Dadaist siyasi kriz yazısı
Ben aslında ressam Jackson Pollock’un damlatma tekniğini kullandığı Eylem Çizimi (Action Painting) süreciyle oluşturduğu resimleri ile belli kuralları olmayan konusu da bulunmayan, anarşist kaygılar içeren serbest yazı tekniği arasındaki benzerlikler üzerine yazı yazmak istiyorken üzerimde nereden geldiğini ve dahası gerçekten olup olmadığını da tam bilmediğim bir siyasi yazı yazmam gerektiği konusunda baskı hissediyorum.
Ne yazık ki damlatma tekniği veya Jackson Pollock denildiğinde açılan beynim, iş siyasi konulara gelince dünya yazı tarihine ender görülebilen bir yazar bloğuna vuruyor.
Siyasi konularda arkadaşlarından tüyo al derseniz orada da problemler var. Çünkü arkadaşlarımı iki temel grupta toplayabilirim; bir grup katiyen iyi haber alamayan insanlardan oluşuyor, diğer grup ise daha problemli iyi haber alamadıklarından dolayı övünen insanlardan oluşuyor.
Yani üzerimdeki hayal ediyor dolabileceğim "Bugün illa da siyasi yazı yazılmalı" baskısını bir şekilde aşacaksam kimseden yardım filan geleceği yok. Yazı bloğumu tek başıma ve kendi yöntemlerimle aşmak zorundayım.
Yazı konusunda beynin bloklandığı durumlarda bunu aşmanın en iyi yönteminin serbest yazı yöntemiyle yani konu ve kural olmadan yazmaya ve yoruluncaya kadar yazmayı sürdürmek olduğunu söyleyen bir teori de var. Bunu dadaistler (yani saçmayı ve mantıksızlığı savunan düzen karşıtı sanatçılar) yapıyorlar ve bunu yapmakla da kalmıyorlar, sonuçta ortaya çıkan saçmalığı yazı diye performansları da dinleyicilere okuyorlar. Okuyucu tepkisi de umurlarında olmadığından ortada bir sorun olmuyor.
Ben bugün zorunlu giriştiğim siyasi yazı işini de bir tür dadaist performansa benzetiyorum.
Meral Akşener’in açıklamasından itibaren olan bitenleri rasyonel biçimde açıklayabilmenin pek imkanı bence bulunmuyor. Gündemde olan siyasi aktörleri biraz tanımasam geçmişlerini bilmesem onların da bir dadaist performans sergilemekte olduklarını düşüneceğim ama hayır maalesef yine ciddiler gibi görünüyorlar.
Olan bitenler gerçekten onların bizi inandırmaya çalıştığı gibi ciddiyse eğer o zaman maalesef gerçekte neler oluğunun sadece tek bir olası açıklaması bulunuyor.
Bu açıklama o kadar fantastik ki bu yüzden dadaist ruh haliyle yazmama rağmen ben bile buna "maalesef" demek zorunda kaldım.
Zira ortalıkta buram buram komplo kokan bir siyasi kriz bulunuyor.
Çünkü eğer ortada bir komplo yok diyorsanız, o zaman da birçok defa baş başa kapalı kapılar ardında buluşup saatlerce konuşmuş olan Akşener ile Kılıçdaroğlu’nun neler konuşmuş olduğunu açıklamanız mümkün değil.
Bence (ki bu aşamada bunun Dadaist bir yazı oluğunu ve dediklerimden fazla sorumlu olamayacağımı hatırlamanızı istiyorum) O görüşmelerde ikisi bir komplo kurdu ve İYİ Parti'den tepki almadan HDP’yi masalarına resmen davet edebilmenin yolunu açmaya giriştiler, bu plana göre ilk önce Akşener abartılı laflar ile ve hatta performansı gereği hakaret de ederek masayı yıkacak ve CHP başka çaresi kalmış gibi HDP’yi de masaya dahil edecek ve en sonunda da arzu ettiği iki belediye başkanı aday da olmayan İYİ Parti siyasi masaya seçim için görünürde "zoraki" destek vermeye başlayacaktı. Böylece çok daha güçlü bir ortaklık ile seçime gidilecekti.
Böyle bir komplo da olamaz diyenlere bir çift lafım olacak son olarak. Unutmayın! Türkiye, uzunca süredir siyasi açıdan dadaist saçmalıkların ülkesidir. Hatta bizlerin vatandaşlar olarak neredeyse tüm yaşamı da bir dadaist saçmalıktan ibaret gibi. Bu sonuncu siyasi kriz saçmalığı da bize tam uyan, yakışan bir gelişmedir.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce