Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Son dönemde çeşitli nedenlerle gaza gelen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki seçimde cumhurbaşkanı adayı olacağını artık açık açık dile getirmesinden, göstermesinden, hissettirmesinden yola çıkarak; “Kılıçdaroğlu neden kaybeder?” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım hani.

Gündem o kadar değişken ve sıcak ki…

Son derece ilgi gösterilen o yazının devamını getiremedim.

Yani dönüşleri, tepkileri, yapılan yorumları da aktaran bir ikinci yazı ne yazık ki hemen yazamadım.

Şöyle söyleyeyim…

“Hayır sana katılmıyorum!” diyenler ve hatta öfkelenenler de oldu ama çoğunluk teşekkür üzerine teşekkür etti.

Ve bu teşekkürü eden insanlar sadece siyasiler filan da değildi.

Arayanlar arasında çok sayıda meslektaşım, akademisyen, ekranlarda siyaset yorumları yapmakla meşhur bazı isimler de oldu.

Peki neden bu kadar ilgi çekti bu yazım?

Çünkü kitabın tam ortasıydı yazdığım şeyler.

Bir; “Kral çıplak!” seslenişiydi.

Çoğu insanın bildiği ama buna rağmen dile getirmekten çekindiği sadece ve sadece fısıltı ile konuşabildiği sosyolojik bir gerçekti!

Abartmıyorum...

Genellikle; “Çok önemli bir tespit! Bunu yüksek sesle dile getirebilmen gerçekten çok kıymetli!” cümleleri kuruldu.

Denilebilir ki; “Eee madem herkes biliyor bu gerçeği… Üstelik de bunların arasında kerli ferli köşe yazarları, analistler, akademisyenler var… Niye onlar da yazmıyor ya da söylemiyorlar da seni tebrik etmekle yetiniyorlar?”

Haklı bir serzeniş ama Türkiye’nin mevcut durumunda bunun karşılık bulması çok mümkün değil.

Çünkü evet o yazım, tespitim sosyolojik bir gerçeğimiz.

Ve elbette ki bu gerçeğin farkında olan sadece ben de değilim.

Ancak bu gerçeği bilmelerine rağmen imkanları olduğu halde insanların sessiz kalmayı tercih etmelerini de asla yadsımıyorum, yadırgamıyorum.

Aksine hak veriyorum ve diyorum ki hatta; “Aman onlar yazmasın!”

Çünkü bir gerçek de olsa bu gerçeği yazmaları halinde karşılaşacakları şey yüzde yüz; “mezhepçilik, bölücülük” yaftalamasıdır.

Hal buyken yani gelecek reaksiyon belliyken nasıl yazsınlar?

Mesela muhaliflerin en sevdiği, CHP tabanının en çok okuduğu Sözcü gazetesinde bir yazar bu konuyu nasıl kaleme alsın?

Katılıyorlar mı katılmıyorlar mı bilmiyorum benim tespitime ama katılıyorlarsa da bir Emin Çölaşan, Uğur Dündar ya da Yılmaz Özdil bunu nasıl dile getirsin?

Nasıl desinler; “Aday olması halinde ittifak çatısı altında bulunan diğer partilerin muhafazakar/mütedeyyin seçmenleri Alevi, Dersim kökenli olması sebebiyle Kılıçdaroğlu’na oy verme konusunda tereddüt yaşayabilir!”

Benim bunu yazabilme konforum bu “sosyolojik gerçeği” içeriden yaşayan bir birey olmamdan kaynaklıdır.

Kimse bana bunu dile getirdiğim için; “Ayrımcılık yapıyorsun!” falan filan diye carlayamaz çünkü doğduğu günden bu yana o ayrımcılığı en dibinden, en derinden trajik bir biçimde yaşamış Alevi bir ailenin ferdiyim ben.

Ha mutlu muyum gerçeğin böyle olmasından dolayı?

Elbette ki değilim.

21. yüzyılda demokrasi ile yönetildiği söylenen bir ülkede hala “öteki” muamelesinin devam ediyor olmasından nasıl ve neden mutlu olayım?

Bırakın Alevi kökenli olmamı filan…

Bir demokrat olarak böyle bir gerçekliğin farkında bir gazeteci olarak nasıl rahat olayım?

Bu arada bu ötekilikte mesele sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması halinde rakibi kim olursa olsun sandığa yansıması muhtemel durum filan da değil.

Alevi kökenli birinin cumhurbaşkanı olmasını geçelim…

Yahu bu ülkede bu farklılık gözetildiği için kamu idaresinde yetkin, söz sahibi, otorite olabilen kimse çıkamadı henüz.

Düşünsenize…

Misal çocukken gazeteci değil de vali olmak istemişim.

Ya da polis olup bir büyük ilin emniyet müdürü filan.

İyi ki de istememişim…

Çünkü o tür hayallerle yola çıkan Alevilerin hepsi hüsrana uğradı.

Tamamı basiretsiz, yeteneksiz mi ki Alevilerin, bir tane; “Alevi” kimliği ile bilinen bir vali ya da il emniyet müdürünü göremedi bu ülke insanı?

Ya da bir Genelkurmay Başkanı.

Ya da Milli İstihbarat Teşkilatı’nda müsteşar…

Geçmişte vali ya da emniyet müdürü olduğu söylenen birkaç isim var evet ama acı olan şu ki; Onlar da bu sosyolojik gerçekliğini sakladığı için o makam ve mevkilere gelebilmiş insanlardı.

İsmi lazım değil…

Vaktinde bir büyük ilin valisiyle ilgili Alevi olduğu yönünde söylentiler ortaya çıkmıştı.

Öyleydi de.

Hatta hatırlıyorum, bizim Aleviler arasında da konuşuluyordu.

Adamcağız zarar görmesin diye fısıltıyla da olsa; “Bizdenmiş” deniliyordu.

Ne oldu peki sonra?

O kişi o makamı kaybetmemek için; “inkar” yoluna gitmek zorunda kaldı.

Katıldığı ortamlarda sorulunca; “Değilim” dedi.

Ne acı ki hala da var böyle tipler biliyor musunuz?

Bulunduğu konumu, pozisyonu, yaptığı işte etkiyi kaybetmemek uğruna bu sosyolojik farklılığını gizlemek zorunda kalan dolu insan var memlekette!

Dolayısıyla bazılarının düşündüğü gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması halinde neden kazanma şansının olamayacağına dair yaptığım tespiti dile getirirken; "Görmezden gelinen bir gerçeği haykırdığım için" sevinç çığlıkları filan atmıyorum.

Aksine içim acıyor.

Hem de öyle böyle değil.

Tamam bir realite bu evet ama şunu bilmeli ki herkes;

Ben de bir “Alevi” olarak bu realite ile yaşıyor olmaktan dolayı derin keder ve hicap duyuyorum…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar