Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Monet’in resimde yaptığı devrimi ve başlattığı empresyonizmi ‘Işığın Ressamları’ başlıklı yazıda anlattım. Bu defa bir başka büyük ressam olan Manet’i (1832-1883) anlatmaya çalışacağım.

Evet haklısınız ikisinin isimleri rahatsız edici kadar birbirine benziyor. İsimleri arasındaki bu benzerlikten iki ressam da rahatsızdı, kendilerinin çizdiği resimlerin bazen diğerinin sanıldığını söyleyip şikayet ediyorlardı. Başta birbirlerinden pek hoşlanmıyorlardı ama sonradan iyi arkadaş oldular ve şu anda bildiğimiz modern şehir olmak için kendini dönüştürmeye başlayan Paris’in kafelerinde onları sıkça sohbet ederken görmek mümkün olmaya başladı.

Monet ağırlıkla tabiattaki ışığın gizemini, günün farklı saatlerinde oluşan gölgelerin loşlukların güzelliğini görüp bunun kendisinde yarattığı duyguları resimde anlatmaya girişmişti.

Manet ise çok daha farklı bir ışığın peşindeydi. Biraz önce dediğim gibi Paris bugün bildiğimiz anlamıyla modern bir şehir olmak için kendini dönüştürmeye başlamıştı. Eski rejimin bütün boyutlarıyla çökmekte olduğu, yerine modern yaşamın yeni yarattığı oyuncular sadece siyaset ve ekonomi dünyasında değil sanatta, gündelik yaşamda yeni kuralları yeni kültürleri ile geliyorlardı. İşte Manet empresyonist resmin yeni çizim ve renk tekniklerini oluşmakta olan modern yaşamın hayatın her alanından gelen ışığını resmine yansıtmaya girişti.

Bu aşamada 17’nci yüzyıl ortalarından itibaren başta resimde olmak üzere Fransa’nın sanat ideolojisini kontrolü altında tutan ‘salon’ sistemini biraz anlatmak zorundayım. Bu dönem boyunca aristokrasinin ve kraliyetin beğeneceği ve tercih edeceği sanılan konularda resimler çizen ressamlar, özellikle aristokrasinin yaşamından ve büyük tarihi olaylardan kesitler veren resimleri çizenler arasından tercih edilir ve seçilirlerdi. Onların resimleri ilk başlarda iki yılda bir daha sonra ise yıllık düzenlenen salonlarda sergilenir ve böylece sadece o sanatçıların tanınmış olması sağlanırdı. Bu salon sistemi ile egemen sınıflar hem sanatın nasıl yapılacağını hem de toplumun sanat zevkinin yönünü kontrol ederlerdi.

Hakim ideoloji doğrultusunda sergilenebilecek eserleri seçen jüri, belki de artık kaçınılmaz olan sosyal değişimin yaklaşan modern yaşamın ayak seslerinden ürktüğü için de olsa gerek, seçimlerinde çok daha tutucu olmaya başladılar. Resimde modernin temsilcileri olan empresyonistlerin resimleri salona fazla kabul edilmiyordu. Kabul edilenler ise çok fazla insan tarafından fazla görülmesinler diye çok kötü şartlar altında sergileniyorlardı. III. Napolyon belki de çökmeye başlayan sistemi kurtarmak için, halka sistemin aslında demokratik olduğunu göstermek için bir de Salon de Refuses (Reddedilenler Salonu) açılmasını sağladı. Manet diğer bazı ressamlar gibi resimlerini bazen sokakta kendi gayretiyle oluşturduğu spontane sergide halka gösteriyordu. Bazen de reddedilenler salonunda resimlerini sergiliyordu.

Ancak Manet bunun yanında dönemde son derece devrimci sonuçları olan bir başka iş de yaptı. Hakim sınıfların ve onların sanat alanındaki bekçilerinin bence büyük hatası sonucunda Manet’in 'Olympia' adlı eseri 1865 salonunda sergilendi.

Bu hakim sınıflar ve onların sanattaki bekçileri açısından büyük bir hataydı çünkü Manet’in o eseri aslında yeni bir yaşamın, modern bir hayatın gelmekte olduğunu ve eskiye ait olanın hayatın her alanında çökmekte olduğunu haykıran bir semboldü.

Bence zaten çökmeye başlayan salon sisteminin çöküşünü Manet’in bu darbesi de hızlandırmıştı. Zaten sonra gelişen burjuvazinin sanat eseri alıcısı olarak ortaya çıkması ve onlara istedikleri sanat eserini pazarlayan galeri sahibi tüccar sınıfının gelişmesiyle bugün bilinen sanat pazarı da oluşmaya başladı.

Manet’in Olympia adlı resmini bu önemi nedeniyle biraz daha yakından incelemeliyiz.

İlk bakışta bu tablo bugün Uffizi Müzesi'nde sergilenmekte olan Titian'ın Venus of Urbino eserine bire bir benzer gibi görünümde.

İkisinde de bir divana sere serpe uzanmış çıplak bir kadının figürü gözüküyor. (Müzeyi ilk ziyaretimde bu esere bakarken kadının ayak detayındaki çizim ustalığına hayran olmuş ve müzeye çok sonra sadece buna tekrar bakmak için gitmiştim.)

Ancak ilk bakışta oluşabilecek bu benzerlik duygusunun dışında aslında iki eserin farklılıkları çok daha anlamlı.

Bir defa adından da belli Titian’ın resmindeki çıplak kadın bir tanrıça ve o dönemin hakim sınıflarının yaşadığı türde bir Rönesans evinde uzanmış yatıyor.

Çıplak tanrıça vücudunun bazı hassas bölgelerini biraz kamufle etmek istermiş gibi uzanıyor. Arka planda evdeki hizmetçilerden bir tanesi çocukla ilgileniyor.

Manet’in çıplağı ise bir hayat kadını. Onun pozu müşterisini beklemekte olan bir hayat kadınının tipik pozu. Kadın bakışı ile vücut diliyle tarik edici, baştan çıkarıcı olmaya çalışıyor. Kadının arkasındaki zenci kadın bir müşteriden geldiği söylenilecek bir çiçeği kadına vermeye çalışıyor.

Resimdeki ışık etkisi kadının çıplak tenini okşar gibi verilmiş ve hatta kadının uzandığı saten çarşafta kadının teni yansır gibi.

Zaten Olympia adı o dönemde Paris’te çalışan hayat kadınları arasında çok popüler olan bir addı. Hayat kadınları odalarında kedi de beslerlerdi. Manet, Titian’ın resminde bulunan köpek figürü yerine bu resmine kedi figürünü de koymuştu.

Anlayacağınız Manet tek bir resimle ve hatta onu yıkıcı içeriğine rağmen salonda sergileyerek yeni modern bir yaşamın gelmiş olduğunu ve modern şehir yaşamın doğal bir parçası olan gece yaşamının ve hayat kadınlarının artık sanatın meşru konusu olduklarını söylemişti.

Daha önceki salonlarda sergilenen resimler hakkında daima değerlendirme yazıları çıkardı. Bunlar daha sonra sanat eleştirmenliğinin ilk eserleri olarak da kabul edildi. Olympia resminin sergilendiği 1865 salonu hakkında yazılan 85 makalenin 72’si yazarların genç kızları ve hamile kadınları uzak durmaları hakkında uyardıkları Olympia resmi hakkındaydı.

Bu başarısının yanı sıra Manet'in şehir yaşamının her alanından yaptığı gözlemlerden edindiği izlemlerini çizdiği birçok resmi var. Bu eserlerin çoğunda modern şehirde oluşmaya başlayan bohem yaşam tarzları, şehirde yeni ortaya çıkmaya başlayan şehirli işçi sınıfı yaşamları ve tabii ki de burjuvazinin hayat tarzları hakkında belge niteliğinde görüntüler var.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar