New York Times'taki Taksim Camisi haberine misilleme yazısı
Hafta başında New York Times gazetesi bence ‘Haber nasıl yazılmamalı’ başlığı altında gazetecilik okullarında derslerde anlatılacak bir haber/analiz yayınladı.
Konu Taksim Meydanı'nda inşası süren cami ile ilgiliydi.
Yazıyı okuyunca biraz eğitimli ve düşünmeyi bilir olduğunu varsaydığımız bu gazetenin yöneticilerinin de Türkiye’deki sekülerizmi hiç anlamadan sosyal ve siyasi ahkamlar kesen insanlara çok benzediklerini gördüm.
Demek ki sekülerizmi anlamamak global bir durummuş.
KURUCU DÖRT ANA UNSUR
Türkiye’dekiler sekülerizmi uzunca süre yaşam alanlarında dindarlığı görmemek olarak algıladıklarından hem kendilerine hem Atatürk ilkelerine hem de Cumhuriyetimize zarar verdiler.
Aslında sekülerizm ortak yaşam alanlarımızda dindarlar ile dindar olmayanların veya farklı dinlerden olanların bir arada karşılıklı iletişim içinde yaşamaları sanatıdır.
Türkiye bunu başarmıştır. Ve dahası oluşturduğu bu birlikte yaşama sanatıyla dünyaya da örnek model olmaya aday bir seküler Müslüman ülkeydi.
Kurucumuz Atatürk, Türkiye’yi modern, demokratik, seküler Müslüman bir ülke olarak düşünmüş ve bu dört unsuru yani modernlik, demokratlık, sekülerlik ve Müslümanlığın bir arada denge içinde yaşamasını bu ülkenin tanımlayıcı kriterleri olarak görmüştür.
Bence Cumhuriyet tarihimizin en hayati sorunu çeşitli iktidarların bu dört unsur arasındaki karşılıklı dengeyi oluşturma ve sürdürmesi meselesidir.
KABUL EDELİM YANLIŞ YAPILDI
Atatürk’ün ölümünden sonra onun adını kullanarak siyaset yapanlar hem laikliği hem de Atatürk ilkelerini yanlış anladıklarından Cumhuriyete sahip çıkmayı Müslümanlığı tanımlayıcı unsurlar arasında yok sayma diye görmüş ve buna uygun politikalar uygulamışlardır.
Sadece bu yüzden bölgesinde ve dünyada biricik olmak imkanı bulunan ve tüm dünyaya umut olarak model Müslüman bir ülke olabilecek Türkiye büyük darbe yemiş ve elinde zaten var olan imkanları boşa harcamıştır.
AK PARTİ İKTİDARI ASLINDA CUMHURİYETİ KURTARMIŞTIR
Bu dört kurucu unsurdan bir tanesini yani Müslümanlığı dışlama çabası aslında Türkiye’nin beka sorunuydu da.
Cumhuriyetimizin bu dışlamayı içermesi gerektiğini sananlar yüzünden Türkiye Cumhuriyeti eğer Ak Parti iktidara gelip dört unsur arasında karşılıklı dengeyi tekrardan sağlamasaydı az daha çöküyordu.
Atatürkçü olduğun sanan arkadaşlar Ak Parti iktidarını kendi anladıkları cumhuriyetin sonu olarak görüyorlar ama anlamadıkları konu şu; Ak Parti kurucu dört unsur arasında (28 Şubatçı türü zihniyetler nedeniyle) Müslümanlık aleyhine bozulmuş olan dengeleri tekrardan oluşturup Cumhuriyetimizi ayakta tutmuş partidir.
Tabii daha önce laik iktidarlar tarafından bozulmuş dengeleri tekrardan kurmak hassas ve zor bir iştir. Bu süreçte Müslümanlığa kurucu unsurlar arası dengede hak ettiği yeri tekrardan verirken arada bir dengeyi diğerleri aleyhine bozacak hatalar da olmuştur. Bu da doğaldır çünkü daha önce ne Türkiye’de ne de dünyada denenmemiş bir model oluşturulmaktaydı, hataların olması da doğaldı.
Ancak Ak Parti olgunlaştıkça, deneyim kazandıkça ülkenin liderliği ve yeni sistemi durdukça kurucu dört unsurumuz arası karşılıklı dengelerin tekrar kurulması ve yeni Türkiye’nin ruhuna uygun cumhuriyetçiliğin oluşması hızlanmıştır.
SEÇİMDEN SONRA YENİDEN DİRİLİŞ
31 Mart'taki seçimden sonra uzun süre seçim yok. Bu dönem Atatürk’ün düşündüğü dört kurucu unsuru arasındaki dengeleri tekrardan kurma yani Cumhuriyetin yeniden dirilişi dönemi olabilir. Ben bu yüzden yeni dönemde Atatürkçüler ile Ak Parti'nin vatan sevgisi ortak paydasında buluşup Cumhuriyetimizin modernlik, demokratlık, sekülerizm ve Müslümanlık ilkelerine hassas dengeleri gözeterek ortak sahip çıkmalarını istiyorum.
Bu yapılabildiği takdirde Türkiye dünyada hak ettiği yere ulaşır ve dünyaya örnek ülke de olur.
New York 5. Cadde'deki St. Thomas KilisesiGELELİM GAZETEDEKİ YAZIYA
Şimdi bu yazının çıkış noktasını oluşturan New York Times yazısına. O yazıda, Ak Parti iktidara gelmeden Cumhuriyetimizin hassas dengelerini bozmuş, hastalıklı laikçi kafanın var olduğunu gördüm. Gazete Taksim Meydanı'nda cami inşa edilmesini sekülerliğe bir darbe olduğunu düşünüyor. Onun tam karşısında modern bir opera binası yapıldığı, caminin bölgesinde kiliselerin ve sinagogların da bulunduğu bir ülke bu. Caminin baktığı meydanda dindar olanla olmayan kol kola arkadaşça. Kimse kimseye karışmıyor ve cami güzel bir estetik de katacak meydana.
Bence caminin de katılmasıyla o meydanda Cumhuriyetimizin dört unsuru içindeki hassas dengenin nihayet kurulduğunu görüyoruz. Türkiye budur işte gücümüz ve birliğimiz bundan geliyor bizim ama gazeteyi çıkaran irade bunu görmüyor ve yalan da söyleyebiliyor. Ben de bu yazı yerine ilk önce bizim beyaz Türklerin pek sevdiği Beşinci Cadde hakkında bir yazı yazayım diye düşünmüştüm. Sevmekten de öte Beşinci Cadde'de alışveriş beyaz Türkler için New York denilince akıllarına gelebilen tek şeydir.
Ama alışverişlerini yaparken caddenin tam ortasında bulunan koskocaman kiliseyi görmezler belki ama görseler de bunu normal karşılarlar ama Türkiye kendi camisini Taksim Meydanı'na inşa ettiği zaman bilinçsiz gazetenin yöneticileri gibi "Laiklik elden gidiyor" diye utanmadan düşünebilirler.
Gazete Türkiye’ye uzunca süre çok zarar vermiş bir düşünceyi tekrar kaşıyarak Cumhuriyetimizin güçlenmesini engellemeye çalışıyor. Bu oyuna düşmeyelim ve ilk önce kendi beynimizde dört kurucu unsurumuz arasındaki dengeyi bilinçli kuralım, sonra da toplumda bunu başaralım.
Önümüzdeki yıllarda bu süreci yaşayacağımıza eminim ben.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce