Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Lafı eveleyip geveleyip, edebiyat parçalamayacağım.

Dümdüz gireceğim mevzuya…

Metin Akpınar’ın o programda kullandığı ifadeler kesinlikle demokrasi adına bir garabettir.

Bakın…

Bir defa şunu kafamıza koyalım.

Eğer demokrasiden söz ediyorsak, demokrat lafını ağzımızdan düşürmüyorsak, ilk yapacağımız şey, demokrasinin ne olduğunu doğru dürüst özümsemek olmalı.

Hangi görüşte olursa olsun bir fikri özgürce savunabilmek ne kadar demokrasinin bir şartı ise, halkın sandık tercihine saygı duymak da aynı ölçüde demokratlığın bir gereğidir.

Bırakın seçilmiş bir hükümetin ya da siyasinin darbeyle aşağı indirilmesi için eylemde bulunmayı falan…

Bahsini açmak, imasında bulunmak dahi demokrasiyle asla bağdaşmayan çok çirkin şeylerdir.

Şimdi bir sürü itiraz gelecek bu yazdıklarıma biliyorum.

En başta da Metin Akpınar, Müjdat Gezen gibi duayen sanatçıları son dönemde Cumhuriyetin en büyük savunucusu gören CHP’li dostlarım yapacak bunu.

Meseleyi, “İfade Özgürlüğü” kapsamında değerlendirdikleri için en önce onlar çıkacak karşıma.

Çıksınlar hiç mühim değil çünkü ben yazdıklarımın sonuna kadar arkasındayım.

Üzülerek söylüyorum. Çünkü kendisi yıllarca severek, büyük beğeniyle ve takdir ederek izlediğim bir sanatçıdır…

Maalesef Akpınar’ın o programda sarf ettiği sözlerin düşünce ya da ifade özgürlüğü ile alakası yoktur.

DEMOKRASİ AÇISINDAN KABUL EDİLİR DEĞİL!

Yazıya başlamadan önce söz konusu programda Akpınar’ın ve Müjdat Gezen’in kamuoyunda epeyce reaksiyona neden olan o ifadelerinin videolarını izledim.

Ve gördüm ki evet. Metin Akpınar hakikaten bayağı saçmalamış.

Yaşlandığından mı yoksa canlı yayının verdiği heyecandan mı bilmiyorum; sürekli kendi kendisi ile çelişen, kendi söylediğini tekzip eden ifadeler kullanmış.

Mesela konuşmasının bir bölümünde önce hepimizin şikayetçi olduğu, dert yandığı ülkedeki kutuplaşmadan filan şikayet ediyor.

Ve bu kutuplaşmadan, karmaşadan kurtulmanın tek çaresinin de demokrasi olduğunu söylüyor.

Ama hemen ardından da akıllara ziyan şu sözleri sarf ediyor: “O noktaya (yani demokrasiye) ulaşabilirsek kavga gürültü olmadan bu işin içinden çıkarız! Ulaşamazsak ise belki lideri ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı kötü sonları yaşayabilirler"

Sadece bu değil tabii Akpınar’ın demokratlıkla bağdaşmayan sözleri.

Başka şeyler de var.

Yaklaşan yerel seçimlere atıfla, halka sandığa sahip çıkması yönünde çağrıda bulunuyor ama o sözlerinin devamında; "Sandık esasında pek demokrat bir şey değildir, her şey sandıkta çözülmez!" diyor.

Bir yerde de, tarihte yüzünü Rusya'ya dönüp de koltukta kalan tek kişinin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söylüyor ama sonra da kendi söylediği ile çelişen, "Mustafa Kemal dışında kim Rusya'ya döndüyse iktidardan gitti. Adnan Menderes randevu aldı, ihtilal oldu. Süleyman Demirel aynı şekilde kuzeye döndüğü zaman ihtilal oldu. Bakalım darısı kimin başına!" diyerek Türkiye’de tekrar bir darbenin olabileceğini öne sürüyor.

DURUM HZ. ALİ’NİN SÖZÜNDE OLDUĞU GİBİ MAALESEF!

Bu arada…

Konuyla ilgili sosyal medyada yapılan yorumlara da göz gezdirdim.

Bir kısım insan Akpınar’ın yanlış anlaşıldığını, programın tamamının izlenmesi halinde “darbe şakşakçılığı” yaptığı sonucuna varılamayacağını filan yazmış, çizmiş.

Böyle diyen insanlara Hz. Ali’nin bir vecizesini hatırlatmak zorundayım.

Demiş ki Allah’ın Aslanı: “Söylemediğin sözün hâkimi, söylediğin sözün mahkûmusundur”

Akpınar o ifadeleri hangi saikle kullandı bilemem.

Nihayetinde niyet okuyucusu değilim ama sehven ya da bulunduğu atmosferin yarattığı psikoloji ya da bilinçaltı yansıması…

Hiç fark etmez.

Ne olursa olsun bu sonucu değiştirmez çünkü Metin Akpınar milyonların izlediği bir TV kanalında sarf etmiştir o sözleri.

Etmiştir ve ne yazık ki Hz. Ali’nin dediği gibi; “Artık o ettiği sözlerinin de mahkumudur kendisi!”

***

Kurunun yanında yaş da mı yanıyor?

Yazımın ilk bölümde farkındaysanız olayda adı geçen bir diğer isimden yani Müjdat Gezen’den bahsetmedim hiç.

Çünkü bakındığım videolarda ya da okuduğum haberlerde Gezen’in aynı programda Akpınar paralelinde değilse bile benzer ifadeler de kullandığını görmedim.

Metin Akpınar’ın sözlerinde darbeyi öven, çağıran, destekleyen ifadeler var.

Bu yüzden savcılığın bu konu hakkında soruşturma başlatmış olması doğal.

Ancak aynı şeyi Müjdat Gezen için söylemeyeceğim.

Eğer kaçırdıysam, atladı isem özür ama okuduklarıma göre savcılığın Müjdat Gezen’i o soruşturmaya dahil etmesinin nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben söylediği; “Sen bizim vatanseverliğimizi sınayamazsın, haddini bil!” sözleri imiş.

Eğer Gezen'le ilgili soruşturma Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturmasından dolayı ise tamam. Buna itirazım olamaz çünkü yasalarımıza göre Cumhurbaşkanı’na hakaret de suç bu ülkede!

Ama eğer Müjdat Gezen de, Akpınar ile aynı suçu işlediği düşünülüp yani “darbe çığırtkanlığı, darbe şakşakçılığı” yaptığı iddiasıyla aynı soruşturmaya dahil edildiyse bunu da kabul etmem mümkün değil.

Çünkü ikisi çok farklı konular.

Bambaşka şeyler.

Naçizane görüşüm: “Olayları birbirine katmamak, karıştırmamak ve insanlara, “Ne yani kurunun yanında yaş da mı yanıyor bizim hukukumuza göre!” sorusunu sordurtmamak lazım.

Haksız mıyım?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar