Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

‘Portnoy’un Feryadı’ (Portnoy’s Complaint) romanı Amerika’da 1969 yılında yayınlandı.

Yazar Philip Roth ergen bir Yahudi çocuğun ailesinden, sosyal normlardan, Yahudilikten gelen baskıcı ve boğucu ortamına isyanını anlattığı roman dönemde var olan tüm toplumsal değerlere ve kurallara karşı bir isyan içeriyordu.

Yazar tüm terbiye ve ahlak sınırlarını bilinçli zorladığı kitabında ‘terbiyesizliğin sanatını’ yapmak ister gibiydi.

Oğlanın özellikle Yahudi annesine tepkisini sıkça başvurduğu mastürbasyon ile ortaya koyması, 1960’lı yılların özgürlükçü ortamına ve 68 Kuşağı'nın normları sarsan hareketlerine rağmen olağanüstü tepki çekmişti.

*

Romanda baskıcı ailesine tepkisini ortaya koyan genç bir erkek çocuğunun hayatı anlatıldığından romancıların sıkça başına gelen Roth’un da başına geldi ve birçok insan bunun bir roman değil yazarın aslında kendi hayatını anlattığı bir kitap olduğunu sandılar.

Bu yüzden yazarın ailesi de yazarın bunun olacağı uyarısına rağmen istemedikleri halde medyanın ilgi odağı oldular.

Gerçek ile romanı birbirine karıştıran birçok insan yazar Rorth’a sanki o sanki romandaki Portnoy’muş gibi davranmaya başladılar.

Hatta dönemde seksüel içerikli romanlar yazmakta olan bir kadın yazar bile "Roth ile tanışmak isterim ama elini asla sıkmam" diyerek romandaki detaylarıyla anlatılan mastürbasyon sahnelerine tepki koydu.

*

Romanların yazarın gerçek yaşamını anlattığı yanlışı sıkça yapılan bir yanlıştır.

Bu Roth’un da başına geliyordu ama bu defa kamuoyunu düşüncesinde haklı çıkarabilecek bir durum da söz konusuydu. Roth romanını o kadar gerçekmiş ve kendisi romanın kahramanı Portnoy’un duygularını o kadar kendi hissediyormuş gibi yazıyordu ki bu defa romanın yazarın gerçek yaşamını anlattığını düşünmek doğal karşılanabilir gibiydi.

*

Nasıl bu kadar gerçekmiş gibi hissederek yazdığı sorulduğunda yazarın verdiği cevap ise ilginçti.

Kendi yazarlığının Marlon Brando’nun oyunculuk metodundan etkilendiğini yazılarını da bu metoda uygun biçimde yazdığını söylemişti.

*

Metot oyunculuğu aktörün canlandırdığı kişiliğin tüm hayatını özümsemesi onu hayatını gerçekten yaşıyormuş gibi kendi ruh halini ayarlaması ve gerçek yaşamda canlandırılan kişinin verilebileceği tepki ve rutin davranışları aynen benimseyerek, bunları aktörün içselleştirerek ortaya konulan rol yapma metodu olarak anlatılabilir.

Bu metot Rus aktör Konstantin Stavilanski tarafından ilk kez formüle edildiğinden Stavilinski Sistemi diye de adlandırılır.

New York’ta birçok aktörlük stüdyosunda Marlon Brando, Dustin Hoffman, Robert de Niro ve Al Pacino gibi aktörler bu metoda uygun eğitim almışlar ve hepsi de metodun tekniklerine kendilerine göre özgün katkılarda bulunmuşlardır.

Ne anlatmak istediğimi sadece Elia Kazan’ın yazar Tennesse Williams’’ın piyesinden uyarladığı ’A Streetcar Named Desire’ filminde Marlon Brando’nun oyununu izlemeniz yetebilir.

*

Yani Roth da yazarken yarattığı kişiler sanki gerçek yaşamda varmışlar gibi, onlar gibi düşünüp ve aralarından bir tanesinin, ki bu defa bu Portnoy oldu, kimliğini ve ruh halini aynen benimsemek yani bir tür ‘metot yazarlığı’ yaparak romanlarını yazıyordu.

İşte bu yüzden kitabı çıktıktan sonra nerdeyse ölünceye kadar bunun aslında kendi ailesini anlatmadığını ve bunun sadece yaratılmış bir roman olduğunu açıklamak zorunda kaldı.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar