Salgın sonrasının sitcom'u
Situation Comedy’nin kısaltılmışı olan sitcom’lar aslında hep birlikte paylaşarak yaşamakta olduğumuz hayatlarımıza ayna tutan programlardır.
Bizler hayatlarımızı zorunlu olarak ağırlıklı biçimde zorluklarıyla, hayatın arada bir vurabildiği darbeleriyle, aniden geliveren trajedileriyle ayakta kalmaya, zorluklara dayanıp yaşamaya çalışırız çoğunlukla.
*
Aslında bu belirsizlikleriyle, "Kaderimiz buymuş" diyerek dayanmaya çalıştığımız darbeleriyle hayat aslında olağanüstü zor. İnsan gençken ilerisi için yaratığı umutlarıyla, daha iyisi olacak beklentileriyle hayatın bu asıl trajik yüzünü belki görmeden yaşamaya çalışabiliyor ama bir yaşa gelince daha iyisini yapma çabalarının nasıl da boşuna olduğunu ve hayatın temeldeki acımasızlığı karşısında aslında çaresiz olduğumuzu anlamaya başlıyorsunuz.
*
Sadece şunu düşünün beş ay önce birisi çıkıp bize önümüzdeki beş ay içinde şunlar, şunlar olacak deseydi ona güler geçerdik "Saçmalama hiç öyle şeyler olur mu" diye düşünebilirdik.
Ama olan oldu, işte bu, hayatı aslında son derece korkutucu ve hatta dehşet verici yapan belirsizliktir.
*
Aslında insan yaşamı bu belirsizliğe, hayatın temeldeki korkunçluğuna, bazen hiç beklenmedik darbeler vurma ve sürprizler yapma gücüne karşı dayanma gücünü oluşturma çabalamasıyla geçer çoğunlukla.
İnançlarımız, inanç ritüellerimiz, inançlı değilsek onun yerine koymaya çalıştığımız, inanç yokluğunun boşluğunu dolduracağına inandığımız bir takım bizi sakin yaşama kavuşturacağına inandığımız düşünceler, felsefeler ve onların ritüelleri, tabiat karşısında aslında tamamen güçsüz olan, her an darbeler yiyip yenilmenin sınırında yaşayan insanların yaratmaya çalıştığı savunma mekanizmalarıdır.
*
Hayat daima acımasızdır ve rasyonel insanı kötümserliğe düşürür.
Devamlı bugün güzel şeyler olacak beklentileri oluşturup belki kendimizi kandırmaya girişebiliriz ama bu tür çabalar, debelenmeler hayatın acımasız gerçekleri karşısında daima yenilmeye mahkumdur.
*
Bu korkunç durumu biz insanlar kendi ellerimizle yarattık. Bize sunulmuş olan tabiatı ve aslında bir şaheser olan kendi vücutlarımızı daima tahripkar bir tüketme kültürüyle bir çok yönden yok edip tabiatın içinde var olan doğal savunma mekanizmalarını kendi ellerimizle yok ettik. Böylece zaten korkunç olabilen hayatın belirsizliği daha da dehşet verici oldu.
*
Yaşamakta olduğumuz salgın aslında biz insanlara tabiatın bir uyarısıdır. Tabiat bize "Şu anda bunu belki atlatacaksınız ama hayat tarzınızı düzeltmeseniz daha da korkunçları gelecektir" uyarısını yapmakta.
*
Genelde ben bu tür kötümser içerikli yazıları Amerika’dayken yazıyordum Türkiye’ye dönünce bunların sona ereceği beklentisi hem ben de hem de bazı okuyucularımda vardı.
Açıkça söyleyeyim hayat hakkında yukarda yazdıklarıma rağmen bu benim şu anda karamsar ruh halinde olduğumun anlamına gelmiyor.
Aksine İstanbul'a geldiğim günden bu yana sadece komedi, mizah düşünüyorum. Bu ruh halime rağmen hayatın acımasızlığı ve temeldeki sevimsizliği üzerine sözlerim sadece bir gerçekçi tespitten ibaret.
*
Hayat temelde böyledir acımasızdır ve insana hiç beklemediği anlarda ani darbeler vurabilir ama hiçbir insanın yaşamını sürekli korku içinde kalarak yaşaması mümkün değildir.
Bu diyeceğimi yapmak kolay değil bunu bilmekle birlikte hayatın acımasızlığına, sevimsizliğine bazen de sadece gülüp geçmek gerekiyor. Bu hayatta mizah bu yüzden insana nerdeyse inancı kadar güç verebilen bir güç kaynağıdır.
*
İstanbul'un sokaklarını ve gündelik rutin hayatını yaşadıkça normal sanarak rutin biçimde yaptığımız davranışlarımızın ileride korkunç sonuçları olabileceğini görmekle birlikte bunlarda aynı zamanda son derce güçlü mizah unsurlarının olduğunu da görüyorum.
*
Bu salgın bir ya da en fazla 2 yılda geçecek. Bizlerin davranışları değişmediği taktirde daha sonra yenileri de gelecek ama büyük ihtimalle arada bir soluklanma rahatlama dönemimiz olacak. "Normale döndük" filan demeye başlayacağız o günlerde, aslında artık hiçbir şeyin tam normal olamayacağını bildiğimiz halde böyle düşünerek dayanma gücümüzü arttırmaya çalışacağız.
*
Dedim ya bakmayın yazdıklarıma, ben kötümser ruh halinde değilim aslında komedi düşünüyorum. Kafamda salgın sonrasına uygun bir sitcom düşüncesi oluşmaya başladı.
Post-kovid komedisi diye adlandırabileceğimiz bu TV komedi dizisinde olması gereken karakterler şöyle:
1- Evde ikisi kız ikisi de oğlan dört haylaz çocuk var.
2- Aile hayvan sever, onun için bizde olduğu gibi onlarda da iki köpek ve iki kedi evde birlikte yaşıyorlar veya yaşamaya çalışıyorlar.
3- Anne aslında hem kocasından hem de ailesinden bıkmış ve hayatının bu aile içinde boşuna geçtiğini, ziyan olduğunu düşünüyor. Bunun sorumlusu olarak da kocasını görüyor. Ona her fırsatta bunun bedelini ödetiyor kadın. Adam sürekli baskı altında.
4- Çocuklar hayli zeki ve de haylaz olduklarından babalarını anne karşısında daha da zor duruma düşürmek için evde çeşitli tuzaklar oluşturuyorlar.
5- Ve pimi çekilmiş bir bomba halinde olan bu aile bu yapısıyla üç ay boyunca salgın nedeniyle evden adım atamıyor. Her dakikaları burun buruna geçiyor.
6- Bu ortamdan usta bir yazar olağanüstü komedi çıkarabilir. Bence bu sitcom yapılırsa Türkler post salgın döneme global düzeyde damga vurabilirler. Zaten aile komedisi yapma konusunda iyice bir deneyimimiz de var. O bilgi birikimini bu yeni diziye verirsek ortaya bir şaheser çıkabilir diye düşünüyorum.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce