11 ildeki moloz yığınının büyüklüğü Erciyes Dağı kadar! Enkaz kaldırılırken dikkat edilmesi gerekenleri uzmanlar anlattı
Deprem bölgesinde enkaz kaldırma çalışmaları başlamışken uzmanlardan kritik uyarılar geldi. İlk olarak sahada çalışanların koruyucu ekipmanlara sahip olmasının hayati olduğu aktarıldı. Öte yandan kaldırılan yığınların güvenli bir şekilde ve uygun alanlara boşaltılması gerektiği kaydedildi. Uzmanlar plansız ve yanlış ilerlemenin insan sağlığını olumsuz etkilediği gibi diğer canlılar ve doğa açısından da ciddi bir risk teşkil ettiğini ifade etti. Habertürk'ten Demet Demirkır'ın haberi
Deprem bölgesinde hasar tespit ve enkaz kaldırma çalışmaları başladı. Uzmanlar, enkaz ve moloz yığınlarının kaldırılmasında dikkat edilmesi gereken kuralları anlatarak, uygun şartların sağlanamaması durumunda vatandaşların ve doğanın olumsuz yönde etkilenebileceğini aktardı. Enkazın kaldırılması sürecinde çalışanların alması gereken önlemlerden, moloz yığınlarının rastgele yerlere atılması sonucunda gelişebilecek sağlık risklerini uzmanlar Habertürk'e değerlendirdi.
ASBEST KULLANIMI 2010'DA YASAKLANDI
Çevre Yüksek Mühendisi Günal Özenirler, 2010 yılından önce binalarda bir yalıtım malzemesi olan asbestin kullanıldığını vurgulayarak, "Türkiye'de asbest 2010 yılından itibaren yasaklı duruma geldi. Dolayısıyla asbest, bu molozlarda önemli bir atık malzeme olacak" dedi.
ENKAZ KALDIRILIRKEN KORUYUCU EKİPMANLAR KULLANILMALI
Enkazın kaldırılması sürecinde şu an önceliğin sahada çalışanların güvenliği olduğunu kaydeden Özenirler, "Şu an hazırlık yapabilecek vaktimiz var. Bu sürecin çok ciddi bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Yığınların kaldırılması sürecinde kişilerin kişisel koruyucu ekipmanlarla müdahale etmesi gerekiyor. Eski binalardan kaynaklı asbest ve diğer zararlı maddelere maruziyet olacaktır. Dolayısıyla bunlar kaldırılırken oluşacak toza dikkat edilmesi hayati önemdedir" şeklinde konuştu.
İtalya'da 2009'da meydana gelen deprem sonrası çok sayıda bina yıkıldıİTALYA DEPREMİNDE ENKAZIN KALDIRILMASI 7 YIL SÜRDÜ
Dünyada benzer süreçlerde yaşanan örneklere dikkat çeken Özenirler, İtalya'daki 6.3 büyüklüğündeki depremden sonra moloz yığınlarının kaldırılması sürecinin 7 yıl sürdüğünü, titiz davranılması gerektiği için sürenin bu kadar uzadığını söyledi.
MOLOZUN BÜYÜKLÜĞÜ ERCİYES DAĞI KADAR
Özenirler, sözlerine şöyle devam etti: "Molozlarda hem avantaj hem de dezavantajlar vardır. Geri kazanılabilir malzemeler kullanılabilir; dolayısıyla bir atık yönetim planı çıkarılması gerekir. Hatta bu, bugünün işi de değil. Çok daha önce bu felaketle ilgi planlar yapılmış olmalıydı. Dolayısıyla bu planlar hazırlanırken böyle bir durumda moloz miktarının tahmin edilip buna uygun bertaraf alanların önceden belirlenmesi gerekir. Durum oluştuktan sonra yapılacak planlama da biraz zaman alacaktır. Dolayısıyla miktarla ilgili olarak kestirimler çok ilginç. Moloz yığınının 1 milyar metreküp civarında olduğu ifade ediliyor. 11 ilde gerçekleşen moloz yığınının büyüklüğü Erciyes Dağı kadar. Bunu yönetmek zaten çok zor; ama şu andan itibaren çok hızlı bir aksiyon almak yerine belli bir planlamayla kullanılabilir malzemelerin geri kazanılması sağlanmalı, tehdit oluşturan asbest ve benzeri kirleticilere ise dikkat edilmeli."
ENKAZIN KALDIRILMASI ZAMANA YAYILMALI
"Moloz yığınının kaldırılması için uygun yerlerin belirlenmesi gerekiyor" diyen Özenirler, sözlerini şöyle sürdürdü: "Malzemelerin kireçle muamele görmesi gerekiyor ki salgın hastalıklara da maruziyet vermesin. Dolayısıyla birçok şeyin bir arada yönetilmesi gereken bir durumla karşı karşıyayız. Yer seçimi yapılırken enkazın su kaynaklarıyla olan ilişkisi önemlidir. Yeraltı suyuna sızıntı oluşacak olan yerler kritiktir. Dolayısıyla yeraltı suyuna ulaşmayacak şekilde kil tabakasının olduğu yerler seçilmelidir. Tehlikeli atık depolama alanı inşa edilecek olursa bu senelerce süren süreçlerdir. 1999 Gölcük depreminden sonra yığınlar kireç uygulanarak belli uzak alanlara serildi, üst üste yığılmadı.
Şu an için de moloza hızlıca müdahale edilirse başka bir sıkıntıya sebebiyet verebiliriz. Dolayısıyla yer konusunda insan sağlığını tehdit etmeyecek, ekosistemlere sıkıntı yaratmayacak şekilde uygun lokasyonların seçilmesi lazım. Bu konuda illerdeki mevcut düzenli depolama sahalarının yakın çevresindeki yerlere bakılabilir. Bu süreçte belediyelerin atık yönetimindeki tecrübesinden istifade edilmeli, bir komisyon kurulup akademisyenlerden de destek alınarak bu süreç yönetilebilir."
HALK SAĞLIĞI UZMANINDAN KRİTİK ÖNERİLER
Enkaz ve moloz yığınlarının kaldırılması sürecindeki halk sağlığı sorununa dikkat çeken Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Güler, "Öncelikle molozların nasıl uzaklaştırılacağı önemlidir. Burada ilk olarak iş sağlığı konusu önemlidir. Enkaz alanlarındaki molozları toplayanlar, kamyona taşıyanlar ve bu malzemeleri uzaklaştırmaya çalışan kişilerin gerekli koruyucu önlemleri almamaları durumunda zarar göreceklerini unutmamak lazım. İkincisi ise enkazdaki kimyasallara bağlı olarak insanlarda solunum yolu kaynaklı hastalıklar tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Dolayısıyla enkaz yığınını kaldırırken çevredekilerin zarar görmesi mümkündür" dedi.
YIĞINLARIN NEREYE GÖTÜRÜLECEĞİ ÖNEMLİ
Yığınların nereye götürüleceğinin de önemli bir konu olduğunu bildiren Güler, "Uzakdoğu'da meydana gelen bir depremde bu molozların taşınması neticesinde şark çıbanı hastalığının taşınmasına yol açan kum sinekleri üredi. Molozlar kum sineklerinin çoğalma bölgelerini değiştirdi. Sonra da şark çıbanının yayılma özelliğini bütünüyle değiştirdi. Bazen yığınları öyle bir yere taşırsınız ki o bölgede üremeyen bir böceğin üremesine yol açarsınız. Bir başka depremde ise enkaz içerisindeki organik kalıntılar nedeniyle fare istilası meydana geldi ve yakın bölgelerde fare nüfusu arttı" diye konuştu.
KİMYASAL MADDELERİN TOPRAK VE SU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ FARKLI
Prof. Dr. Güler, söz konusu atıkların içerisindeki kimyasalların yağışlarla birlikte yeraltı sularını ve yakındaki yüzeysel sularını kirletme riskinin de olabileceğini vurgulayarak, şunları söyledi: "Sorunların bir kısmı hastalık taşıyıcı etkenlerin çoğalması, diğeri de büyük oranda kimyasal kirliliğe yol açması ve havaya yayılarak solunum yolunu özellikle akciğerleri etkilemesine yol açmasıdır. Asbestin çok tehlikeli sonuçları vardır.
Tonlarca molozdan yağışlarla sızanlar akarsulara karışırsa toplu balık ölümlerine de yol açabilir. Toplu ölümler olması sonucunda su kirlenir ve bu durumda canlı yaşamaz hale gelebilir."
Kimyasal maddelerin toprak ve su üzerindeki etkisinin farklı olduğuna değinen Prof. Dr. Güler, şu örneği verdi: "Toprakta 1 gram olan zehir bitkiye de 1 gram olarak geçer. Ancak suda durum daha farklıdır. Suda küçük, gözle görünmeyen canlılar bu zehri alırlar, onu yiyen küçük balıkta daha fazla zehir olur. Onu yiyen daha büyük balıkta ise daha fazla zehir görülür. Bu nedenle bizler halk sağlığı uzmanı olarak sahil kirliliği meydana geldiğinde halka 'Büyük balıklardan kaçının, küçük balıkları tüketin' deriz."
ASBEST VE KİRLENEN TOPRAK İLE SU, KANSER NEDENİ Mİ?
Prof. Dr. Güler, "Benim korktuğum şey; enkaz yığını korunması gereken doğal bir alana taşınırsa çok büyük sorunlar çıkabilir. Oradaki canlı hayatını gerçekten etkileyebilir. Kanser yapabilir deniliyor ama meydana gelen kanserlerde vücudun etkilenme yolu önemlidir. Örneğin; ağızdan aldığınız kanser yapan madde başka bir kanser yaparken, solunum yoluyla kanser yapan madde başka, yüzeyel etkiyle kanser yapan madde başkadır. Bu atıkların nereye ve nasıl atılacağı konusunda herhangi bir planımız yok. Eğer doğal alanlara boşaltılırsa bu çok büyük bir yüktür. Spesifik bir hastalıktan bahsetmek zor. Akla gelmeyecek boyutta bir moloz var ama asıl tehlike solunum yoluyla etkilenimdir. Havaya karışım ve akciğerlerin etkilenmesiyle akciğer kanseri meydana gelir. Bunu net söyleyebiliriz. Her türlü su kirliliği de karaciğer kanseri yapar. Suya karışan kimyasalların genel olarak mide, bağırsak ve karaciğer sistemini etkileyebileceğini biliyoruz. Bu nedenle genel konuşmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor. Enkazın nereye ve nasıl döküleceğini bilmeliyiz" ifadelerini kullandı.
YABAN HAYAT UZMANI: KİMYASAL MADDELER YERALTI SULARINA VE YÜZEY SULARINA KARIŞABİLİR
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi öğretim görevlisi ve yaban hayatı uzmanı Biyolog Dr. Yasin İlemin, deprem sonrası meydana gelen enkaz ve moloz yığınlarının, gerektiği şekilde kaldırılmadığı takdirde doğaya çok ciddi zararlarının olacağını söyledi.
Dr. İlemin, "Enkazın yerleşim yerlerinden uzak ama doğanın içinde kontrolsüz bir şekilde yığınlar halinde bırakılması; kimyasalların başta su ve yağışlar olmak üzere çeşitli madde çevrimleriyle hem yeraltı sularına hem de yüzey sularına karışmasına yol açabilir. Böylece hem tarım alanlarındaki bitkiler hem de doğal alanlardaki flora, kökleri vasıtasıyla bunları alır. Besin zinciriyle de bütün ekosistemde dolaşır, yaban hayatına ulaşır. Büyük bir birikim olur, bunun sonucunda da birçok flora ve fauna unsurumuzu kaybedebiliriz. Öte yandan tarım alanlarında da bir kontaminasyon meydana gelir. İnsanlar bu gıdaları tükettiğinde, bu maddeler başta karaciğer olmak üzere dokularda birikir. Bu durum da 5-10 yılda çeşitli kanser türlerine yol açabilir. Eğer önlem alamazsak uzun vadede hem insan ölümleri hem de ekosistemde işleyen doğal çarkların zarar görmesi söz konusu olacaktır" dedi.
ENDEMİK TÜRLER DE RİSK ALTINDA
Özellikle Hatay bölgesinin hem tarım çeşitliliği anlamında hem de doğal alanlardaki biyolojik çeşitlilik anlamında çok zengin bir yer olduğunu kaydeden Dr. İlemin, sözlerine şöyle devam etti: "Burada çok verimli ovalar, çok verimli tepelik ve dağlık morfolojiye sahip alanlar var. Bu bölgede başta Amanos Dağları ekosistemleri olmak üzere hem insan hem de ekosistem sağlığı büyük tehlike altına girebilir. Bu konuda özellikle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na ve belediyelere çok büyük görev düşüyor. Bakanlık da gerekli önlemleri almaya başladıklarını söylediler. Bu önlemlerin kalıcı ve uzun vadeli olması en büyük dileğimizdir."
Dr. İlemin, özellikle kimyasalların suda çözünüp toprağa karıştığı anda ölen canlıların ayrılmasından sorumlu ayrıştırıcılar yani bakteri ve mantarların, bu kimyasallara maruz kalarak direkt ölebileceklerini ya da kimyasalların dokularında birikmesi sonucunda uzun vadede ölebileceğini dile getirdi.
BU CANLI TÜRLERİ DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE YOK
Bölgede birçok endemik bitki türü ve endemik canlı türü olduğunu kaydeden Dr. İlemin, "Bunların yerel düzeyde popülasyonlarının yok olmasına varacak sonuçlarlarla dahi karşı karşıya kalabiliriz. Bunlar bizim biyolojik çeşitlilik değerlerimiz, bizim en büyük değerlerimizdir. Bu canlı türleri dünyanın hiçbir yerinde yok" dedi.
DOĞANIN ARITMA SİSTEMİ YOK OLABİLİR
Doğada ekosistem hizmetleri diye bir kavram olduğunu belirten Dr. İlemin, "Büyük bir şehirde milyonlarca lira para harcanarak yapılan atık su arıtma sistemi, doğada milyonlarca yıllık ekosistem evrimiyle kendiliğinden oluşmuştur. Örneğin, bir işe yaramadığı düşünülen bataklık alanların ekosistemde çok önemli hizmetleri vardır. Bataklık alanlar çok önemli sulak alanlardır ve birçoğu da Hatay'da bulunur. Mileyha sulak alanı bu alanlara bir örnektir. Bu alanlar sulak alanlar olduklarından bu bölgedeki insan kaynaklı atıkların doğal arıtımını yapıyor. Bu bölgede sazlık alanların ekosistemdeki en önemli görevi budur. Aynı zamanda bataklık ve sazlık alanlar birçok kuş ve hayvan türü için de barınma, beslenme ve üreme alanlarıdır. Dolayısıyla sulak alanlarımızı kaybedersek, doğada kendiliğinden yapılan bu ekosistem hizmetlerimizi de kaybederiz" diye konuştu.
SIZDIRMAZ ALAN VURGUSU
Dr. İlemin, önerilerini şöyle sıraladı: "Yapılması gerekenler aslında çok basit. Bilimin yolunda ilerleyerek özellikle moloz depolamaları sızdırmaz alanlarda olmalı. Kesinlikle doğal alanlara atılmamalı ve sulak alanlar tahrip edilmemeli. Şu an için depremin yaraları sarılmaya çalışılıyor. Binlerce kaybımız var, bu aşamada insanımızın şu anki mevcut sağlığı önemli. Ancak sonrasında bakanlık ve belediyelere büyük görevler düşüyor. Nitekim bu konuda da kendilerinden olumlu dönüşler aldık."