, büyüklerine saygılı, küçüklerine ise şüpheyle bakan bir yazar olarak bugün ülkemizi bölme potansiyeli olan tehdidi açıklamayı bir vazife addediyorum.
Biz erkeklerin (kendime uzun zamandır erkek demeyi bırakmıştım, bu vesileyle nostalji de yaşadım) 6 ayda bir kanser triplerine girmemize yol açan bir PSA testi var. Benim zaten yaklaşık 16 ayrı kanser tribim vardı, bir de bununla sayı 17’ye çıktı.
Şimdi “Bunun Türkiye’nin bölünme tehlikesiyle ne ilişkisi var?” diyeceksiniz. Bırakın tehlikeyi kardeşim, Türkiye bu konuda çoktan bölündü, yakında ciddi bir iç savaş bile çıkabilir.
İKİ GRUP
Bir grup diyor ki, prostatınızı sık sık rahatlatırsanız PSA oranınız da yüksek çıkmaz. Bunların sayısı hayli fazla. PSA oranı yüksek çıkınca kanser sinyali olabiliyor.
“Eh peki rahatlatalım bari kardeşim” derseniz bunun da kolay yolu yok, yani var da o pek işe yaramıyormuş. Prostatı rahatlatmak için illa 2 kişi gerekiyormuş. Yalnız başımıza yapmamız işe yarasaydı herhalde ben şu anda prostat riski en az insan olacaktım dünyada.
Yani açıkçası bol seks yaparsanız prostatınız rahatlayacakmış; sayıları hayli fazla olan bir grup böyle diyor.
Onların karşılarında yer alan grup ise şunu söylüyor: PSA testinize 3 gün kala sakın ha seks yapmayın; çünkü yaparsanız PSA oranınız yüksek çıkar, “Kanser riski var” diyebilirler.
Açıkça söyleyin, bu bir çelişki değil mi, hatta kanlı bir iç savaş nedeni dahi değil mi? Hem “Rahatlatın onu” hem de “3 gün rahatlatmayın” diyorlar. Ne yapacağız yani? Örneğin, ben geçen akşam PSA testine gitmek için 18 saat kala bir trajedi yaşadım, onu anlatayım size.
VE O GECE
Boğaz’da bir bardayım, sağlık kontrolümün stresini atmak için dirty martini içiyorum. Yanıma eteği var mı yok mu hâlâ karar veremediğim bir kadın oturdu. Ben PSA testim olduğu için Boğaz’a konsantre olmak istiyorum ama aklım yanımdaki kadında kaldı. Aklımın bir kadında kalması tehlikelidir, kendimi iyi bilirim.
Örneğin Rana’yı ilk gördüğümde aklım onda kalmıştı. Üç ay içinde boşandım ve onunla evlendim. Aşk ve seks denilince de zekâ düzeyim astronomik biçimde düşer.
O gece barda da otururken düşüşün çoktan başlamakta olduğunu hissediyordum. Kadın da galiba belasını aramaktaydı, bana “Senin içtiğinden bana da ısmarlasana” dedi. “Dirty martini” dedim, “Ben daha ağır bir şey tercih ederim” dedi. Ne yani ondan daha ağırı içine saf alkol karıştırılmış motorin filan olabilirdi. Kadın (bu arada adını öğrenme fırsatım ne yazık ki hiç olamadı) “Pastis var mı?” diye sordu. Varmış, ben de geri kalır mıyım, dirty martini üzerine bir de pastis attırdım.
Size bir şey söyleyeyim mi, zekâ düzeyi zaten hızla düşme eğilimli bir insan bu içki karışımını da tükettiğinde eksilere vurabiliyor. O anda hayatta her şeyi yapmaya hazır ve muktedir hissediyordum kendimi. Korkum da kalmamıştı, ölmeye bile hazırdım.
SUÇ BENDE Mİ YANİ?
Sonra kadın o güne kadar fazla rastlamadığım bir hamle yaptı ve boş gözlerle bakmaya başlayan beni hazırlıksız veya bir yoruma göre haddinden fazla hazırlıklı yakaladı. Pastisini içmeden önce ağzından çikletini çıkardı ve bana “Şunu tutar mısın, içkim bitince istediğim zaman verirsin” dedi.
Ve paradigmatik kopuş yaşandı. Hayatta var olan ve o ana kadar olduğunu bilmedi- ğim tüm fetişlerim harekete geçti. “Invasion of Body Snatchers” filmini hatırladım, vücudum artık kontrolümde değildi. Ertesi gün PSA testinin sonucunu aldığımda dramatikti.
Düzey olması gerekenin 10 misli fazla çıkmıştı. Yani PSA gruplaşmasının taraflarından biri haklıydı. Ne yapmalıyım kardeşim o anda yani, kadına “Benim yarın PSA testim var” deyip arkamı mı dönseydim. Adını bilmediğim o kadına da teessüf ediyorum. Bir erkeğin beyniyle bu kadar da oynanmaz be kardeşim. Senin bana yaptıkların mahkemelerde bile hafifletici neden olarak kabul edilir.
Ama bu böyle devam edemez, bu gruplaşmaya bir an önce son verin ya da bu ülke tehlikede bunu bilin. Nerede bu devlet? Nerede bu millet? Bu sorunu lütfen birisi çözsün.
NEREDE BU DEVLET? NERDE BU MİLLET?
İlk yazımda bu başlığı cümle içinde kullandım, ama bu lafı ilk kez kullanmak zorunda kaldığım günü hatırlattı bu bana. Temsilci olduğum yıllarda Washington’da henüz çıkmakta olduğum Rana beni alışverişe götürmüştü.+
Şubeleri Türkiye’de de bulunan bir zincirden alışveriş yapacakmış. “Sen beni dışarıda bekle en geç 20 dakika sonra dönerim” dedi. Beklemeye başladım, 45 dakika sonra “Galiba biraz gecikecek” diyerek oradan ayrıldım.
VİDEO DÜKKÂNINDA
O zamanlar video kiralanan bir dükkâna girdim ve doğruca çocukların ve yaşı tutmayanların girmesi yasak olan bölüme yöneldim. İçeride akla gelebilecek her tür ve seviyedeki sapık, raflara bakıyordu. Ben de hiçbir adaptasyon sorunu yaşamadan aralarına karıştım ve ilgimi çeken bölümü buldum. Benim ilgimi çeken bölüm, içerideki diğer sapıklara bile fazla geliyor olmalıydı. Çünkü kimse fazla yaklaşmak dahi istemiyordu.
Neyse videomu aldım. Süpermarkete gittim, alışveriş yaptım. Eve gittim iki saatlik filmi de izledim, yemek pişirdim, onu da yedim. Sonra “Bari gidip Rana ne yaptı bakayım” dedim. Bana “20 dakika içinde dönerim” dedikten sonra yaklaşık 5.5 saat filan geçmişti. Beklemem gereken yere gittiğimde hâlâ ortada yoktu. “Acaba beni terk mi etti” diye boş umutlara kapıldım. Çünkü yarım saat bekledikten sonra çıkıp geldi.
ASİMETRİK DÜZEN ÇÖKÜŞÜ
“Seni çok beklettim mi?” diye sordu, kendimi zor tuttum. Ama biraz yürüdükten sonra mağazanın sahibi yanımıza geldi, “Biraz ayrılmayın” dedi. Neyse bekledik, zincirin genel merkezinden birçok kişi bir minibüsün içine doluşmuş geldiler. “Bunlar da ne?” diye sorunca “Beyefendi gelin, mağazamızın halini bir de siz görün” dediler.
Gittim, mağazanın içinde asimetrik bir gariplik vardı. Örneğin, ayakkabı yazan bölümde iç çamaşırı, etek yazan yerde bluzlar bulunuyordu. Polisler geldikten sonra anlaşıldı ki Rana denediği her şeyi önüne gelen ilk yere bırakmış. Bu yüzden bütün mağazanın kurulu düzeni yıkılmış. Mağaza bir devlet olsaydı “İhtilal nedeniyle rejim değişikliği oldu” diyebilirdik.
Bu olanları görünce artık kendimi tutamadım ve “Nerede bu devlet, nerede bu millet, bu ıstırap bitmeli, bu kadını birileri durdurmalı” dediğimi hatırlıyorum.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce