Yemek dedikoduları
New York yemek dünyasının trend belirleyici etkin ismi New York Times’ın yemek yazarı Pete Wells son yazısıyla ortalığı ayağa kaldırdı.
Yıllardır şehrin en fazla konuşulan, adını hemen herkesin bildiği Peter Luger Steakhouse’a sıfır yıldız verdi. Yani "Hamburger zincirlerinden daha kötü etleri var sakın gitmeyin oraya" demekti bu.
Daha önce bu lokanta hakkında ilk yazıyı gazetede dönemin yemek yazarı Ruth Reichl 1995 yılında yazmış ve üç yıldız vermişti. Sonra 2007 yılındaki yemek yazarı Frank Bruni, Peter Luger’a iki yıldız verdi. Sonunda şimdiki yemek yazarı yıldızı sıfıra düşürdü.
*
Sadece New York’un değil dünyanın en tanınan et lokantalarından bir tanesinde neler oluyordu.
Ruth Reichl’in yazdığı yıllarda ilk gittiğimden beri biliyorum o restoranı.
Kaba davranışlı garsonları, sadece nakit kabul etmesiyle ve pahalılığıyla meşhur olmuş bir yer.
Sadece nakit kabul ettiğinden, bankadaki tüm paranızı çekip gitmenizde yarar var. Yıllardır Porterhouse’unun mükemmel olduğu söylenir ama ben her gidişimde "Bunun bu kadar övülecek yanı nedir acaba" diye düşünürdüm.
Ancak şehrin yiyecek içecek kültürü içinde bunu yüksek sesle söylemek cesaret isteyen bir şeydi.
Bunu söyleyen, bu kültürü kontrolü altında tutan kurum ve kişileri karşısına almayı göze almalıydı.
Anlayacağınız kalitesi ne kadar bozulmuş olsa da Peter Luger lafı açıldığında onu övmek zorunluluk gibi bir şeydi.
Anlayacağınız New York Times’ın yemek yazarı yemek dünyasını yerle bir etmiş oldu son yazısıyla.
*
Astronomik fiyatları nedeniyle zaten gitmeyi artık düşünmüyordum ama sıfır yıldız aldıktan sonra hakkında düşünmeyeceğim Peter Luger restoranı hakkında bir anımı anlatarak bitireyim yazımı.
*
Ruth Reichl’ın yazdığı yıllarda yeni evliler olarak New York’taydık Rana ile... Ona güzel bir gece yaşatayım dedim.
İlk önce River Cafe’de içkimizi içecek sonrada Peter Luger’a gelip yemeğimizi yiyecektik.
River Cafe, Brooklyn'de By Ridge semtinde nehrin tam yanındadır. Karşıda tüm Manhattan Adası'nı ışıl ışıl görürsünüz. İçeriye girmeden önce biraz yürüyüş yapalım dedik ve Brooklyn Köprüsü'nün altındaki sokaklarda kaybolduk.
Once Upon a Time in America filminin içine girmiş gibi hissettik kendimizi. 100 yıl öncesinin New York’una ışınlanmış gibiydik .
Aynı duyguyu daha sonra Peter Williamsburg’daki Peter Luger’a girdiğimizde de hissettik.
Lokantanın bence en güzel yanı bu eski görünümüydü. Yine 100 yıl öncesinin New York’unda yemek yiyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Sadece bunu hissetmek için adam başı en azından 150 dolar ödemek saçma olacağından buraya gitmeyi düşünmek için artık neden yok… Belki de hiç yoktu da bilemiyorum artık. Oldu bir kere ne yapayım geçmişi değiştiremem ya.
Özel bir gece olarak yaşadığımız o akşamımızı hiç unutmayacağım. Sonuçta toplam deney olarak güzeldi zaten önemli olan da bu değil mi. İlk içkimiz, kaybolmamız, özellikle o sokaklarda ikimizin gecenin karanlığında yürümemiz, hatta Peter Luger'da kazık yememiz bile bana güzel gelmişti o gece.
Hala güzel duygularla hatırlıyorsam, Peter Luger'a rağmen güzel duygular yaşıyorsam.
Yemiş olduğum o geceki kazığı bile helal ettim o üçkağıtçılara.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce