Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Her gün çarşı pazardaki yüksek fiyatların tek tek yeniden sayılması ve bunun her yerde, halkın pahalılık şikayetleri ile tekrarlanmasının toplumsal sonucu nedir?

Yönetime muhalif gazeteciler bunu bir ihtimal siyasi tepkiye yol açar diye yapıyorlar. Daha dengeli haber vermeye çalışanlar ise herkes kendi hayatından bu fiyatları zaten bildiği halde bunu öğrenme hakkı çerçevesinde vermeyi sürdürüyorlar.

Bu haberlerin insana "Benim gibi herkes zorluk çekiyor, herkes benim gibi şikayet ediyor, ben yalnız değilim herkes benim durumumda" diye düşündürüp, bir tür Jung yöntemiyle tedaviye yol açması ihtimali vardır. (Carl Jung psikolojik sorunların bireyin bilinçaltı ile kolektif bilinçaltının uyumsuz olmasından kaynaklandığını ve terapinin işinin bireysel bilinçaltı ile toplumsal bilinçaltının uyumunu sağlamaktan ibaret olduğunu düşünüyordu)

Ancak piyasadaki fiyatlara bu kadar fazla yoğunlaşmanın, terapik etkisi yanında bunu çok daha derin ve uzun vadeli olumsuz etkileri de olabilir. Fiyatlara ve pahalılığa konsantre olan düşünceler bizim asıl önemli olan konuyu tartışmamızı engelleyebilir.

Fiyatlar birer sinyaldirler. Üreticinin, tüketicinin davranışları konusunda bir sinyal vermenin yanı sıra ekonominin üretim sistemi hakkında da bir bilgi verir fiyatlar.

Toplumun büyük bölümü fiyatların yükselmesine konsantre olduğunda ve kurtuluşun ancak bu fiyatların düşmesinde olduğuna karar verildiğinde aynı zamanda o fiyatların bir göstergesi olduğu ekonomik sistem ile ilgili onay da üstü kapalı biçimde verilmiş oluyor. Asıl sorun olan sistemi değiştirmeden sadece sonuçlarını değiştirelim deniliyor çünkü.

Ancak bugün Türk ekonomisinde yaşananlar aslında yapısal bir sistem sorunudur. Bugün Türkiye kapitalizminin durumu ve onun dünya kapitalist sistemi içindeki yeri bütün tartışılan sorunların temelindedir.

Türkiye asıl sorunların sadece bir göstergesi olan ürün fiyatları veya döviz kuru gibi göstergelerle uğraşmak yerine sistemi ve Türk ekonomisinin dünyadaki yerini değiştirmeye konsantre olmalıdır.

Bu yapılmadığı takdirde bir yönetim, bazı fiyatları bir gün aşağıya çektiğinde halkta "Galiba durum iyileşiyor" yanılsaması olacaktır ama asıl temeldeki sistemik sorun çözülmediğinden rahatlamanın geçici olduğu ortaya çıkınca var olan hayal kırıklığı daha da artacaktır.

Yüksek fiyatların, hayat pahalılığının saatlerce günlerce tartışılması ve pahalılık şikayetleri Marksist düşünür Antonio Gramsci’nin kullandığı biçimiyle devlet dışı özel kurumlar eliyle sistemin var olan hegemonyasını sağlamlaştırmak sonucunu doğurmaktadır.

Fiyatlar gibi göstergelerle uğraşmak yerine bugünkü sistemi ve onun dünyadaki yerini sorgulayacak ve alternatif bir, ideolojik hegemonya sağlayacak kapsamlı sistem tartışmasına ihtiyaç vardır. Bu Türkiye’de, sanıldığı kadar zor olan bir şey de değildir. Çünkü bizim geçmişimizde Atatürk’ün genç Cumhuriyetimizde yaratmış olduğu ekonomik mucize örneği bulunmaktadır.

Bizim bugünkü durumdan sağlam biçimde kurtuluşumuz pahalılıktan yakınmak ve bunun çözümü üzerine yoğunlaşmak yerine kalıcı, kendini yenileyebilen sistemik bir dönüşümü gerçekleştirmektir.

Bunu nasıl yapılabileceğini bize Atatürk’ün yaratmış olduğu büyük ekonomik mucize göstermekte ve asıl kurtuluşun planlı programlı devletçilik modeli ile dünya kapitalist sisteminde bir çevre ülke konumunda olan Türkiye’yi ilk önce yarı-çevre daha sonrada bir merkez ülke haline getirecek sisteme geçmektir.

Bu daha önce 1923’den itibaren başarıldı şimdi niye olmasın?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar