Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Başkanlığının 100’üncü günü dolduğu halde Trump’ın bir başarısı olmadığını söyleyenler, bence ona haksızlık ediyor.

Büyük başarısı var. 3 ay içinde koskocaman Amerika’yı Amerika olmaktan çıkarmış durumda.

Ayrıca bir rekor da kırdı. Bu kadar kısa sürede kamuoyu tarafından onaylanma oranını yüzde 40 gibi bir düzeye çekmeyi başardı. Bu, Amerikan başkanlık tarihinde görülmüş şey değil.

Hani bilirsiniz, Teksas gibi eyaletlerde, kasabalarda, hayatında o kasabanın sınırları dışına çıkmamış olan ve tüm vaktini bira içip televizyon seyrederek geçiren insanlar vardır... İşte onlar bile çok severek oy verdikleri bu başkanı artık onaylamamaya başladılar.

Bunu son kısa tatilde seçim bölgelerine giden Cumhuriyetçi Parti kongre üyeleri de görmüş, şimdi panik içinde “Ne yapacağız?” diye düşünüyorlar. New Yorker Dergisi’nin son sayısında “Trump nasıl kovulabilir?” (How Trump Could Get Fired) başlıklı bir yazı bile çıktı. Trump, son olarak iç savaştan yıllar önce ölmüş bir başkanın isteseydi iç savaşı önleyebileceğini büyük ciddiyet içinde ifade etti.

New York Times’ın pazar nüshasındaysa ünlü yazar Michael Kinsley, “Trump hakkında söylenecek iyi bir şey yok mu?” başlıklı bir yazı yazdı. “Söylenecek mutlaka iyi bir şey de olması gerekiyor” diyen yazar, kendisi bir şey bulamadığı için okuyuculardan yardım istedi; eğer söylenecek iyi bir şey bulurlarsa kendisiyle paylaşmalarını istedi ve her pazar günü bu konuyu sürdüreceğini de belirtti.

Ben Trump’ın verdiği her mülakatı okudum veya seyrettim. Hepsini toptan değerlendirdiğimde karşıma, tuhaf şeyleri ne kadar fazla yaparsa kendisinin o kadar başarılı olduğunu sanan, gerçeklik ile bağlantısını koparmış biri çıkıyor.

Ben bugüne kadar hak etmeden zengin olmuş insanlardan çok gördüm, ama onların çoğu zararsızdılar. Trump’ınsa aynı zamanda dünyanın sonunu getirme gücü de bulunuyor.

Entelektüel düzeyine bir derece de veremiyorum, ama onun hakkında yazdığımdan ve haberlerini takip ettiğimden onu bir şekilde tanımlamak, sınıflandırmak zorundayım.

Üzerinde çok düşündüm ama aklıma bir tek “Chance the Gardener” karakteri geliyor.

Chance, Peter Sellers’ın “Being There” filminde canladırdığı bahçıvan karakteridir. Chance, bu dünyada yaşamıyormuş gibi davrandığı halde yaptığı her tuhaflık, her yanlış insanlar tarafından bilgelik olarak yorumlandığından, filmin sonunda tuhaf biçimde Amerika Başkanlığı’na atanır.

Jerzy Kosinky’nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Hal Ashby’nin üstlendiği filmde anlatılan bu karakteri gerçek hayatta göreceğimi hiç düşünmemiştim.

Gerçek yaşamdaki “Chance the Gardener” karakterinin filmdekinden tek farkı, gerçek yaşamdakinin neredeyse tamamen kontrolden çıkmış olması.

Amerika’nın gelenekleri, kuralları, dünyaya örnek olabilecek bir anayasası var. Kaliteli düşünce üretme geçmişiyle hukuka üstünlük veren bir büyük devlettir burası.

Bu nedenle bu durumu uzun süre taşıyabilmesi mümkün gözükmüyor.

YÖNETİMDE AYRILIK

Beyaz Saray bir türlü iç huzurunu bulamıyor. Şimdi de bu köşede daha önce anlattığımız başkanın danışmanı Sebastian Gorka’nın Beyaz Saray’dan uzaklaştırılacağı konuşuluyor. Daha önce ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn’ın kovulmasını ve başstratejist Steve Bannon’un ulusal güvenlik konseyinden çıkarılması süreçlerini sancılı yaşamış bulunan Beyaz Saray, bu defa da Bannon’un müttefiki olan İslamofobik Sebastian Gorka’nın işten uzaklaştırılması sürecini yaşamakta. Daha önce bu köşede Işık Abla adındaki İslamofobik istanbul doğumlu kadını da örgütlenme çabalarında kullandığını yazmış olduğum Sebastian Gorka’nın hareketlerinin ve geçmişinin Beyaz Saray’a fazla yük olduğuna karar verildi. Michael Flynn yerine ulusal güvenlik danışmanlığına atanmış olan H.R. McMaster uçlarda dolaşmayan, fazla tepki çekmeyen isimlerle çalışmak istediğinden Bannon ve Gorka gibilerini ulusal güvenlik işlerine fazla sokmak istemiyor. Gorka uzaklaştırıldığında yönetimde başka bir görev mi alacağı yoksa dışarıda yeni bir göreve mi atanacağı henüz kesinlik kazanmadı.

BÜTÇEDE DEAŞ İLE MÜCADELE:

Amerika’nın yeni onaylanan ara bütçesine DEAŞ ile mücadeleye 15 milyar dolar ek kaynak ayrılmasına ilke olarak karar verildi. Detaylara baktığımızda 626 milyon doların eğit-donat fonuna verilmesi, 1 milyar 600 milyon doların ise “DEAŞ karşıtı transfer fonu” olarak adlandırılan maddede gösterildiği görülüyor. Kongre Başkan Trump’tan DEAŞ ile mücadele konusunda kapsamlı bir strateji oluşturmasını beklediğinden 2.5 milyar doların ancak bu stateji görüldükten sonra serbest bırakılacağı da söylendi. 1 milyar 600 milyon dolarlık DEAŞ karşıtı transfer fonu olarak adlandırılan bölümün Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG güçleri için kullanılmasının ihtimal dahilinde olduğu ifade ediliyor.

GERGİNLİK İYİCE ARTTI:

Amerika’nın Suriye’nin kuzeyinde işbirliği yaptığı PYD/YPG güçlerinin Türkiye tarafından vurulmasından sonra Amerika ile başlayan gerginlik artarak sürüyor. Pentagon Sözcüsü konu hakkında oldukça sert açıklamalar yaparken, Amerikan dışişleri kaynakları konuyu telefonda görüşen ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile Bakan Çavuşoğlu arasındaki konuşmanın hayli sert geçtiğini ve hatta bir ara münakaşaya dönüştüğünü söylüyor. Bu arada Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’in, PYD/PYG güçlerine yakın olan Amerikan güçlerinin de vurulma tehlikesi altında olduğu açıklamasının Washington’da tam bir şok etkisi yarattığını söyleyebiliriz.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar