Kaçan boğaları en iyi ben anlarım mezbahadaki o an rüyalarıma giriyor
Kurban bayramlarının artık gelenekselleşmiş haberi yurdun dört bir köşesinden akmaya başladı.
Kurbanlık olarak alınmış ve kaçan hayvanlar ve onları yakalamak için çalışanların başlarına gelenler bazen insanı gülümseten unsurlar içerse de sonuç itibariyle son derce trajikler.
Bu tür haberleri "Hayvan bir yakalansa ve şöyle bir güzel kesilse de seyretsek" diye seyreden insanlar da mutlaka vardır bu dünyada ama benim umudum bunları genelde "Keşke kaçıp kurtulsa" diye seyredenlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyormuş gibi düşünebilmek.
Örneğin adı nedense Ferdinand olan boğanın roman olabilecek hayatı bu insanları muhakkak duygulandırmıştır.
Ona ne olup bittiğini aynen haberin içinde kullanılan cümleyle aktarıyorum:
"Geçen Kurban Bayramı'nda sahibinden kaçıp Rize'den denize atlayan ve Trabzon sahilinden kurtarılan boğa Ferdinand bu yıl huzurlu bir bayram geçiriyor…"
Evet dediğim gibi bir kitap hatta film konusu olabilecek bir hayat öyküsü onun ki.
Düşünsenize geçen yıl kesilmekten son anda kaçıp denize atlayarak Rize’den Trabzon'a kadar yüzmüş ve karaya çıkınca iyi insanlar tarafından sahiplenip kurtarılmış. Hayat söz konusu olduğunda özgürce militan olan ve iyi ki de böyle olan sanatçı Haluk Levent’in kurucusu olduğu AHBAP platformu boğa Ferdinand’ın bakımını üstlenmiş ve onu sahiplenmiş. Şimdi o boğa bugünlerde İzmir'de bir çiftlikte üzerindeki travmayı atıyor. Sağlığı sıhhati çok iyi ve kilo da alıyormuş.
***
Size bir şey söyleyeyim mi o boğanın yaşadıklarını, denizde yüzerken panik halinde neler düşündüğünü ta yüreğimin derinliklerinde hissediyorum. Kısa zaman önce bir gün yaşamış olduğum bir travma nedeniyle şahit olduğum manzara yüzünden bugünlerde o kaçan hayvanların duygularını iddia ediyorum ki Türkiye’de en iyi hisseden benim.
***
Birkaç yıl önce Haberturk TV ekranında Mr. Gurme adıyla bir yemek programı yapıyordum.
Programların metnini ben yazıp ben sunuyordum. Et üzerine yapacağımız program için Günaydın Et Lokantaları zincirinin sahibi Cüneyt Asan ile konuşmaya başladım.
Bugün PR ekibi sayesinde et dünyasının kralıymış gibi davranan Nusret ile karşılaştırıldığında o dünyanın gerçek kralı Cüneyt Asan’dır. Nusret de eskiden kasapta onun yanında yetişmiştir. Cüneyt Asan tek eliyle bile et kesse Nusret onun yanında solda sıfır kalır.
***
Konu hakkında müthiş tecrübeli ve bilgili olduğundan et hakkındaki her şeyi bana anlattı. Bir günlük çekim için İstanbul mezbahasına girdik. Onun rehberliğinde mezbahanın her yerinde çekimler yaptık ben anlattım o yorumladı.
Benim arada geçen yıllara rağmen kafamdan çıkaramadığım o sahneyi bu çekim esnasında gördüm maalesef.
Mezbahada kesilecek hayvanların sırayla içeriye sokulduğu bir alan var. L şeklinde olan bir yola sokuluyorlar ve kesim alanına kadar yürüyorlar.
İlk başta ne olduğunu, olacağını anlamayabiliyorlar ama L şeklindeki yolun dönemecine geldiklerinde ilerde sürmekte olan kesimi görüyorlar ve hemen hepsi de yürütülmelerini durdurmaya çalışıyorlar. Dururlarsa ölümden kaçabileceklerini sanıyorlar. Durabilseler de bunun bir faydası olacağı şüpheli ama duramıyorlar da. Çünkü yerler kanlı olduğunda ayakları kayıyor. Durmaya uğraşan onlarca hayvanın ayaklarıyla çıkardığı o ses inanılmazdı. Düşünsenize ölüm korkusuyla, panik içinde durmak için nafile uğraşan birçok hayvan, yüzleri korkudan şaşkın bir halde.
***
Elden bir şey gelmiyor insan bu dehşetengiz manzarayı beyin karanlık bir köşesine atıp unutmaya çalışıyor. Ama maalesef bu bende mümkün olmadı. O sahne yıllardır arada bir beynimin o karanlık alanından çıkıp beynimi ele geçiriyor. İşte bu nedenle bugünlerde çok gelmeye başlayan 'Hayvan kaçtı' haberlerindeki hayvanı en iyi anlayan benim diyebiliyorum.
***
Eti çok severim ben. O gördüğüm sahneden sonra vejetaryen olmayı çok düşündüm ve bir ara oldum da.
Kaliteli eti ucuz yemek dünyanın hiç bir yerinde mümkün değil.
Kaliteli sushi’yi de ucuza yiyemezsiniz. Çünkü hem balığın hem de etin dağıtım sistemi kaliteli restoranlara, kaliteli şefe öncelik verir. Etin, balığın kalitelisi pahalı fiyattan ilk önce onlara verilir. Daha sonra daha az kalitelilerin diğerlerine dağılımı başlar. Onlar eti, sushi'yi daha ucuza satabilirler tabii ama kalite de düşük olur.
***
Anlayacağınız vejetaryen olmaya çalıştığım dönemde bunda fazla zorlanmadım da. Çünkü benim sevdiğim kaliteli biftek yenilen yerlerdeki fiyatlar da benim cebimden ödeyemeyeceğim kadar yüksekti.
Oraları da görmeyince eti aklıma getirmeyebiliyordum.
Ancak durumu oldukça iyi olan bir arkadaşım beni Brooklyn’deki Peter Lugar restoranına davet etti. Burası Amerika’nın en iyi et lokantasıdır. Poprterhouse’ları pamuk gibidir ağızda erirler.
Sonuçta haz alma duygum baskın çıktı ve et yemeyi yaşadığım her şeye rağmen bırakamayacağımı da gördüm.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce