Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bence edebiyat tarihi ile ilgisi fazla olmayanlar, başlıkta vermiş olduğum adı okur okumaz haklı biçimde "Samuel Johnson da kim?" diye soracaklardır.

Haklılar çünkü James Boswell onun hakkında tarihe geçen ilk ve hala daha en büyük biyografi olarak kabul edilen çalışmayı yapmamış olsaydı, kimsenin Samuel Johnson’dan haberi bile olacağı yoktu.

Şimdi ise 1791 tarihinde basılan bu biyografisi sayesinde çalışmayı okumamış olsalar da en azından herkesin Samuel Johnson’un adını duymuş olduğunu umuyorum.

Samuel Johnson tarihin akışında önemi olan bir kahraman, bir devlet adamı filan değildi. Aksine sıradan bir yaşamı olan sıradan hayatının rutinlerine önem veren her hangi bir insandı.

Gerçi Samuel Johnson hiçbir şey yapmamış bir insan da değildi. Hazırladığı İngiliz dil sözlüğü 1755 yılına yayınlanan Johnson iyi yazabilen bir leksikograf (sözlük bilimci) ve oldukça iyi bir şairdi.

Ama onun bu özelliği herhalde hakkında 1344 sayfadan oluşan ve bugüne kadar İngilizce yazılmış en büyük biyografinin yazılmasına neden oluşturabilecek kadar önemli değillerdi.

Bu yüzden James Boswell’in çalışmasının neden İngilizce’de yazılmış en önemli biyografi olduğunu çözümlemeli ve anlamalıyız Boswell’in biyografisini yazmaya başladığı yıllarda galiba Londra’da yazarların sıradan insanların hayatından sanat eseri kitaplar çıkarmak gibi bir moda akım olmalıydı. Çünkü Boswell çalışmaya başladığı günlerde Samuel Johnson hakkında yazılmış üç ayrı çalışma daha vardı piyasada.

Zaten sıradan olan bir konunun çoktan tüketilmiş olması ihtimaline karşın Boswell çalışmasından yine de vazgeçmedi. Çünkü Boswell tanışmış olduğu Samuel Johnson’a takmış durumdaydı ve onunla çok iyi bir arkadaşlık kurmuştu.

Üstelik Johnson kolay arkadaşlık kurabilen bir insan da değildi. İnsanlara üstten bakan onları aşağılayan bir tavra sahipti. Dahası Boswell’in doğmuş olduğu İskoçya’ya karşı da son derece aşağılayıcı ve küçümseyen düşüncelere de sahipti.

Buna rağmen ikisi Londra’nın Russell sokağındaki kitap dükkanında karşılaştıklarında aralarında bir elektriklenme oldu ve daha sonra sık görüşme sözüyle o gün ayrıldılar.

Boswell’in ulaşılması zor insanlara ulaşıp kendisini sevdirmek gibi bir yeteneği de olmalı. Çünkü Rousseau ve Voltaire gibi iki dev düşünür o günlerde inzivaya çekilmiş ve sosyalleşmeyi tamamen bırakmış olmalarına rağmen Boswell’in görüşme taleplerini reddedemediler ve onunla uzun sohbet de ettiler.

Rousseau ve Voltaire gibi isimlere kendisini sevdirmiş olabilen bir kişinin Samuel Johnson’la bağlantı kurmakta zorlanabileceğini düşünmek manasız.

Nitekim o ilk görüşmeden sonra iyi de arkadaş oldular ve sıkça bir araya gelip sohbetler ettiler.

Kendisine göre kısa not alma yöntemi oluşturmuş olan Boswell birlikte olduklarında daima notlar alıyordu.

İkisinin de ruh halleri pek iyi değildi. O günlerde henüz tanımları bilimsel yapılmamış olan melankolik ve depresif ruh haline sahiptiler. İkisi de bunu bir tür delilik olarak nitelendirip ruh halleri üzerine uzun sohbetler ediyorlardı. Zaten 18’inci yüzyıl ‘Melankolinin Yüzyılı’ olarak da adlandırılır. Bunda Goethe’nin 1774 yılında yayınlanan ‘Genç Werther’in Acıları’ çalışmasının da etkisi olmalı diye düşünüyorum bunu bir başka yazıda ele aldım zaten.

‘Talking About Madness And Melancholy: Boswell’s Life of Samuel Johnson’ adlı çalışmada yazar Allan Beveridge ikisinin sohbetlerde ruhsal durumlarını çözümü için neler konuştuklarını ve hatta Boswell’in Johnson’u bir tür terapisti olarak görmeye başladığını anlatıyor.

İkisi böyle tanıştı ve biyografinin yazılmasına giden yolun taşları da böyle döşendi ama bu ortaya sonunda çıkan biyografinin hala daha neden İngiliz dilinde yazılmış en büyük biyografi olarak kabul edildiği gerçeğini anlamamıza yetmiyor.

Bunu anlamamız için başka yerlere ve hatta Montaigne’e (1531-1592) kadar gitmemiz bile gerekebilir.

‘Yazıda benliğin yaratılması tarihinden kısa notlar’ başlıklı yazımda ( 06.10.2021) Montaigne’nin önemini anlatırken;

"Onun sayesinde yazın dünyasına ‘Ben’in sokulmasıyla ve yazarların yazılarında bir benliğin yaratılmasının başlamasıyla yazının ufku açılmış ve deneme türünde, hikaye ve romanda çok değişik eserlerin önünde engel kalmamış ve belki de bu şekilde yazabilen yazarlar sayesinde dergi dünyası da yaratılmıştır.

Montaigne denemelerinde kendisine özgün bir benlik yaratmış ve bu ’Ben’i her yazısına konusu ne olursa olsun daima aktif olarak sokmuş ve sonunda tüm denemeleri bir arada tutan konunun kendisi olabilmesini sağlamıştır" demiştim.

Montaigne yazıda o benliği yaratırken utanma ve duygularını gizleme adetinden kendini tamamen arıtmış ve kendisini büyük bir coşkuyla bütün açıklığıyla yazılarının içine katmıştır. Bu bir devrimdi ve Montaigne devrimiyle hem deneme türünü yaratmış hem de Boswell’in yaptığı türde çalışmaların da önünü açmıştır.

Boswell’in çalışmasının dönemin İngiliz kralını "Beni en çok güldüren kitap" dedirtecek kadar eğlenceli ve enteresan olması ve hala daha İngilizce dilinde yazılmış en büyük biyografi olarak kabul edilmesi, ele aldığı biyografi konusu olan kişi hakkında hiç bir detayı önemsiz diye dışarıda bırakmaması ve Johnson’dan bir kişilik, bir benlik yaratma becerisine bağlıdır.

Johnson’u anlatırken Boswell kendisini de yazının konusu, Montaigne gibi, yapmış ve her konuda düşüncelerini de açıkça yazmıştır.

Örneğin kitabı okurken Johnson’un en çok sevdiği sosis türünün Bolonya sosisleri olduğunu ve kurumuş portakal kabukları topluma adeti olduğunu veya komşusu bayan Abington’un reçelinin neden bayan Thale’nin reçelinden üstün olduğunun yanı sıra iyi bir şiirin nasıl olması gerektiği yolundaki görüşlerini de öğrenmeniz mümkün.

Bu yüzden 1334 sayfalık biyografiyi okurken sıkılabilmek mümkün değil. İşte bu yüzden Boswell de tarihin en iyi yazarları arasında yerini alabildi.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar