Çare yok, iyi yaşamak için Don Kişot'u okuyacağız
Bu başlık ile nihayet sonunda ‘mutlu yaşam nasıl olabilir’ tavsiyeleri vererek yaşayan köşe yazarları, yaşam koçları, popüler kadın dergisi editörleri grubuna katılmayı da başardım.
Özellikle kadınlara yönelik popüler dergi çıkaran yayın yönetmenleri İmmanuel Kant’ın veya Spinoza’nın kolay cevap vermediği ‘nasıl mutu olunabilir’ sorusuna oldukça basit bir cevap bulmuş gibi görünüyorlar. Onlara göre zayıflayınca ve çok alışveriş yapınca insan özellikle de kadınlar mutlu olabiliyor.
Bu olabilir. Bununla hiçbir tartışmam yok da, ama ölüm gerçeğinin zayıflayarak veya çok alışveriş yaparken unutulması belki alışveriş esnasında birkaç saatliğine unutulabilir ama bunun çok da sağlam bir çözüm olmadığı ortada.
Ben yine de mutluluğu bulabilmek için zayıflamaya uğraşmaktan ve alışverişten yöntem olarak vazgeçmeyeceklere tavsiyem bu işe yaramazsa diye siz yine de felsefe okumaya da çalışın olacak.
Eğer felsefe okuma işi bana ağır gelir diyenlerdenseniz o zaman daha eğlenceli bir yöntem içerdiğine emin olduğum başka bir yol önereceğim.
Başlıkta dediğim gibi 'Çare Yok, iyi yaşamak için Don Kişot'u okuyacağız'.
İyi yaşamak nedir sorusuna cevap aramıyor olsa da (bunu aramayan insan olabileceğini pek sanmam da) modern insanın hayatının bir evresinde Don Kişot’u mutlaka okuması gerekiyor.
Bunu sadece bu eserin dünyanın ilk modern roman olduğundan, anlattığı hikayenin zevkle takip edilebildiğinden, size kaliteli ve iyi vakit geçirteceğinden de değil çok daha faklı nedenden dolayı mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Geçenlerde akşam vakti gün boyu okumaktan yazmaktan hali yorulmuş bir durumdayken sadece dinlenmek amacıyla hiçbir derinlik, kalite beklentim olmadan, rahat vakit geçirme arayışıma uygun bir film seçtim.
Türkiye’de adı ’Kaçış Planı’ olan ‘The Next Three Days’ filmi bir İngiliz edebiyatı profesörünün (Russell Crowe) haksız yere cinayetten hapishaneye atıldığını düşündüğü eşini (Elisabeth Banks) hapisten kaçırmasını anlatıyordu.
Eğer hayatınızda ‘gerçekçi olmak’ gibi bir prensibimiz varsa bunu askıya almayı başarırsanız (bu askıya alma belki her filmi seyredebilmek için geçerli olabilir) o zaman tavsiye edebileceğim bir film.
İngiliz edebiyatı profesörü olduğu için hayatı boyunca kitap okumak ve yazmakla geçirmiş olması gereken bir adamın, filmde belirtildiği üzere Amerika’nın en güvenli hapishanelerinden olan bir hapishaneden eşini kaçırabileceğine kendinizi inandırıyorsanız hoşça vakit geçirilecek ve benim hiçbir itirazımın olmadığı bir film bu.
Ancak film bir yerinde bana büyük bir sürpriz yaptı. Bugüne kadar okuduklarımın arasında en iyi olan Don Kişot yorumunun bu filmde yapıldığını duyunca doğrusu şaşırdım. Aslında edebiyat tarihi bilgisi çok iyi olan senaryo yazarlarının olduğunu bildiğimden belki bu yoruma şaşırmamam gerekiyordu ama ne yapayım bunun bu filmde karşıma çıkmasını beklemiyordum.
Dedim ya Russell Crowe bu filmde bir edebiyat profesörünü canlandırıyor, filmin bir sahnesinde onun sınıfta Don Kişot’u öğrencileriyle tartıştırırken görüyoruz. "Kitabın esas mesajı nedir?" diye sorunca öğrencilerden birçok cevap geliyor. Bunların çoğu da şu anda Don Kişot hakkında yorumda bulunanlarca ifade edilen türde geçerli cevaplardı.
Ama profesör bunlarla benim gibi tatmin olmuyor ve kendisi Don Kişot’un anlamını özetleyen bir cümle kuruyor.
Genelde adetimdir, okurken yaptığım gibi not defterimi daima yanımda bulundururum. Birden bir fikir gelirse not edeyim diye ama ne yazık i bu filmde buna ihtiyacım olabileceğini hiç düşünmediğimden defterim yanımda değildi bu defa ne yazık ki, o muhteşem cümleyi yazamadım.
Bu filmi tekrar izlemek benim için imkansız oluğundan hızlı geçerek o sahneyi defalarca aradım ama maalesef bulamadım. Eğer bir gün bu filmi izlerseniz yanınızda mutlaka not defteri bulundurun çünkü Don Kişot’un gerçek anlamını anlatan bundan daha iyi anlatan bir cümle bence olamaz.
Cümleyi tam hatırlamıyorum ama neyi anlatmak istediğini biliyorum.
O da şu: Don Kişot aslında bu romanda ölümü de bir kaçınılmaz gerçek olarak kabul eden Freud’un 'gerçeklik' ilkesi ile savaşta.
Don Kişot romanda bence felsefi bir tavır alıp kendisine deliliği seçiyor. Onun deliliğinin yaşam biçimi olarak bir tercih olduğu arada tamamen hatta haddinden fazla mantıki olan davranışı ve konuşmaları ile belli.
Jacques Lacan insanın gerçeği kabul edebilmesi kendisine aynı zamanda hayalli, fantastik bir dünya da kurabilmesine bağlıdır demişti.
Ölümün kaçırılmaz son olarak varlığını da içeren gerçeği kabul edebilmek her insan için zordur. Bu Cervantes için de yarattığı kahraman Don Kişot için de zordu.
Don Kişot bu korkuya rağmen yaşayabilmek için kendine hayali kahramanlıklar yakıştırıyor. Hayali düşmanlarla kahramanca mücadele ettiğini düşündüğü için ve delilik olarak algılanan bu hayalleri ile kendine uyan bir iyi yaşamı ancak bulabiliyor.
Bu yoruma katılmayıp Don Kişot’un asıl amacının bu hayatta adaletsizliği ortadan kaldırmak için mücadele etmek olduğunu söyleyenler de var.
Bu da olabilir tabii ama aslında bu da benim dediğim ile aynı sonuca varıyor aslında. Bu hayattaki en büyük adaletsizliğin ölüm olduğu söylenebilir. Yani Don Kişot bu yoruma göre de yine ölüm gerçeğinin de kabul edilmesini içeren gerçeklik ilkesine karşı mücadele ediyor bu romanda..
Benim kabul ettiğim bu yorumu ilk formüle eden Batı Kanonunu en iyi bilen edebiyat uzmanı Harold Bloom’du.
Cervantes işte bu nedenle, romanı bu felsefe üzerine kurabildiği ve aynı dönemde yazmakta olan Shakespeare gibi büyük, derinlikli karakter oluşturabildiği için Don Kişot gerçekten de ilk modern roman olmuştur. Felsefi hiçbir beklentiniz olmasa dahi romanı sadece bu nedenden dolayı bence mutlaka okumalısınız.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce