Sıcak Bölge'den panik notları-12
Sürekli evde kapalı kalmanın beyinlerimize bir olumsuz etkisi olacağı zaten belliydi.
Özellikle benim gibi normalde beyninin durumu zaten pek de iyi olmayan insanların, yeni normalimiz olan bugünkü zorunlu inziva döneminde, hayli ciddi beyinsel tahribat yaşaması ihtimali çok yüksekti.
Nitekim beklediğim de -en azından bende- oldu…
*
Örneğin ben normalde, yani 20 gün kadar önce, Suudi Arabistan kaynaklı bir haberi ciddiye alıp buna umut bağlayacak türde bir insan değildim, düşünün şimdi bu bile olabildi.
Hatta ben Suudi Arabistan kaynaklı bu habere -yalan olması gerektiğini bildiğim halde- çok umut da bağlamıştım. Dahası bu hayattaki acılarımın sonunu getirebilecek bir gelişme olarak bile görmeye başlamıştım bunu.
Bu haberde Suudi din adamının evli bir erkeğin aç kaldığı takdirde karısını yemesinin olabileceğini söylediği belirtiliyordu.
*
Bu haberin gelmesinden önce ben karımın bana hakkımdaki gerçekleri sürekli söylemesine, beni bunlarla -istemediğim halde- yüzleştirmesine artık dur dememin imkanı olmadığına karar vermiş ve bunu hayatımın çekmem gereken ceza bedeli olarak yorumlamaya başlamıştım. Neden bir ceza bedeli ödemem gerektiğini de bilmememe rağmen bu böyleydi ve yapacak bir şey de yoktu bence.
*
Kılıfına uygun bir cinayet hala bir kurtuluş opsiyonuydu tabii ama bende de buna kılıf oluşturacak hayal gücü de kalmamıştı. Çünkü hayatım zaten gündelik olarak o kadar absürttü ki hayal gücüme yetecek bundan arta kalan absürtlük de maalesef kalmamış durumda.
*
Bu yüzden yalan haber olması gerektiğini bile bile Suudi Arabistan kaynaklı olduğu söylenen o habere umudumu bağlamıştım.
Sadece karımı yediğim takdirde çözmem gereken tek bir sorun kalmıştı; bunun sonrasında eve geleceği kesin olan New York polisine karımı neden yediğimi anlattığım takdirde Amerikan yetkililerinin bunu makul bir sebep olarak görecekleri hayli şüpheliydi. İsterseniz bana gereksiz endişeli deyin bu şüphem bir türlü azalamıyor.
Bu yüzden yemek sonrası hayatımın geri kalanını -o ne kadarsa işte- Kuzuların Sessizliği filmindeki yamyam Hannibal Lecter gibi hapishanede yamyamlık tecridi atında geçirmek istemiyorsam Rana’yı yedikten sonra Suudi Arabistan'a göç etmem gerekecekti.
*
Normalinde benim sınırına yaklaşmamın bile tepki çekmesi gereken bir ülkede hayatımın sonuna kadar yaşayamayacağıma göre onlar ne demiş olurlarsa olsunlar Suudilere uymayıp karımı yemek fikrinden vazgeçmem gerekiyordu.
*
Onun son derce lezzetli olacağını tahmin etmekle birlikte bu yemek fikrini istemeden de olsa kafamdan atmaya çalıştım.
Ama buna rağmen arada bir halüsinasyonlar da görüyordum.
Daha önce de söyledim, zorunlu inzivamızda ikimiz sürekli iki metre arayla karşı karşıya oturuyoruz.
Suudi Arabistan kaynaklı olduğu söylenen haberden çok etkilenmiş olmalıyım ki bir ara Rana’yı Recep İvedik’in bir filminde olduğu gibi görmeye başladım.
Hatırlayın o filmde Recep bir kadını kızarmış tavuk gibi görüyor ve hatta kendini tutamayıp but sandığı bacağını da ısırmaya başlıyordu. Benim gözümün önüne de buna benzer görüntüler gelmeye başladı.
Açıkça söylemek gerekirse küçük odamızda sürekli iki metre uzakta bir kızarmış tavukla oturmak son derece tuhaf ve iştah açıcıydı.
Yazar Wiliam Burroughs fantastik kitaplarını sürekli LSD kullandıktan sonra yazardı. Ben hiçbir şey kullanmadığım halde sanki LSD kullanmaya başlamışım gibi sürreel hayaller görmeye başlamıştım. Sürekli evde oturmanın bir yan etkisi olması gerekiyor bunun.
*
Bir ara işi Recep İvedik’ten bile daha ileriye götürdüm.
Kızarmış tavuk hayalimden sonra Rana’yı şişe takılmış döner olarak hayal etmeye de başladım.
Size bir şey söyleyeyim mi insan -bu koşullarda zor da olsa- sakin olmaya çalışarak bir köşede otururken iki metre ötede bir dönerin sürekli kızararak şişte dönmesi hiç de arzu edilen sakinlik arayışına katkısı olan bir durum değil. Bilmem bana katılır mısınız bu konuda bilemiyorum.
*
Sonunda nihayet tahmin etiğim oldu ve Suudi Arabistan kaynaklı olduğu söylenen o saçma haberin bir yalan olduğu da anlaşıldı.
"Aptal Serdar, saçma sapan yalan olduğu başından belli olan saçmalıklara kapılıp olmayacak hayaller kurarak zaten boşuna yaşamakta olduğun bu hayatı daha da kendine çekilmez hale getiriyorsun" diye düşündüm.
Sadece düşünürken bir hata yapmışım ve başlangıcı yani ‘Aptal Serdar’ bölümünü istemeden yüksek sesle söylemişim. Rana ağzımdan çıkanı duyunca "Haklısın, uzun zamandır ilk defa kendin hakkında doğru olan bir şey söyledin seni tebrik ediyorum. Bu süreç sürdüğü takdirde kendin hakkında bütün gerçekleri- aptal olduğunla başlayıp- kendi başına itiraf edebileceksin ve benim de senin hakkında doğruları söylememe gerek kalmayacak" diye konuştu.
*
Buna rağmen onu yalan habere kanarak kızartıp veya döner kebap yapıp yemediğime memnunum çünkü onun böyle konuşmasına da alışmışım bunu fark ettim. Bu da benim normalim haline gelmiş bunları duymadan yaşamamın imkansız olduğunu da anlamış durumdayım.
Bu dünyada sevdiğini aşkından dolayı yiyen insanlar da olduğunu bilmeme rağmen ben bunlardan bir tanesi değilim. Benim -hep aleyhimde de olsa- konuşan, gerçekleri söyleyen Rana’ya ihtiyacım var.
*
Söz kızarmış tavuktan ve yemekten açıldı ya yarın bu konuda yaşamakta olduklarıma dair bir yazı yazmayı düşünüyorum. Tabii daha tuhaf bir şey olmadığı takdirde -ki mutlaka da olur- bu konuya gireceğim bir sonraki yazıda.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce