Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Adı açıkça söylenmese bile ülkemizin kurucu babasına yönelik olduğu belli olan düşünülmüş ve planlı sözler sonrasında ortalık tabii ki sürpriz olmayan bir şekilde birbirine girdi.

O lafları söyleyenin bu tepkilerin geleceğini düşünememesi mümkün değildi. Bu yüzden laflarını düşünülmüş ve planlı olarak nitelendiriyorum.

Peki amaç ne olabilirdi? Bir kesimin Atatürk’e yönelik duymakta olduğu ve toplumsal baskıdan dolayı ifade edemediği öfkeyi dillendirmek veya ülkenin önemli kısmı dediklerime karşı olabilir ama bakın ben yine de söyleyebiliyorum bunları düşüncesi de neden olmuş olabilir bu sözlerin ifade edilmesine.

Tabii benimki iyi niyetli belki de saf bir yorum olabilir. Bunun böyle anlaşılmaması için iktidar partisi tepki gösterenleri yumuşatıcı ifadeleri kullanınca doğrusu ben oldukça rahatladım. Bu sözlerin iktidarın tümü tarafından onaylanmadığını da bu yüzden düşünüyorum

*

Neyse, artık alıştık bu duruma. Arada bir birisi çıkıp Atatürk’e yönelik ağır lafları ediyor sonra beklenen tepkiler geliyor ve bir süre karşılıklı atışıldıktan sonra konu unutulup gidiyor.

Ben bugün, Atatürk’e yönelik olumsuz laflara karşı tavır almayacağım. Her ne kadar bu tür laflar Atatürk’e duyduğum sevgi ve saygıyı incitse de bu tartışmaya hiç girmeyeceğim.

Çünkü karşılıklı söylenebilecek bu tür lafların fazla bir önemi ve değeri yok. Sadece bu tür işler boşu boşuna kaybedilen zaman gibi geliyor bana. Karşılıklı ne denilirse denilsin hiç kimse fikrinden vazgeçmeyeceğine göre tartışmanın anlamı da pek yok.

*

Ben bugün Batı aleminde tartışılmakta olan "decriminalizing insult" kavramını yani ‘hakaretin suç olmaktan’ çıkarılması kavramını gündeme getirip bunun fikir ve ifade özgülüğü açısından ne anlama gelebileceğini anlamak sürecine giriş anlamına gelecek bazı notlar alacağım.

*

Türkiye’nin özelikle yazı ve konuşma sürecinde gazetecilerin yaptıkları hakaretler için verilen cezalar konusunda kendisine ağırlıkla Batı Avrupa’dan gelen eleştirilere karşı söylediği ama sizin ülkelerinizde de hakarete karşı yasal düzenlemeler var lafı haklı ve doğrudur.

Ancak bu tür maddelerin bu ülkelerde de olması hakaret konusunu nasıl ele aldığımız konusunda bizim illa da haklı olduğumuzu göstermez.

Hakaret çok zorlu bir kavramdır. Tanımı açık ve net yapılmadığında demokratik ülkelerde fikir ve ifade özgürlüğünün zedelenmesine bile yol açabilir.

Nitekim bu yüzden Uluslararası Yazarlar Birliği P.E.N uzunca bir süredir ülkelerde hakaretin suç olmaktan çıkarılması için kampanyalar yapıp duruyor.

*

Hakaret ve ifade özgürlüğü ilişkisi konusunda Batı Avrupa sorunun farkında ama yasalarındaki çelişkileri çözecek kalıcı çözümler getirmek yerine bazı hakaretleri suç olarak kabul eden maddeleri uygulamada askıya alarak, sanki bu maddeler hiç yokmuş gibi davranarak meseleyi çözmeye çalışıyor. Tabii ki bu durum yazar ve düşünürleri tatmin eden bir durum olmaktan çok uzak.

*

Bu konuda benim tavımın ne olduğunu soracak olursanız:

Ben hakaretin ele alınışı konusunda Amerika’da gördüğüm uygulamadan yanayım.

Hakaretin ele alınışı konusu bu aralar Amerika’da da tartışılmaya başlandı. Özelikle ırkçı beyaz grupların siyahlara karşı nefret söylemlerinin bir ifade özgürlüğü mü yoksa hakaret suçu mu olarak ele alınması mı gerektiği bazı çevrelerde tartışılıyor.

Amerika kendi anayasası çerçevesinde hakaret içeren yazı ve konuşmaları ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alıyor.

Ancak burada bir kırmızı çizgileri de var. Eğer yapılan hakaret, hakaret edilen kişide somut bir zarara, tehdide yol açacaksa bu suç olarak görülebilir de deniliyor.

Orada bulunduğum yıllarda aktör Robert de Niro ekrana her çıktığında nerdeyse tüm konuşmasını Başkan Trump’a ağır küfür ederek geçiriyordu. Bu küfürler Trump’ı ve onu sevenleri rencide etseler de bunların ona zarar vermesi ihtimali olmadığından hakaret suçu oluşmuyordu.

Ancak aktör o konuşmasında seni Beyaz Saray önünde öldüreceğim demiş olsaydı büyük ihtimalle hala daha hapiste yatıyor olacaktı.

*

Dediğim gibi ben de hakaretin ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınmasında yanayım. Amerika’nın uç noktadaki uygulaması gibi bir uygulamanın Türkiye’de hemen olabilmesinin mümkün olmadığını bilmeme rağmen ilke olarak bundan yanayım.

Eğer bir gün bu ilke Türkiye’de de uygulamaya sokulabilirse o gün bunun sınırlarını da iyi belirlemek gerekecek. Yani sadece bir kişi ya da kurum rencide oldu veya duyguları incindi diye hakaret davası açamamalı. Hakaretin suç olabilmesi için hakaret edilen kişinin somut zarar gördüğünün veya hakaret edenin amacının somut zarar vermek olduğunun ispat edilmesi şartlı getirilmeli.

Dediğim gibi benim için ideal olanı budur ve bence hukukçular bu konuyu Roma hukukundan bu yana örnekleriyle ele alıp tartışmalılar ve fikir özgürlükleri açısından hakaret kavramını yeniden tanımlamalılar . Yasaların ilgili maddeleri de bu kapsamda yeniden yazılmalı.

*

Ben en yaşlısından en gencine kadar Atatürk’e sevgiyle bağlı olan bir ailede büyüdüm, babamın evinin tüm duvarlarında Atatürk ile ilgili resim ve sözler asılıdır. Çocuğum karım ve ben de babam gibiyiz bu konuda. Ben Atatürk aleyhine tek laf bile etsem beni kendi ailem ret eder, babam beni evine bile sokmaz.

Atatürk hakkında her düşündüğümde o iyi ki var olmuş, iyi ki bize bu düşüncelerini bırakmış diye dua da ediyorum.

Ancak durum böyle olmasına rağmen duyduğumda ne kadar rencide olsam ve üzülsem de bir başka kişinin Atatürk’e hakaret içeren laflar etmesinin onun fikir özgürlüğü olarak ele alınmasından yanayım. Atatürk’ün edilen laftan dolayı somut bir zarara uğramasına imkan olmadığına göre meseleyi başka türlü ele almanın imkanı da bulunmuyor bence.

Eğer bir gün Türkiye’de gerçek anlamıyla bir fikir ve ifade özgürlüğü ortamı olabilecekse hakaret kavramı üzerine bilim insanları bence bir an önce düşünmeye, tartışmaya başlamalılar.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar