Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Şu anda dünyanın önemli şehirlerinde yemek yiyenler tarafından talep edilen lokanta türleri arasında birinci sırasında olması gereken, yemek programı yapımcılarının üzerinde en fazla durdukları konunun da o olması lazımken Türk mutfağı bırakın hak ettiği liderlik pozisyonunda olmayı son yıllarda gücünden çok fazla kaybetmeye başladı.

Yemek programı yapanların, yemek kültürü programı sunan uzmanların, yemek yarışmalarının gündeminde Türk yemekleri hiç yok.

***

Yemek pişirme kalitemizde bir düşüş olup olmadığını tam bilemiyorum ama ortada bir tanıtım sorunu olduğu kesin. Kolektif yaşamımızdan uzunca bir süredir kaliteli yaşamı aramayı çıkardığımızdan, yiyecek-içecek kültürümüz de darbe yiyip duruyor son zamanlarda.

Ahlakı yanış yerlerde arayanlar bu gidişattan memnun olabilirler ama bunun Türkiye’ye zararının ne kadar büyük olduğunu da görmeliler. Bir ülkenin yiyecek-içecek kültürü sağlam olmadığı takdirde ülkenin tarım sektörünün sağlam olabilmesi de mümkün değildir. Ayrıca lokantaları canlı olmazsa şehirlerdeki servis ve turizm sektörünün de canlı olabilmesi mümkün değil. Hayat canlılığından yoksun şehirde mutluluğun bulunması da imkansız olur.

***

Türkiye’de gündelik yaşamımıza kaliteyi, mutluluk arayışlarını sağlam biçimde sokacak bir kültürel devrim gerekiyor.

Elimizde gerekli malzeme olduğundan, geleneğimiz, tecrübemiz ve becerimiz de bulunduğundan ben bu işe yemek sektöründen başlayalım diyorum.

Eğer kendi evimizde örneğin İstanbul, Ankara veya Eskişehir’de şehrin yiyecek içecek kültürünü canlandırıcı adımlar atılabildiğinde bunun global düzeyde etkilerini de göreceğimize eminim ben. Çünkü kendi evinde canlı bir yiyecek içecek mutluluğu arayışı bulunmayan bir ülkenin kendi mutfağını dışarda tanıtabilmesi pek mümkün değildir.

***

Fakat kendi evimizde kültürel devrimin başlamasını beklerken bu arada dışarda oluşabilecek spontane imkanları da gözden kaçırmamalıyız.

Biliyorum Amerika'ya karşı siyasi nedenlerle çok tepkili olan bir ülkeyiz ama söz konusu popüler kültür ve ve tanıtım ise ABD’nin global düzeyde belirgin bir gücü olduğunu da görmemizi engellememeli bu tepkimiz.

Amerika herhalde Japonya ve Güney Kore’den sonra en fazla TV yemek programlarının yapıldığı ülke olmalı. Sadece bu konuya ayrılmış TV kanalları bile 24 saat yayın yapıyor.

Netflix'te yemek kültürü programlarının seyircisinin hayli fazla oluğu biliniyor.

Diyeceğim şu ki global popüler kültür açısından bu kadar belirleyici olabilen bir ülkede kendi mutfak kültürümüzün tanıtımı açısından eğer bir başlangıç noktası tespit edersek bu fırsatı mutlaka kullanıp oradan işe başlamalıyız.

***

Eğer bunda hemfikirsek size bir başlangıç tüyosu vereyim.

Amerika’da Türk kahvaltı kültürüne yönelik güçlü bir merak oluşmaya başladı.

Birbiri ardına çıkan bazı makalelerde, en sonuncusu çarşamba günü New York Times'ta çıktı, özelikle menemen çok övüldü. Bu arada son yazıda anlatılan menemen tarifinde soğan da bulunuyordu; bunun da dipnot olarak bilinmesi gerekli.

Biz de menemenimizi merkeze alıp kahvaltı kültürümüzü burada anlatmaya tanıtmaya başlayabiliriz.

Önemli yemek yazarlarının, programcıların davet edildiği bir menemen konferansı veya kahvaltı zirvesi düzenlenebilir. Kendi şeflerimizin elinde çıkan menemenlerin tadımını düzenleyebilir ve hatta hangi Türk şarabının menemen ile eşleşebileceğini de tartışabiliriz

Katılanlara menemenin de servis edileceği bir kahvaltı daveti düzenlenebilir ve o kahvaltıda Türk köy serpme kahvaltı geleneği de gösterilebilinir.

***

Emin olun bu Amerikan kültüründe kahvaltı denilen şey katiyen yok. Var olduğunu sandıkları şey de bence iğrenç bir şey sadece şekerli ürün ve kızartılmış ağırlıklı ve belki sadece kahveyle giden bazı yiyeceklerden ibaret bunların kahvaltı kültürü, bir de bagel dedikleri içine ya krem peyniri ya da yağ sürülen simide benzeyen şeyi yiyorlar.

Ertuğrul Özkök geçenlerde ABD’de simit kültürü hakkında bir yazı okuduğunu yazdı ve o yazıda New York’ta dükkanı bulunan Simit Sarayı hakkında neden tek bir kelime bile edilmediğine şaşırdığını da söyledi.

Ben merakımdan gezmiştim o dükkanı ve eğer güçlü bir tanıtım olsaydı o dükkanın her saat tıklım tıklım dolu olacağı bir potansiyeli olduğunu gördüm. Çünkü kendi başına bir harika yiyecek olan simitlimizi içine ABD damak zevkine uygun biçimde farklı malzemeler koyup onları sandviçe de dönüştürüyorlar. Tanıtım tam olmadığından var olan potansiyel gerçekleştirilmiyor maalesef.

***

New York’un kafası yeni olana farklı olana daima açıktır. Bu ülkenin menemene ve Türk kahvaltısına ihtiyacı var ve buradan başlandığında yemek kültürümüzü bütün zenginliğiyle bunlara ve dünyaya tanıtabiliriz. Ondan sonra yemek programlarında yemek yarışma programlarında Türk yemeklerini bolca görmeye başlayacağımıza eminim ben.

***

Geçenlerde Oray Eğin’in Taksim Meydanı yazısından yola çıkarak İstanbul ve genelde Türkiye açısından sokak yemek kültürünün geliştirilmesinin ne kadar da önemli olduğunu yazmıştım. New York Times'ta çıkan menemen yazısının da bu kültürün bir ürünü olduğunu görünce belki siz de ikna olursunuz bu fikrime.

Culinary Backsteret turları diye bir şirket var. Bunların sitesine girdiğinizde sokak yemeği kültür turları düzenlenen şehirler arasında İstanbul'un da ön planda yer aldığını görürsünüz. Gazetedeki yazının yazarı da o turla geldiği İstanbul’da menemen ile tanışmış o yazı fikri de oradan çıkmış. Bu örnek dahi acil olarak yönelmemiz gereken istikamet ve yapılması gerekenler hakkında bize ipuçları vermeli.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar