Kentsel değil rantsal dönüşüm isteyen vatandaş/müteahhit açgözlülüğü nasıl durdurulur?
Biliyorsunuz…
Birkaç zamandır yazıyorum bu kentsel dönüşüm mevzusunu.
Geçen gün bu konuda duyarlılık yaratma gayreti ile hazırlanmış bir video ile yapılan sosyal medya çalışmasından dolayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı tebrik etmiştim.
Gerçekten güzel bir çalışmaydı #çözümkentseldönüşüm etiketi ile yapılan o çalışma ama tabii devamlılığı, sürekliliği de çok mühim.
Bu arada hatırlarsanız o yazıda dönüşümün bu kadar yavaş gerçekleşmesinin nedenini sadece devlette, idare edenlerde aramamak gerektiğini önemle vurgulamış ve vatandaş ile dönüşümü sağlayacak müteahhitlerin de hakikatli sorumluluk almaları gerektiğini ifade etmiştim.
Bu vurgum nedeniyle çok sayıda geri dönüş aldım.
Bunlardan biri de Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’tı.
Göreve geldiği ilk andan beri bu meseleye özellikle önem verdiğini söyleyen Akpolat çok dertli bu konuda.
Yaptıkları çalışmayla İstanbul’un en eski ama aynı zamanda en elit, en marka ve tabii en pahalı evlerinin olduğu Beşiktaş’ın röntgenini çektiklerini ifade eden başkanın verdiği rakamlar bir hayli ürkütücü.
“İlçemiz depremsellik açısından sağlam zemin yapısına sahip avantajlı bir lokasyonda ama yapı stokumuz çok yaşlı. Maalesef yapı stokunun %78’i 1999 depreminden önce yapılmış binalar ve dolayısıyla bu bizde endişe yaratıyor. Çalışmalarımız hala devam ediyor ama şu ana kadar yaptığımız incelemelerde 4 bine yakın binanın ivedilikle dönüştürülmesi gerektiğini tespit etmiş durumdayız!” diyor.
Bu dönüşüm sağlanırken Beşiktaş kimliğinin bozulmayacağının, Beşiktaş’ın coğrafi yapısı ile uyumlu olmasına da özen gösterileceğinin altını çiziyor.
Çiziyor çünkü dönüşüm gerekçesiyle öyle garip projeler, öyle imar planları düşünülüyormuş ki Beşiktaş’ta…
“Bu projelerden tek bir tanesine izin versek Beşiktaş o bildik dokusundan tamamen uzaklaşır” diyor.
Ve şunu ekliyor;
“Maalesef imar denilince akıllara rant, talan ve soygun gibi halkçı belediyecilik anlayışımızla yan yana dahi gelemeyecek olan kavramlar geliyor. O nedenle bu çalışmalarda şeffaf olmaya özen gösterdik. Plan notlarını çalışırken Beşiktaş’ta bulunan ve mesleki olarak Beşiktaş’ımızın sorunları ile yıllardır boğuşan değerli meslek büyüklerimizle bir araya geldik, toplantılar yaptık ve birlikte çözüm önerileri ürettik!”
Ben de kısa bir süre öncesine kadar Beşiktaş’ta ikamet ediyordum.
Dolayısıyla ilçedeki yapı stokunu ve dönüşümle ilgili sancıların esasta ne olduğunu çok iyi biliyorum.
Mesela kiracı olarak 6 yıla yakın ikamet ettiğim bina 1968’ler de yapılmış Ulus semtinin en pahalı binalarından biriydi.
Görünüşte sağlam bir binaydı ancak nihayetinde 50 yılı devirmiş bir bina şiddetli bir sarsıntıya karşı ne kadar direnç gösterebilir, nasıl bir sonuç çıkar ortaya pek bilmek mümkün değil.
Sonuçta ciddi bir risk var ve o binanın mutlak surette dönüşmesi lazım ancak ev sahiplerinin sahip oldukları metrekareden ödün vermeme arzusu ve inadı o binanın dönüşüm işini tamamen askıya alıyor.
Bu bizzat benim tanık olduğum bir küçük örnek ama Beşiktaş’ta özellikle Ulus, Etiler, Levent olarak bilinen lokasyonlarda kentsel dönüşümün hayata geçememesinin en büyük nedeni genellikle benzer nedenlerden kaynaklı.
Kah vatandaşın aşırıya kaçan talepleri kah o civarda iş yapan müteahhitlerin rant hesaplamaları dönüşümün önünde maalesef büyük engel.
Bir bariz örnek daha aktaracağım.
Akmerkez AVM'nin tam karşısında bulunan belediye ve petrol siteleri var. Çok eski ve çok katlı bu iki sitenin malikleri yıllardan beridir müteahhitlerle görüşüyorlar ama bir türlü anlaşmaya varamıyorlar.
Çünkü lokasyonun çok kıymetli olduğuna inanan mal sahipleri sahip olunandan daha fazlasını talep ediyor.
Örnek veriyorum; Malik brüt 100 metrekarelik bir daireye sahip ancak dönüşüm sonunda aynı ölçülerde 2 daire talep ediyor.
Çünkü az ötedeki Zorlu AVM’yle ve oradaki milyon dolarlarla ifade edilen dairelerle kıyaslama yapıyor ve “Benim bir metrekarem eşittir 100 metrekare zaten!“ diyor.
Yani değerli okurlarım…
Avcılar, Bağcılar ya da Gaziosmanpaşa gibi gelir düzeyi düşük bölgelerde değil ama yüksek bölgelerde ev sahibi olan bazı vatandaşlar bırakın müteahhide üste para vermeyi, sahip olduğu lokasyonu gerekçe sunup çok daha fazlasını kazanma ruhuyla hareket ediyor.
Ve hal böyle olunca da bu bölgelerdeki kentsel dönüşümün önü kilitleniyor.
Bu soruna radikal bir çözüm bulunmalı.
Aksi halde İstanbul’un marka değeri yüksek hiçbir semtinde kentsel dönüşüm olması gerektiği gibi olamaz.
Sadece Beşiktaş için de geçerli değil bu sorun.
Kadıköy’de de yaşanıyor kısmen.
Ya da Beyoğlu’nda, Şişli’de, Sarıyer’de…
Beşiktaş Belediye Başkanı Akpolat işi alenen yokuşa sürükleyen bu sorunu çözmek için bir ara çözüm bulmuş.
“Biz vatandaşlarımızı müteahhitlerin insafına bırakmamak, sürecin daha şeffaf ve adil bir şekilde ilerlemesi için bu kapsamda Kentsel Dönüşüm Müdürlüğümüzü kurduk. Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü vatandaşla müteahhit arasında garantör olarak bulunacak ve Beşiktaş Belediyesi hak kayıplarının önüne geçmek için dönüşüm süreçlerinde aktif olarak rol oynayacak!” diyor.
Diyor da…
Ben Beşiktaş Belediyesi’nin bu iyi niyetli girişimlerinin de esas sorunun çözümüne pek faydası olacağına inanmıyorum.
Çünkü dert depreme hazırlık filan değil dert depremi kullanıp fırsat yaratıp zenginleşmek.
Yani o semtlerde bazı vatandaşımız ve müteahhitlerimiz kentsel değil rantsal dönüşüm peşinde.
Akpolat’ın ve belediyesinin çalışmaları da, çabaları da takdire şayan ama bence dönüşümün önünde büyük engel olan bu vatandaş/müteahhit aç gözlülüğünü durdurabilmenin tek yolu kanunlarla sağlanabilir ancak.
O nedenle de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na büyük sorumluluk düşüyor.
Naçizane fikrim...
Eğer Avcılar’da ya da Bağcılar’da yaşayan gariban, depremde binanın altında kalmayayım diye üste para vermeye bile razı gelip dönüşüme boyun eğiyorsa…
Bu İstanbul’un pek kıymetli semtlerinde ev sahibi olanlar da sadece sahip oldukları metrekarelere tamah edecek yasal düzenlemeyle bir biçimde yola getirilmeli.
Aksi halde 100 yıl geçse bile bahsini ettiğim bu semtlerde dönüşüm mönüşüm gerçekleşmez ve ilk şiddetli sarsıntıda da bu defa bu semtlerde yaşayanlar göçük altında; "Sesimi duyan var mı!" diye bas bas bağırmak durumunda kalır!
- Hoşçakalın…1 yıl önce
- Depremzede seçmenle ilgili tuhaf bir durum var1 yıl önce
- İnce'nin cevaplamasını istediğim soru şu!1 yıl önce
- Seccade…1 yıl önce
- Akşener ne yapsaydı?1 yıl önce
- Hayat devam ediyor rezilliği!1 yıl önce
- Salgın tehdidi1 yıl önce
- Hatay ve gerçekler…1 yıl önce
- Bu seçim ertelenmeliydi!!!1 yıl önce
- Size bir maliyet hesabı çıkardım1 yıl önce