Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Seçim günü oy verme işlemi henüz sürerken 'Çok şükür bunu da atlattık' başlıklı yazımı yazmış ve artık önümüzde 4.5 yıl gibi seçimsiz bir dönem bulunduğunu belirtmiştim. Ardından bunun da yönetime önemli bir avantaj sağladığını çünkü başta kim olursa olsun ekonomide kaçınılmaz olarak atılması gereken adımlar olduğunu, bunun hayli acı bir reçeteden oluşacağını, seçim ortamında bunun yapılmasının imkansız olduğunu hatırlatmış ve o anda nihayet atlattığımızı sandığım seçimden sonra artık asıl işimize rasyonel biçimde bakabileceğimizi söylemiştim.

Ekonominin önceliği her şeyden öteydi benim için bu yüzden konuya iki gün sonra tekrardan dönmek zorunda kaldım çünkü baktım ki hemen herkes asıl meseleyi unutmuş gibi davranıyor ve "İstanbul'u almak" her şeyin önüne geçmiş. Bunun üzerine ben de ‘Seçim sonucuna itiraz sürecinde bunun ekonomiye olası etkileri herkesin aklında olmalı’ başlıklı yazımı yazdım.

Konuyu bırakamıyordum; son olarak 8 Nisan’da ‘İstanbul sonucunun asıl tehlikesi’ başlıklı yazımda şimdiki seçim sonucunun yönetenleri ‘IMF’siz IMF Reçetesi’ olarak adlandırabileceğimiz zorunlu reçeteyi uygulamayı ne yazık ki ertelemeye yönlendirebileceğine dikkat çektim ve bunun ülke açısından tehlikeli olacağını anlattım.

Şimdi görüyorum ki maalesef korktuklarım bir bir gerçekleşiyor. Tam seçimden kurtulduk derken yakında yeniden seçim olması ihtimali bile var artık.

O OLSAYDI BİLE

İsterse Tunceli’nin komünist başkanı cumhurbaşkanı olsaydı dahi uygulanması mutlaka gereken sert ve kararlı bir ekonomi politikasına acil ihtiyaç var.

Ekonomimizin taze dış kaynağa ihtiyacının karşılanması ancak önce net ve kararlı ekonomi politikasının ortaya çıkmasına, ondan sonra da hukuki temelleri sağlam biçimde kurulmuş olarak serbest ekonominin gereklerine daima şeffaf biçimde uyulmasına bağlı.

Hem de bunlar hemen olmalı ki ekonomi daha fazla uçurum kenarına yaklaşmasın.

İstanbul nedeniyle oluşan siyasi kaygılar ve gelecek kaygıları bu tür güvenli bir ortamın oluşmasına çok uygun değil.

İstanbul engelini bir an önce aşmalıyız ki ülkemizin ihtiyacı olduğu adımlar bir an önce atılmaya başlayabilsin.

1 + 2 + X = 3

Malumu ilandan ibaret ilkel bir eşitlik, manasız bir hatırlatma diyebilirsiniz.

Bir defa bunun malum olduğuna artık emin değilim, ilkel bir eşitlik katiyen değil çünkü tüm ekonomi biliminin temelinde aslında bu basit eşitlik olduğundan ciddiye de alınması gerekiyor.

Ana ekonomi bilgimi üniversitede aldıktan sonra doktoramı iktisat tarihi üzerine yaparken, Keynes’in dediği gibi kasvetli (dismal science) olsa da sonuçta bilim olduğundan iktisat tarihinin tümünün temelinde bu tür bir eşitliğin yer aldığını gördüm.

Adam Smith’ten Karl Marx’a ve sonrasına kadar tüm ekonomi/politik yazarları çeşitli modellerle çalışmışlardır ama temeldeki bu basit eşitliğin hepsinin modelinde mutlaka tutturulması gerekiyor.

Burada X faktörü belirsizlik, güven bunalımı, geleceği görememe korkusu gibi dışsal faktörleri ifade diyor.

Temelleri sağlam olmayan ekonomilerde X faktörü 1 + 2 = 3 eşitliğini bozamıyor. Çünkü şeffaflık, adalet ve genelde güvenli ortam olduğunda eşitlik hep tutuyor. Türkiye’de ise 1 + 2 = 100 olduğunu iddia gibi absürt bir durum zaten varken bir de X faktörü çılgınlar gibi davranabiliyor burada.

Açıkça söyleyeyim İstanbul ile ilgili gelişmeler X faktörünü daha da vahim hale getiriyor. Zaten bozuk olan ekonomik dengelerimiz daha da içinden çıkılmaz hale gelmek üzere. İster IMF ile anlaşma yapılsın isterseniz de yapılmasın ama sonuçta onun global sermaye için onay vereceği acı reçete artık korkusuzca ortaya çıkarılıp uygulanmasına bir an önce geçilmeli.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar