Prensipli gazetecilik
Gerektiğinde prensipsiz davranmayı da bir prensip saydığımdan ben de kendimi yıllardır prensipli bir gazeteci olarak gördüm. Ancak Washington’a atandığımdan bu yana çok az olmasına rağmen başıma bir de felaket geldi.
Buranın havasından mıdır, suyundan mıdır nedir bilmem ama son zamanlarda Sedat Ergin’leşmeye başladım.
Böylece hayatta başıma geleceğini en son düşündüğüm felaket başıma gelmiş oldu.
Düşünsenize bir cumartesi akşamını keyif almak için Çin’in dış politikası üzerine yazılmış raporları okuyarak geçirdim.
Kıbrıs Barış Planı’nı, beş yıllık kalkınma planlarını, davaların savcı iddianamelerini dipnotlarıyla birlikte okumaktan keyif alan bir kişiye de böylece dönüşmeye başladım. Tek başına Sedat Ergin’i bile taşımakta zorlanırken ona benzeyen bir kişinin daha oluşmasıyla ikimizi birlikte nasıl taşıyacak bu ülke, belli değil.
Sadece okuma alışkanlığım ona benzemekle kalsa iyi onun gibi prensipli olmaya da başladım.
Sedat, yıllar önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her basın toplantısına düzenli olarak katılır ve denilenleri büyük dikkat ve zevkle izlerdi.
Belki inanmakta zorlanacaksınız ama ben de bu basın toplantılarına bundan böyle düzenli olarak katılmaya ve hatta bundan zevk bile almaya karar verdim.
Eskiden bana “Sana da ilerde böyle olacak” deseydiniz ben de “Eğer gerçekten olursa, o günleri benim mahvolmamın veya sonumun başlangıcı olarak anlatmakta yarar var” diye cevap verirdim size.
Şimdi bu mahvolma süreci başladı. Kim bilir yakında Sedat’la buluşup keyifle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tüm kararlarının toptan analizini bile yapabiliriz. Çöküşüm o kadar hızlı ve radikal olmaya başladı.
Dışişleri bakanlığının basın toplantılarına katılacağımı söyledim ya, aranızda kötü niyetli bazı kişiler biliyorum, hakkımda tezviratta bulunacak ve bu korkunç derecede sıkıcı işi Sedat kadar zevkle yapmaya başlamamın, dışişlerine yeni sözcü olarak atanan Heather Nauert ile ilgili olduğunu söyleyecek ve beni sapık olmakla suçlayacak.
Şunu belirteyim bu yeni ilgim sadece gerçeği bulma arzumla, gerçekten taviz vermeyen prensipli kişiliğimle ilgili. Bunun Nauert’in fiziğiyle bir ilgisi katiyen yoktur. Bunu düşünen ya kendini bilmezin teki ya da vatan hani olmalı diyorum ben.
Ne düşünürseniz israrla gideceğim o toplantılara Sedat gibi ve sözcüye mümkün olduğu kadar yakın oturup hiçbir şeyi atlamadan dediklerini yazacağım.
Türkiye’nin benim gibi prensipli gazetecilere ihtiyacı var, bu da bilinsin.
Zirvede en kritik konu
Kuzey Suriye’de çok önemli gelişmeler oluyor ve bu konu Türkiye ile Amerika arasındaki en kritik anlaşmazlık noktası olmayı sürdüreceğe benziyor. Amerika’nın PYD ile işbirliğinin temelinde ne var ve Amerikan yönetimi bu işi Türkiye’yi kırmadan nasıl çözmeyi düşünüyor, bu konunun yaklaşan Erdoğan-Trump zirvesinde çözülmesi ihtimali var mı? Washington’da çalışan bir Türk gazeteci açısından en sıcak, en derin konu bu olmalı. Ben yaklaşık beş gündür Washington’da çalmadık kapı bırakmadım ve kimseyi atlamadan bu konuyu olabilecek herkesle konuşup meseleyi derli toplu anlamaya uğraşıyorum. Aslında bugün de yazabilirdim ama daha teyit edilmesi gereken birkaç konu var ve kafamda henüz netleştiremediğim bazı konular da bulunuyor. Bunları birkaç gün içinde tamamlayıp sonuçları bu köşede detaylı ve titiz bir şekilde yazacağımı umuyorum.
DERECELENDİRME KURULUŞLARININ TAVRI:
Bir süredir Türkiye aleyhine kötü yorumlarıyla dikkat çeken derecelendirme kuruluşları ilk olarak ortauzun vadede tekrar pozitife dönebilecekleri sinyalini vermeye başladılar. Bu kuruluşları yakından takip eden ve düşünce sistematiklerini iyi bilen bir kaynak, bu kuruluşlarda referandum sonucunun kredi görünümü lehine canlanma yaratabileceği yolunda düşünce oluşmaya başladığını söyledi.
Erdoğan’ın partinin başına geçip başkanlık sistemi yürürlüğe girince atılması gereken adımları hızlı ve cesur biçimde kararlılıkla atabileceğini düşünen bu kuruluşlar, böylece Türkiye’nin kredi notunun tekrar yükseltilmesine gidecek sürecin başlayabileceğini belirtiyorlar.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce