Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Babama telefon açtım. Selam ve sevgi konuşmalarından sonra aklımda olan esas soruyu sordum. "Baba durmadan evde kapalı oldukları için hareketsiz kaldıklarından şikayet edenler hakkında ne düşünüyorsun" deyince. Telefonda uzun süren sessizlik oldu.

Babamın Ankara’da evindeki durumunu hayal edebiliyordum. Eğer ‘hareketsiz kalamayanlar’ gibi özel nefret ettiği bir insan grubunu aklına getirmişse o sessizce aniden duvarda bir noktaya sabit bakmaya başlar çünkü o anda nefretine konsantre olmuş ve bu tür insanlardan en güzel kurtulma yollarını düşünmektedir.

Eğer bana nefret etmediği insan grubu hangisi diye soracak olursanız bildiğim kadarıyla böyle bir grubun olmadığını ve onun bana söylediklerinden anladığım kadarıyla insanlığın tümünden nefret ettiğini söylemek zorundayım.

*

Bu neden böyle derseniz galiba 5 yaşındayken zırdeli babasıyla sokakta yürürken bir adamın onu durup dururken sadece çirkin diye dövmesinden sonra ondaki bu insanlara dair duygunun yerleştiğini ve bugüne kadar geçen 89 yılda da bu duygularının güçlendiğini de söyleyebilirim.

Yani babamın insana dair bu duygularının temelinde bir travma da yatabilir. Aslında bundan tam da emin değilim galiba onun nefretinin temelinde bilinçli bir tercih de var. Çünkü yıllardır kendi düşüncelerine katkı yapacak felsefi kitapları da tutkuyla okuyup duruyor.

*

Telefondaki sessizliği bu defa hayli uzun da sürdü. Telefonda beklerken benim aklıma nedense sürekli olarak ‘Kuzuların Sessizliği’ filmi gelmekteydi.

Sonunda konuştu ve bir türlü hareketsiz kalamayanlar hakkında şimdi benim burada yazabilmemin mümkün olmadığı şeyler söyledi.

"Yahu baba, okuyucuya söz vermiş oldum, senin düşüncelerini aktaracağım demiştim son yazımda, bari bana kısa da olsa yazıya dökülebilecek bazı şeyler de söylemelisin" diye konuşunca yine sessiz kaldı. O anda ise sadece benden nefret etmekte olduğunu ve sadece beni düşünerek duvara sabit biçimde baktığını biliyordum.

*

Bu defa sessizliği kısa sürdü ve bana "Kafa kalaylamasınlar diye yaz bari" dedi.

"Ama kafa kalaylamasınlar diye yazacaksan ayrıca benim yaşadığım olayı da net anlatmalısın. Yoksa mesajımı tam alamazlar" dedi.

"Baba yaşadığın bir olayı illa da burada anlatmamın gerekmeyeceği farklı bir lafın olamaz mı" diye çıkış yolu aradım.

Ancak o kesin kararlıydı.

*

Bu insanların mesajını net alabilmeleri için babamın yaşadıklarını anlatmaktan başka çarem kalmadı.

O gün babam tam da duş alırken kapısı ısrarla çalmaya başlamış.

Biraz çalıp gider herhalde diye düşünmüş ama gelen kişi çalmayı sürdürmüş.

Kapıdaki kişinin ısrarı nedeniyle acaba önemli bir şey mi var diye merak etmiş ve zevkli uzun bir duş alma planını öfkeyle yarıda kesip röpdeşambırını giyip kapıyı açmaya gitmiş.

Kapıyı çalan kim olursa olsun -bu ben de olsaydım da fark etmiyor- ona kötü davranacağı kesindi de o anda sadece bunun boyutunun ne olacağı belli değildi.

Kapıyı açınca bakmış ki karşısında hayatında hiç görmediği tanımadığı bir adam duruyor.

kapıyı neredeyse yarım saattir çalmakta olan bu adama ne istediğini sormuş.

Adam sadece "Dede kalaylanacak bir şeylerin var mı" diye sorunca.

Babam yine tamamen durmuş ve sabit biçimde adamın gözüne bakmaya başlamış.

Bu durum bana anlatıldığına göre 10 dakikadan fazla sürmüş.

Ondan sonra babam gayet sakin biçimde röpdeşambırını açıp önünü göstermiş ve "Gel de bunu kalayla" deyince kapıyı çalmak için çok ısrarlı olan o adam koşarak kaçmış oradan.

*

Yani babamın hareketsiz kalmayı şikayetler edenlere yönelik "Kafa kalaylamasınlar" derken asıl mesajı işte bu, bilmem anlatabiliyor muyum?

*

Dediğim gibi babamın neden bu durumda olduğunu anlamak isterseniz 89 yıl önce olan o travmatik olaydan başlayabilirsiniz. Ama sadece o travma babam gençliğinde insanlardan genelde nefret etme duygusunu bir felsefi tercih olarak güçlendirdiği yıllarda ayrıca neden aynı zamanda mümkün olduğunca az ve yavaş hareket etme kararını da aldığını açıklayamaz.

Düşünsenize 94 yaşındaki babam bir yıl önce insan görmemek için evden hiç çıkmamaya karar verdiğinden bu yana gün boyunca neredeyse sadece duvara bakarak sabit aynı pozisyonda oturabiliyor.

Tuvalete gitmek dışında sadece kendisine içki koymak için ayağa kalkıyor.

İçkisi devamlı solundaki sehpada durduğundan babamın aslında tek egzersiz yaptırdığı uzvu da sol kolu oluyor. Gerçekten de onu görseniz sol elinin çok güçlü olduğunu da fark edersiniz. Çünkü vücudunun diğer bütün bölümleri yıllardır hareketsizlikten hayli zayıf kalmışken sadece sol kolu içki bardağına uzanıp onu ağıza götürme egzersizi yaptığı için de acayip güçlü.

Eğer illa da yürümesi filan gerekirse yine felsefi tercih olarak olağanüstü yavaş yürüyor. Bir defasında parkta yürürken, yine yavaşlığı nedeniyle bir sokak köpeği babamın aslında duran bir heykel olduğunu sanıp onun ayağına çişini yapmıştı.

Babamın hareketsizlik ve yavaşlık felsefi tercihlerinin nedenleri pek belli değil

Ama sanıyorum hareketsizlikten şikayet edenlere yönelik mesajının da artık net alınmış olması da gerekiyor, değil mi?

Ayrıca üzülmesinler, gördüğünüz gibi babam virüs günlerinde de sol koluna egzersiz yaptırmayı sürdürdüğünden onun da diğerleri gibi evde kapanık haldeyken bile egzersiz yaptığını da söylemek mümkün.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar