Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Başlıkta vurguladığım temel gerçeği neredeyse ekonomisi hiç olmayan ülkede bir cumhuriyet oluşturmaya girişmiş olan Atatürk tabii ki biliyordu.

Tarımını güçlendirmeden genç cumhuriyet için hayal ettiği hiçbir şeyi başarmasının imkansız olduğunu, liderlere ve kahramanlara özgü o eşsiz içgüdüsüyle gören büyük önderimiz aynı zamanda çok meşgul olmasına rağmen okumayı da hiçbir zaman ihmal etmemişti.

Çok çalışması gerektiğinden okumak için vakit oluşturabilmesi uykudan fedakarlık etmesi anlamına geliyordu. Onun gibi yorulan bir liderin az uyku uyumak zorunda kalması sıhhatine darbe vuracaktı. Doktorların bu yöndeki ikazlarını bilen Atatürk cumhuriyetimizi sağlam temelli oluşturmak için yapması gereken işlerin yanı sıra uykusuz kalıp sağlığını bozmak pahasına okumayı da sürdürmesi gerekiyordu.

Bu yüzden ‘Köylü milletin efendisidir’ lafını etmeden önce Atatürk daha sonra büyük devletler konumuna evrilen ülkelerin kökeninde güçlü tarım sektörünün yattığını mutlaka öğrenmiş ve bu gerçeği görmüş olmalıydı.

Bugün İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi güçlü ülkelerin milattan önceki tarihine bakarsak kökenlerinde güçlü tarımın olduğunu görebiliriz.

Milattan önce birinci bin yılda bugün orta Avrupa olarak tanımladığımız bölge vahşiliğini koruyan sık ve uçsuz bucaksız ormanları ve yatağından taşan nehirleriyle vahşi ve ürkütücü bir görünüm taşıyordu (Fernand Braudel ‘Bellek ve Akdeniz’ s.213).

Büyük ihtimalle Anadolu ve Hazar civarından kalkıp göç eden kavimler büyük zorlukla ilerledikleri Orta Avrupa’yı daha batıya gitmek için toplanma ve güç toplama alanı olarak kullandılar. Bölgeyi kaplamış olan balçıklı topraklar ve ormanların kesilip yakılarak açıldığı alandaki toprak çok bereketliydi. Bu yüzden gelen kavimler tarıma başladılar bu bölgede. Verimli ve zengin tarım bu kavimlerin güç ve servet kaynağı oldu. Daha sonra batıya doğru hareketlenen bu kavimler yerleştikleri farklı bölgelerin hepsinde etkili tarıma dayalı güçler oluşturdular. Bu yüzden geleceğin Fransa ve Almanya’sının gücünün temelinde tarım ekonomisi olduğunu söylemek mümkün.

Okyanusun öteki tarafında Amerika’nın kurucu babası George Washington da bir çiftçiydi ve en çok da bununla övünürdü. İç savaş isyanlar ve genç ülkenin batıya açılması gibi büyük işlerin arasında fırsat buldukça evinin arkasındaki toprağına çekilir ve tarım üretimini sürdürürdü.

Hatta dönemin İngiltere Kralı "George Washington Amerika’da neler yapıyor" sorusuna "O şimdi tarımla uğraşıyor" cevabını aldığında çok mutlu olur ve ferahlarmış tarihçilerin dediğine göre. Çünkü kral olmasına rağmen o da temelde bir çiftçiymiş ve en çok da toprağıyla ilgilenirken mutlu oluyormuş.

Bu kısa tarihi Amerika ve Avrupa’nın güçlü ülkelerinin kökenlerinde tarıma verilen kültürel önemin olduğunu hatırlatmak için aktarmak istedim.

Dediğim gibi Atatürk genç cumhuriyetimizi kurmaya giriştiğinde bu tarihi gerçekleri tabii ki biliyordu ve o bu yüzden de gereğini yaptı.

Ama bugün kendi tarımını kendi eliyle tahrip etmeye soyunmuş olan Türkiye 100 yıl sonra bu temel gerçeği unutmuş görünüyor.

Dediğim gibi Atatürk cumhuriyeti ilan edip sistemin temellerini kurmaya giriştiğinde Türkiye’nin ekonomisi nerdeyse yok gibiydi. Atatürk’ün temel hedefi ithal etmek zorunda olduğu malları ithal ikameci sanayi üretimiyle ile kendi üretmeye başlayan bir ekonomi yaratmaktı (bunu sonunda başardı).

Ama bunun temelini sağlam atmak ve başarabilmek için ilk önce tarım sektörünü geliştirip büyütmek zorunda olduğunu biliyordu. O işe ilk el attırdığında köylüler piyasa denilen şeyin ne olduğunu bile bilmiyordu. Ağırlıkla sadece kendine yeterli üretim yapan küçük üreticilik hakimdi. Osmanlı'nın tarımsal ürün fazlasına el koyma sistemi olan Aşar Vergisi bile 1925 yılına kadar yürürlükte kaldı.

Atatürk ve bürokratları piyasa açık hale gelen tarımı yaratırken tarım sektöründe yaratılan geliri sanayileşme hamlesinin finansmanı için kullanan sistemi yaratmak zorundaydılar ve bu da yapıldı. Anlayacağınız şimdi hala bazıları tarafından tam anlaşılmayan devletçilik sisteminin başarılı sanayileşme sürecinin temelinde de tarım sektörü vardı.

Gündelik sorunlara çok daldığımızdan bugünün sorunları ile boğulduğumuzdan olsa gerek hem kendi tarihimizi hem de dünya tarihini hiç bilmiyor gibi konuşup politikalar üretebiliyoruz.

Bu yazıda kısaca anlatmaya çalıştığım gibi dünya medeniyetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti medeniyetinin temelinde de güçlü ve etkili tarım yer almaktadır.

Eğer cumhuriyetimizin ikinci 100 yılında güçlü bir biçimde var olmasını istiyorsak tarımı şu anda getirilmiş olduğu zavallı durumdan kurtarıp acilen geliştirmek büyütmekten başka bir çaremiz gerçekten de yok.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar