Hikmet'siz hareketler!
Hikmet Karaman’ın teknik adamlığına, bilgisine, becerisine, tecrübesine diyecek tek bir lafımız yok. Sonuçlar ortada. Şimdiye kadar görev aldığı takımlarda yaptıkları da, camiasının bile daha sezon başında umutlarını yitirdiği bir ortamda aldığı Manisaspor’u bugün ligde getirdiği nokta da teknik adamlık zekâsına şapka çıkarılır.
Peki ya o Hikmet Karaman’ın A.Gücü maçı sonrası yaptıklarına ne demeli? O şov, yenilir-yutulur, az-buz bir hata değil...
Bir teknik adamın; galip geldiği bir maçtan sonra kendisini alkışlayan taraftarlara alkışla cevap vermesi, bu onurlandırmalarına karşılık onlar önünde eğilmesi, verdikleri kaşkolların herbirini boynuna dolayıp tribünleri selamlaması, taraftarın o jestine basın toplantısına rakip takımın kaşkoluyla çıkıp jestle karşılık vermesi, hepsi normal, hepsi çok güzel hareketler.
Ne var ki, Karaman için, o gün bunları yapmanın yeri ve zamanı değildi...
90 dakika genç meslektaşına etmedik küfür ve hakaret bırakmayan bir taraftar topluluğuna, maçtan sonra dakikalarca alkış tutmak, tüm tribünleri 2 metrede bir eğilerek selamlamak, neredeyse her birinin elini tek tek sıkarak onları kutlamak, basın toplantısında, meslektaşına yaptıklarından dolayı o taraftara bir çift sitemde bulunmak yerine, onları “örnek ve alkışlanacak” bir taraftar olarak gösterip onurlandırmak... Hikmet Hoca’ya hiç mi hiç yakışmadı.
Özat’ı sevmeyebilirsiniz. Kaldı ki, ben de sevmeyenlerdenim. Ama dediğim gibi, o gün bunları yapmanın yeri değildi. Hikmet Hoca’ya sormak isterim. Acaba o gün Özat’ın yerinde siz ve sizin koltuğunuzda da o Özat oturuyor olsaydı... Ve aylarca size tehdit ve küfürler savuran o A.Gücü taraftarının bu muamelesine karşılık, o adeta “aferin size” dercesine yaptığınız aynı şovu Ümit Özat yapsaydı? Bugün onun hakkında ne düşünürdünüz? Acaba o Ümit Hoca’ya bir çift lafınız olmaz mıydı?
Bu, tıpkı Özat’ın elleri, ayakları tutulmuş, savunma yapamaz hâle getirilmiş, yerde yatan o genç saldırgana başını ezercesine sallanan tekme kadar yakışıksız bir davranıştı...
Oldu mu Hıncal abi?
Ntv spor’da meslektaşım Mehmet Arslan ve Hıncal abi yayında ... Konu haftaya damgasını vuran Schuster’in atılışına geliyor. Hıncal abi müthiş bir teşhiste bulunuyor! “Oyundan atılmış bir teknik adamın yedek kulübesiyle irtibat sağlaması yasak. Buna rağmen o Schuster bu yasağı çiğnedi. Allah’tan maçı İstanbul BŞB kazandı. Ya Beşiktaş kazansaydı? Yanmıştık valla. Bugün FIFA’lık olmuştuk. Belediye anında olayı FIFA’ya götürürdü ve başımıza ciddi bir dert açmış olurduk ...” diyerek haykırıyor. Şimdi güler misin ağlar mısın?.. Hani bunu toy bir gazeteci söyler, anlarım. Ama yılların deneyimli bir gazetecisi böyle ciddi bir hatayı nasıl yapar. Allah aşkına.. . Olur mu öyle şey, Hıncal abi. Bunun uluslararası mevzuatla, FIFA ile ne ilgisi var? Bu bir Spor Toto Süper Lig karşılaşması. Avrupa Kupası maçı değilki. Hangi olayların hangi ihtilafların nereye gideceği futbol mevzuatlarında çok açık ve net. Kaldı ki, bir de FIFA ile UEFA’yı da karıştırmışsın be Hıncal abi. Bizim müracaat kapımız FIFA değil ki UEFA bari bunu yapma! Yani anlayacağınız Hıncal babanın yaptığı, Eyvah Eyvah 3 olmuş... Demek ki, bu mesleği sürdürmek belli bir yaşa kadarmış...
Avrupa’nın Katar’ı Türkiye
Ricardinho, Delgado, Keita, Tabata... Türk futbolunun flaş transferleri... Büyük umutlarla ülkemize geldiler. Sonra gün geldi ve ülkemizden ayrılarak başka bir “Avrupa takımına!” transfer oldular. Peki hangi ülkeye “transfer yaptılar” hiç dikkat ettiniz mi?
Ricardinho; Al Rayyan’a, Delgado Al Jazire’ye, Keita Al Sadd’a, Tabata Al Rayyan’a!
Orası da olmasa şimdi memleketlerindeydiler.
Tıpkı Lincoln, Deivid, Maldonado, Elano gibi... Görünen o ki, Türkiye’nin çıkış kapısı, ya Katar taraflarına, ya da Brezilya eşrafına açılabilmiş!...
Dünya coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Dubai gibi ülkelere uzak görünsek de, futbol coğrafyasında sanki bu ülkelerle sınır komşusu gibiyiz. Transfer döneminde ülkemizin adı sık sık beraber anılmış da ondan diyorum! Yabancıların Türkiye tercihlerinde altını çizdikleri, İstanbul’un gizemli güzelliği ve teklif edilen yüksek transfer ücreti sözcükleri de zaten o gelenlerin Türk futbolunu “hangi kefeye” koyduklarını acı da olsa hissettiriyor. Bir nevi bir çoğunun gözünde, Avrupa’nın Katar’ı veya Dubai’si olmuşuz. Farkında mısınız?
Hangi yabancı Türkiye’de kariyer yapıp bir yerlere transfer yaptı ki, gelenlerde, İngiltere, Almanya, İtalya gibi dev liglere sıçrama yapmak için, kariyer için, tercih ettikleri bir Belçika, bir Fransa, bir Hollanda gibi Türkiye’yi de tercih etmiş olsunlar... O ünlü teknik adam ve futbolcuların bizi ne için tercih ettikleri ortada. Bu bir adım sonra gittikleri veya gidebildikleri ülkelerden de belli...
Bu arada sormak isterim. Acaba bu ülkenin Süper Ligi’ni dünyada kaç ülke yayınlıyor hiç saydınız mı? Pardon, pardon, yanlış sordum; hiçbir ülke var mı ?