Sıcak Bölge'den panik notları-27
Bundan 40 küsur yıl önce ben henüz 20’li yaşlarımdayken biri çıkıp bana "Görürsün bak sen bir gün devletimizin kıymetini bilirsin" deseydi, diyenin saçmalamakta olduğunu, bunun mümkün olamayacağını filan düşünürdüm. O zaman da hayatımda var olsaydı ve bunu bir tek Rana söylemiş olsaydı, bir tek ona alışık olduğum gibi karşı çıkmazdım ama onun dışı herkese "Saçmalamayı"nı mutlaka derdim.
Çünkü biz eski solcuların devlet kavramıyla daima problemli bir ilişkimiz olmuştur. Kavram ile bu sorunlu ilişkimiz kendi devletimiz ile de inişli çıkışlı yaşamlara dönüşür hep. Hemen hemen tüm solcular için durum böyledir.
Açıkça söyleyeyim 40 yıl önce duysaydım olacağına katiyen inanmayacağım şey bugün aynen oluyor.
Tamam bugünlerde 40 yıl önce olduğum gibi bir solcu değilim ama hala daha sol duyarlılıklarımın oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim. Yani solculara özgü duygularım, ruh hali hala daha güncellenmiş biçimde hayli aktif.
Bu durumuma rağmen bugün devletimizi çok özlüyorum.
Evet, bu salgın New York’ta patladığından bu yana bu duygum her gün daha da güçlenerek sürüyor.
Son aylarda süreçlerin Türkiye’de nasıl yürütüldüğünü burada yaşananlar ile objektif karşılaştırıldığında "Şimdi keşke vatanımızda olsaydık" duygusunu yaşamamak imkansız.
*
Bunu benim yaşımla birlikte gelen duygusallığıma bağlayanlar da olabilir ve size de çok "Haksızsınız" diyemem ama duygusallığımın sadece yaşıma bağlı olduğunu da sanmayın.
Yaşlısı genci her Türk vatandaşı şu anda benim bu duygularımla yaşıyor burada.
Hatta aldığım bilgiye göre yıllardır burada çifte vatandaşlıkla yaşayanlar ve yıllardır Türkiye’ye gitmemiş olanlar bile artık Türkiye’ye dönmek istediklerini söylüyorlarmış ve hatta yeni bir uçak kalkarsa onlar da Türkiye’ye gidebilmek için isimlerini kaydettirmişler.
*
Söz vatandaşlardan açıldığı için diplomatlarımızın burada nasıl kahramanca çalıştıklarını ve vatandan uzakta olan bizlerin kendimizi terkedilmiş hissetmememiz için nasıl canla başla uğraştıklarını her gün görüyor ve duyuyorum.
Onlar sayesinde devletimizi burada bile yanımızda hissediyoruz.
Yüz yüze konuştuğumuzda "Devletin bize verdiği görevi yapıyoruz" diyerek teşekkürlerimizi fazla duymak istemiyorlar ama ben burada yazarlığın bana verdiği yalnızlık avantajını kullanarak diplomatlarımıza gönülden teşekkür ediyorum.
Burada Türklerin bu dönemde yaşayabileceği sorunları çözmek için Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın (YTB), ABD’de bulunan Türk sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla salgın süresince yardıma ihtiyaç duyabilecek öğrencilere ve tüm vatandaşlara yönelik olarak ‘Diaspora Covid-19’ destek ve işbirliği programını başlatmış durumdalar. İhtiyacı olanlar ile yardım etmeyi isteyenleri de buluşturuyorlar. Hatta son getirilen uçak için parası olmayanlara bile devlet parayı ödeyebilmesi için gereken yardımı bulmasına yardımcı olmuş.
Covid-19 Turkish Philanthropy FundsBir yerinize not edin bunları bir gün herkes yardıma ihtiyaç duyabilir.
*
Gerçi Amerikan devleti kendi vatandaşlarına sahip çıkmamak ve onlara elinden geldiğince hayatı zorlaştırmak konusunda meşhurdur. Başlarda hastaneye her kaldırılana ilk sorulan soru "Sigortan var mı ve sigortan yoksa paran var mı"ydı. İkisine de "Yok" diyenlerin evlerine ölmeleri için gönderildiklerine eminim.
Ama son aylarda bence kendi seviyelerini bile aşarak iyice duygusuzlaştılar vatandaşlarına karşı.
Bu tür davranışlarıyla adı zaten haklı olarak kötüye çıkmış olan kapitalizmin bile adının daha da berbat algılanmasına yol açan Amerika’da halkın hemen her gün nasıl yalnız, korumasız bırakıldığını gördükçe bizim devletimizin sergilediği şefkatli yaklaşımları daha çok özlüyorum ve "Şimdi keşke Türkiye’de olsaydık" duygum da daha da ruhumu dolduruyor.
*
Bu sürece zorunlu olarak burada yakalanmış olmak bendeki panik ataklarını neredeyse sürekli hale getirmiş durumda. Bu durumum Rana’nın asabını bozuyor ve benden daha da bıkmasına yol açıyor biliyorum ama yapacak bir şey yok.
Panik ataklarımın zirvesini uçuşların durdurulduğu gün yaşamıştım. O gün tek başına, korumasız bırakılmışlık duygusu içimi daha da basmıştı.
Daha önce uçuşların olduğu terminale her girişte, camdan Türk uçağını her gördüğümde sanki vatan toprağına gelmişim duygusunu neden yaşadığımı o gün çok daha iyi anlamıştım.
*
Biliyorsunuz devletimiz geçenlerde vatandaşı götürmek için özel bir uçuş düzenledi. Diplomatlarımız çok güzel çalışarak operasyonun düzgün gitmesini sağladı.
Diğer ülkelerde neler yaşandı tam bilmiyorum ama oralarda da durumun aynı olduğuna eminim.
Ben çok istediğim halde o uçağa maalesef binemedim özel nedenlerden dolayı. Rana uçağa binmemi benden bile fazla istiyordu. Bunu beni evden uzaklaştırmak için devletin kendisine tanıdığı bir fırsat olarak gördüğünü bile söylemek mümkün.
Burada aynen benim duygularımla dolu yeni bir uçak gönderilmesini beklemekte olan binlerce vatandaşın olduğu da bilinsin. Sırf benim gitmem için Rana’nın 'Bir uçak daha gönderilsin' kampanyası bile başlatması gündeme gelebilir.
*
Ailece birlikte olsak da bu dönem bence herkesin kendi duygusal dünyası ile derin bağlantılar kurması, ruh hali ile yüzleşmesi ve kendisiyle hesaplaşması için de bir fırsat veriyor.
2 metre 20 santim ötemde oturmakta olan Rana bunu benim için her gün yaptığı ve beni daima kendi ruh halimle zorla yüzleştirdiğinden ondan fırsat olursa -ki bu fazla olamıyor- bunu kendi başıma bazen ben de yapıyorum.
Hayatlarımızı nasıl yaşamakta olduğumuzu bence iyice düşünelim. Bugüne kadar bizim için ne kadar da önemli olduğunu hayatın akışı içinde yeterince fark etmediğimiz konulara ne kadar da haksızlık ettiğimizi düşünelim ve yeni normalimizde bunun artık böyle olmayacağı için de kendimize söz verelim.
Aslında bugün de başta düşüncem yine bir mizah yazısı yazmaktı ancak yazıya başlayınca içimde zaten var olan duygularım daha da kabardı ve devletimize ve onun yabancı ülkelerdeki temsilcilerine ne kadar da müteşekkir olduğumu yazdıkça daha da iyi hissettim ve sonunda bugün için yazının kendiliğinde oluşan genel havasına hiç müdahale etmedim ve neredeyse yazının kendi kendisini yazmasına izin verdim.
Aslında bu, yani içimden geldiği gibi yazıyı kendi başına serbest bırakmak, mizah yazarken kullandığım yazı tekniğidir, sonuçta baktım bugün duygusal bir yazıda da olabiliyormuş bu.
Bugünlük mizah yok. Ona inşallah yarın devam ederiz.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce