Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Sattığı mal veya hizmete ahlak dışı denilebilecek fiyatlar isterken aynı zamanda kendisinin reklamını yapmayı da sanat haline getiren Bodrum’dan şimdi de yeni bir lahmacun fenomeni haberi geldi.

‘Deniz mahsullü lahmacun’ haberini duyar duymaz içim tarif etmekte zorlanacağım bir coşkuyla doldu.

Çok fazla kaliteli olmayan dolayısıyla da çok pahalı da olmayan kıyma ile yapılan ama malzemesinde mutlaka sarımsak da olması gereken alışmış olduğum lahmacunu bırakıp koşup bu yeni lahmacunu yiyecek olduğundan filan oluşmamıştı bu coşkum. Aksine bir ara yaz kış sürekli yaşamaya başlamış olduğum Bodrum’a bir süredir gitmediğim gibi yakında gitmeyi de hiç düşünmüyorum. Gitsem bile bir adet 'deniz mahsullü lahmacun’un 395 liraya satıldığı mekanlara artık gidebileceğimi hiç sanmıyorum.

O lahmacunun satıldığı yerdeki denizin ve güneşin, benim mangal yapanlar ve onları çekirdek çıtlayarak seyredenler arasından geçip denize girdiğim halk plajındaki güneş ve denizden pek farkı olduğunu sanmadığımdan, hayatımdaki bu eksiklik ile bir şekilde yaşayabileceğimi sanıyorum.

Ama gitmesem de görmesem de bu yeni lahmacun haberi bende bir yazı nostaljisi yarattı. Ben Oray (Eğin) ile hemfikirim. Köşe yazarlığı sadece memleket meseleleri veya siyasi konular demek katiyen olmamalı. Köşe yazarı dediğin mutlaka gezip dolaşmalı ve hayat deneyimlerini istediği üslupla yazmalı. (Bu konu açılmışken Hıncal Abi (Uluç) inşallah kaldırılmış olduğu yoğun bakımdan bir an önce çıkar da sıhhatine olabildiğince kavuşup evine döner ve yazılarına başlar diye kendimce dua da ediyorum.)

Ben daha yoğun biçimde mizah yazdığım eski günlerde deniz mahsullü lahmacun gibi bir konu geliştiği zaman bunun bir yazara verdiği yaratma imkanlarını sonuna kadar kullanıp kelemimi serbest bırakırdım. Yazı beni tam eğlendirmeden tatmin de olmazdım. Ancak eğlenmeye başladığımda artık okuyucu da eğlenir diyerek tatmin olup bitirirdim yazıyı.

Bu ekolden olan yazarları, bizleri, Türkiye ağır sorunlarıyla, grileşen atmosferi ile mutsuzluklarıyla kendi içine çekip yiyip bitirdi. Yazıda eğlencenin bitmesinin sanki matemini tutar gibi bir görünümde olan medyamız da Türkiye’nin griliğini, mutsuzluğunu yansıtan haber ve yorumlar ile dolmaya başladı.

Türkiye’de tekrar yazıda eğlenebileceğimiz günlerin geri geleceğine kesin inanıyorum ama bu arada deniz mahsullü lahmacun gibi elime gelen fırsatları da harcamayıp asıl yazarlık görevime, yani yazarken eğlenmeye dönüş hazırlıkları da yapmayı bugün olduğu gibi ihmal etmeyeceğim.

Bu girişi, bu konu durup dururken nereden çıktı diye beni kınayabilecek ciddi insanlar için yazdım.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar