Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Hepimiz önümüzdeki aylar içinde mülteciler meselesinde kendimize uyan anlamlı bir tavır ve üzerinde düşünülmüş bir söylem geliştirmeye mecburuz, bu belli artık.

Türkiye’nin gerçek kamu entelektüeli olan İlber Ortaylı da bu konuya girince bunu bizim de kendimiz için yapma zamanımızın geldiğini daha fazla düşünmeye başladım.

Gayet tabi ki mülteciler konusundaki düşüncelerimiz bize de sorulmayacak İlber hocaya sorulduğu gibi, ama artık aylarla sayılan zaman sonunda bir seçim de olacak gibi gözüküyor. Bize direkt sorulmasa da mülteciler sorunu hem iç politikada hem de dış politikada lider tavırlarının oluşmasında rol oynayacak.

Eğer biz mülteci meselesi konusunda düşünceli davranmayı, anlamlı bir söylem tutmayı becerirsek bizden oyumuzu isteyecek liderler hakkında da daha net tavır alabiliriz.

Şu andaki durumumuz şu gördüğüm kadarıyla; çoğumuz mülteci meselesini sokakta onları görmekle yetindikten sonra ve önyargılarımızı da devreye soktuktan sonra formüle ediyoruz.

Ancak bu konuda anlamlı bir tavır alabilmemiz ve insani değer yargılarını da dikkate alan tavırlar oluşturabilmemiz için mülteci meselesi hakkında kendi beynimizi eğitmeliyiz.

İnsanın beynini eğitebilmesi için benim bildiğim tek yol edebiyattır. Çağımız mülteciler ve göçler çağı olduğundan her konuda olduğu gibi bu konuda da hayat kendi edebiyatını yarattı ve yaratmayı sürdürüyor.

Sokakta veya istemediğimiz bir yerde mültecileri gördüğümüzde duygularımızın sadece gördüğümüz ve önyargılarımız ile oluşmasını önlemenin, hayatta hiçbir insanın bizim zannettiğimiz kadar olmadığını ve her insanda bundan daha fazlasının olduğunu öğreten edebiyattır.

Ben bir süredir baktım ki mülteciler konusunda önyargılarım ve anlık tepkilerim beni sağlıksız bir şekilde teslim almaya başlıyor, yine ‘tedavi için’ bildiğim tek yola başvurdum ve bu konuda var olan edebi kitapları getirtip okumaya başladım.

Bugün sizinle mülteci sorunlarıyla ilgili birkaç kitap önerisini paylaşacağım. Bunları bir şekilde okumak imkanınız olursa hiçbir konunun sizin sandığnız gibi olmadığını ve duygularınızın değişmeye başladığın hissedeceksiniz.

Dediğim gibi mülteciler konusunda çok sayıda edebi kitap var. Ben bugün aralarından seçtiğim birkaç tanesini önereceğim. Bu seçtiklerim tipik örnekleri oluşturuyor ve diğerlerinin de havası, konuya yaklaşımı hakkında bilgi verebiliyorlar.

Hangi konuyu ele alırsanız alın onunla ilgili genç insanların duyguları ve düşünceleri daima gerçekçi bir insanı boyut içerirler.

Ben de genç insanların deneyimlerini ön plana çıkaran edebi eserleri ilk sıraya aldım.

‘While The Earth Sleeps, We Travel' (Dünya Uyurken Biz Seyahat Ediyoruz) gibi çarpıcı ve tek bir cümleyle duyguları ifade edebilen çalışmada yazar Ahmet Badr gençlerin mülteci deneyimi üzerine düşüncelerinin bir toplanmasını oluşturmuş. Mültecilere tepkili bir insansanız sadece bu kitabı okumanın bile tepkilerinizi eğitmeye neden olabileceğini göreceksiniz.

Meşhur Malala’nın da göç sorunları ve mülteci deneyimi konusunda birçok yayını bulunuyor. Ama ben Malala neredeyse tek başına bir yayın endüstrisi halinde geldiğinden ve kendisine sanki para kazanmak için bir açılım bulmuş izlenimi verdiğinden onun kitaplarını artık sevgiyle okuyamıyorum. Ama yine de deneyeyim derseniz buna da itiraz edemem.

Halid Hüseyni’nin 'Sea Prayer' kitabı Suriye’de Homs bölgesinde başlayıp daha sonra deniz geçme macerası da içerdiğinden bize daha çok hitap edebilecek bir çalışma olabilir. Deniz yolculuğuna çıkacakları günün bir gece öncesinde babanın çocuğuna yazdığı mektup çalışmanın ana fikri. Beynimizle birlikte duygularımızı da eğiten türde bir çalışma bu.

Yine Suriye’den başlayıp İtalya’da sona eren deniz yolculuğunun muhacirler için tehlikelerini sadece başlığı ile bile ifade edebilen ‘In The Sea Where There Are Crocodiles’ (Denizde Timsahlar Var) çalışmasını Sea Prayer ile birlikte okuyabilirseniz çok daha iyi olur.

İç savaş ile paramparça olmuş Suriye ortamında oluşan bir aşk hikayesi de mültecilere daha insanı bakmamızı sağlayabilir diye düşünüyorum. Muhsin Hamid ‘Exit West’ çalışmasında bunu başarmış. İki sevgili sonunda dayanamayarak mülteci olduklarında sonlarının ne olacağını bilemeseniz dahi o ortamdan birlikte kurtulabildikleri için seviniyorsunuz.

Bir gazeteci olan Aria Abawi, deneyimli gözüyle iç savaş koşullarının Suriye'sini ve onun ülkeden kaçma zorunluluğunu doğuran koşullarını iyi anlatmış ‘A Land of Permament Goodbyes’ (Kalıcı Hoşçakalların Ülkesi) adlı çalışmasında.

Bu konuyla ilgisi olabileceğini hiç düşünmediğim Amerikan yazar Dave Eggers ‘What is the What (Ne, Nedir) çalışmasında Sudan’dan ağır koşullar altında diğer çocuklarla kaçmayı başaran Achak Deng’İn hikayesini anlatıyor. Dave Eggers’in mülteci meselesini düşünmeye başlaması da ilginç bir süreç sonucunda olmuş. ‘The Monk of Mokha’ (Moka Keşişi) kitabında Yemenli göçmen Muhtar'ın hikayesi anlatmaya başlayınca göçmenlik nedir, anlamı insan açısından ne diye düşünmeye başlamış Eggers. 24 yaşında ve ABD’de bir evde kapıcılık yapan Muhtar çok sevdiği kahvenin kökenlerini Yemen’de araştırmaya ülkesine gidince göçmenlik nedir ve başka ülkeyi vatan olarak tanımlama süreçleri üzerine düşünmeye başlayınca Eggers de kahramanı sayesinde mülteci sorunları üzerine düşünmüş ve 'What is What’ı da yazmış.

Konu hakkında en son vereceğim kitap ise beni çok etkilemiş olan Chinelo Okparanta tarafından yazılmış olan 'Under The Udala Trees’ (Udala Ağaçlarının Altında) çalışması. Nijerya göçmen kampında bir genç kız başka bir kıza aşık oluyor ve birlikte hem kampın zor koşullarını hem de cinselliklerine yönelik önyargıların sonuçlarını da birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar.

Gelen mültecilerin sadece vücut değil aynı zamanda insan olduklarını da hatırlamamıza yol açabilecek bir çalışma bu.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar