Skoda Superb 2017 1.6 TDI test sürüşü ve izlenim
İkinci Dünya Savaşı'yla uzun bir süre üretimden çekilmek zorunda bırakılan Skoda Superb, yeni tasarım çizgisiyle 2001 yılında yeniden çıktığı yolda üç nesilde Türkiye'nin en çok satan dördüncü D1 sınıfı otomobili oldu
Son çıkan MTV düzenlemesiyle birlikte Türkiye otomobil pazarında işler, otomotiv devlerinin yöneticilerinin aklını karıştıracak kadar kızıştı. Daha önceleri motor hacmine göre doğru orantılı olarak yükselen MTV oranları, bu yeni düzenlemeyle tabiri caizse en iyi motor-fiyat kombinasyonuna sahip otomobilleri avantajlı hale getirirken, düşük motor hacmine sahip olsa da fiyatı rakiplerine göre çok yüksek seviyelere ulaşan otomobilleri ise bir anda fiyat rekabetinin dışına itilmeye zorladı.
Bu da pazarda, en düşük silindire sahip ama fiyatı da en uygun olan otomobilleri bir anda yıldız oyuncu haline getiriverdi. Tek bir yasayla gelen bu düzenleme, kuşkusuz birçok kombinasyona sahip bazı markaların manevra kabiliyetini geliştirirken, bugüne kadar Türkiye pazarında sınırlı kombinasyonla bulunan otomotiv üreticilerini köşeye sıkıştırdı.
Bu nedenle de Haberturk.com olarak bu rekabetin odak noktasında olan otomobillerden birini incelemeye karar verdik: Skoda Superb 2017 model 1.6 dizel otomatik vites (DSG).
Biz her ne kadar bu otomobili (daha doğrusu son haliyle diyelim) 2001 yılından bu yana otoyollarda görüyor olsak da aslında tarihi çok daha eskilere, hatta 1930’lu yıllara kadar uzanıyor. İlk modeli 1934-1942 arasında piyasaya çıkan ve haliyle o dönemin tasarım çizgilerine sahip olan Superb, 8 yıllık macerasının ardından yaklaşık 59 yıl boyunca bir daha yollarda yeni bir modeliyle görünmedi.
Fakat 2001 yılına gelindiğinde Frankfurt Otomobil Fuarı’nda yepyeni çizgisiyle boy gösteren Skoda Superb, bu tarihten sonra da özellikle geniş aile otomobili sınıfında pazarın yıldız oyuncularından biri haline geldi.
2001 yılının sonlarına doğru lanse edilen yeni Superb, ilk yılki 4 adet satışının ardından toplam üç nesil üretildi bugüne kadar ve 2015’te Avrupa’da toplam 50 bin 533 adet satışa ulaştı. Bu rakamın 4 bin 316 adedi ise Türkiye’deydi. Sadece Türkiye’de 2016 yılında ulaştığı satış rakamı ise 7 bin 872 adede ulaştı.
Böylece Superb, Türkiye’de satılan D1 sınıfı 77 bin 173 adet otomobilin yüzde 10’unu tek başına satmış oldu. D1 sınıfı otomobiller sıralamasında Türkiye’de dördüncü sıraya oturdu. Aslında aynı platformu paylaştığı Volkswagen Passat’ın bile satış düşüşü yaşadığı segmentte Skoda Superb, Mercedes Benz’in C serisinin ardından pazarın büyümesine katkı sağlayan en önemli ikinci model oldu 2016’da. Aynı segmentte bulunan 17 modelin 9’u ise satış düşüşü yaşadı.
Şimdi gelelim Skoda Superb’ün bu kadar önemli rakiplerin bulunduğu D1 sınıfı içerisinde bu performansı nasıl yakaladığına. Bunu aracımızla ilgili test izlenimlerimizi anlatırken yer yer analiz de edeceğiz.
SKODA SUPERB'Ü 360 DERECE DENEYİMİYLE İNCELEMEK İÇİN RESMİ MOUSE İLE SAĞA SOLA, ALTA VE ÜSTÜ SÜRÜKLEYİN
Dışarıdan bakıldığında aslında D1 segmentinin üzerine doğru çıkmaya çalışan bir boyuta sahip olan Superb, bu hacmi aslında üçüncü nesilde kazandı. Sınıfının en büyük gövde yapısına sahip araçlarından biri olan Superb, iç hacim açısından da özellikle yükseltilmiş baş mesafesinin de katkısıyla rakiplerinin birçoğuna fark atmış durumda denebilir.
Özellikle 1.86 boya sahip benim için özellikle arka koltukta baş mesafesindeki yükseliş, aynı sınıftaki birçok araçta yaşadığım tarifsiz ızdırabın da tarihe karışması anlamına geliyor. Üstüne üstüne gelen bir iç kabinden rahatsız olanlar için Superb bu sınıfta önemli bir rekabet alanı açmış durumda.
Dış görünüm açısından oldukça agresif ve güçlü bir tasarım dikkat çekiyor. Sert hatları tamamlayan en önemli estetik ayrıntılardan biri ise aracın yan tarafında bulunan keskin çizgiler. Önden baktığınızda tahmin edemeyeceğiniz bu tasarım dokunuşu yandan bakıldığında ise Superb küçük bir ayrıntıyla dikkat çekici bir sürpriz yapıyor.
Kokpitte kullanılan malzemeler ise sınıfındaki rakiplerini aratmıyor. Standart donanımı oldukça yüklü gelen Superb’ün direksyonu ise 2016 modelinde üç kollu spor bir direksiyona dönüşmüş durumda.
Daha kaliteli yumuşak malzemeler ön konsolun üzerinde kullanılmış durumda. Standart donanımla sunulan dokunmatik ekran, genişletilen kapı içi saklama alanları, kaldırılan mekanik el freni ve yerine getirilen elektronik el freni sistemi, vitesin yanına eklenmiş sürüş modu düğmesi, bir önceki versiyona göre göze çarpan yenilikler.
Benim test ettiğim Prestige donanım seviyesinde ise elektrikli bagaj kapağı var. Ayrıca isterseniz ayağınızı bagajın altına uzattığınızda otomatik açılmasını sağlayan sanal pedal özelliğini de aktif hale getirtebiliyorsunuz. Böylece bir önceki versiyona göre 30 litre daha genişlemiş 595 litrelik dev bir bagajla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Şimdi gelelim biraz da sürüş performansına.
Aslında biraz önce söyledik Skoda Superb, kardeş şirketi Volkswagen’ın en önemli silahı olan Passat’la aynı platformdan çıkıyor. Motor da Volkswagen’ın efsanelerinden biri olan 1.6 litrelik turbo dizel motor. Her ne kadar tork değerleri sektördeki diğer rakiplerine göre düşük kalsa da burada Skoda Superb’ün çok önemli bir avantajı ortaya çıkıyor. Superb, 7 ileri DSG şanzımanla maksimum torka dakikada 1500 devirde ulaşıp bu torku dakikada 3250 devre kadar muhafaza ediyor. İşte bu da daha düşük devirlerde bile motordan oldukça yüksek performans sağlamanızı, yükselen devirlerde de aynı performansı korumanızı sağlıyor.
Bu motor, sıfırdan 100 kilometreye 11 saniyenin biraz üzerinde bir sürede ulaşıyor. ‘Bu rakam iyi mi?’ derseniz, olağanüstü değil, fakat bu araç da zaten bir hız otomobili değil, aile otomobili. Sıfırdan 50 kilometreye ise 3.9 saniyede çıkabiliyor. İlk kalkış açısından bu rakam çok da fena sayılmaz. En azından dur-kalkların çok olduğu İstanbul trafiğinde önde kalkmanızı sağlıyor. Bu hızla sürelerinin handikapını nerede yaşarsınız? Şehir içinde ortalama bir trafikte ani bir hızlanma yani ara hızlanma isterseniz, o performansı bu araçta bulamazsınız.
Fakat şehirlerarası kullanımda dengeli bir hızlanma sırasında hiçbir sollama problemi yaşamazsınız, hatta vites geçişlerinin sizi oldukça keyifli bir hızlanma tecrübesine sürükleyeceğini söyleyebilirim.
Bu arada diyelim mi yolda ani şerit değiştirmek istediniz, işte bir önceki versiyona göre bu araca gelen ekstra çarpıcı özelliklerden biri bu noktada ortaya çıkıyor. Daha önce ani şerit değiştirmelere karşı kararsız kalan Superb, 2016 modeliyle birlikte dikkat çekici bir istikrara kavuşmuş.
Superb’ün segmentinde rakiplerine göre en iddialı olduğu nokta gelirsek… Elbette Skoda otomobillerin genel avantajı olan düşük yakıt tüketimi…
Skoda Superb, fabrika verilerine göre şehir içinde 100 kilometrede 4.6 litre, şehir dışında ise 3.9 litrelik bir yakıt tüketimine sahip. Bizim testlerimizde şehir içinde 5.8 litre, şehir dışında ise 4.2 litrelik bir yakıt tüketimi elde ettik. Bu veriler bu sınıftaki bir otomobil için düşük veriler.
Fiyat açısından Skoda Superb'den daha cazip görünen otomobiller var mı? Var. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta şu. Bu hacme, bu yakıt tüketimine sahip ve D1 yani geniş aile otomobili sınıfında bulunan diğer otomobillerin standart donanımlarıyla, bu aracın standart donanımlarını kıyaslamak. Skoda’nın pazarı domine eden en önemli özelliği olan, kardeşi Volkswagen’dan ayrılan en önemli özelliği yüksek donanım seviyesine daha düşük fiyatla ulaşabiliyor olması. İşte bu kombinasyon, Skoda Superb’ü 2016 yılının en çok satan dört otomobilinden biri, 2015 yılına göre ise en yüksek satış artışı yakalayan ikinci otomobili yaptı.
KÖTÜ SATICI MÜŞTERİYİ OTOMOBİL FABRİKASI SAHİBİ YAPTI
Şimdi teknik özelliklerden sıyrılıp biraz daha keyifli bir alana geçelim. Eskinin Çekoslovakya, geçen yıla kadar Çek Cumhuriyeti, geçen yılın son aylarından itibaren ise Çekya olarak adlandırılan ve ülkenin kaderiyle kendi kaderi birleşmiş Skoda markasıyla ilgili bazı çarpıcı bilgiler öğrenmek ister misiniz?
Aslında bu otomobil girişimi ilk kez 1895 yılında Laurin & Klement isimli iki teknikerin bisiklet üretme merakıyla başladı. Birlikte kurdukları ortaklıkta bisiklet üretimini gerçekleştiren ikilinin ikinci hedefi ise motorsiklet üretimi oldu. Mlada Boleslav’ın yüzölçümünün üçte birini oluşturan Skoda markasına, yani otomobil üretimine geçiş ise oldukça çarpıcı bir tarih dersi niteliğinde.
Mlada Boleslav’da bir kitap satıcısı olan 26 yaşındaki Vaclav Klement, Alman yapımı olan bisikletini tamir ettirmek için Alman üretici Seidel and Naumann’a bir mektup yazdı. Fakat kendi dilinde yazdığı bu mektuba aldığı yanıt, bugün dünyanın en önemli otomobil üreticilerinden birine çıkan yolculuğun başlangıcı oldu. Fabrikadan gelen yanıtta, “Size yardımcı olmamızı istiyorsanız, anlayabileceğimiz bir dilde mektup yazın” deniyordu.
Klement bu mektubu yanıtlamadı. Bunun yerine Mlada Boleslav’da bisiklet tamir dükkanı açma kararı aldı. Fakat teknik bilgisi yetersiz olduğu için bu işe tek başına girmektense Turnov’da bisiklet dükkanı olan Vaclav Laurin’le ortak olmayı daha doğru buldu.
Bir yandan bisiklet tamiri yaparken bir yandan kendi bisikletlerini üreten ikili 1898 yılında ise yeni fabrikalarına taşınırken aynı zamanda kendilerine de bir Werner motorsiklet almışlardı. Bu aynı zamanda yeni hedeflerine giden yolda yaptıkları en büyük yatırımlardan biriydi. Alman ateşleme uzmanı Robert Bosch’tan farklı elektromanyetik sistemlerle ilgili öneriler aldılar.
1899 yılında ise Slavia ismini verdikleri ilk motorsikleti üretmişlerdi. Taşındıkları fabrika ise Orta Avrupa’nın ilk motorsiklet fabrikası olmuş, 1900 yılında 32 çalışana ulaşmış, Londra’ya 150 adet motorsiklet ihracatı yapmışlardı.
Klement, 1905 yılına gelindiğinde ise yani Alman bisiklet üreticisinden aldığı o aşağılayıcı mektuptan tam 9 yıl sonra artık o fabrikada otomobil üretiyordu. Volkswagen’la kader ortaklığı ise aslında Alman devinin Çekyalı üreticiyi satın aldığı tarihten çok daha öncelere dayanıyor.
İkinci Dünya Savaşı döneminde Alman işgali altındaki Çekoslovakya’da Skoda fabrikası, Almanya’nın silah üretim endüstrisi olan Reichswerke Hermann Göring’in bir parçası haline getirildi. Bu tarihlere kadar Popular, Favorit, Rapid ve Superb modellerini üreten Skoda fabrikası 7 bin 52 adetlik üretimini, 1944 yılında 683 adede düşürdü ve bunlardan sadece 35’i otomobildi. Geri kalan üretim uçak parçaları, Alman ordusuna savaşta kullanacağı uçakların, kamyonların üretiminden oluşuyordu.
Bu durum 25 Nisan 1945’te İngiliz ve Amerikan bombardıman uçaklarının Skoda fabrikasını yerle bir etmesine kadar sürdü. Bu hava bombardımanında 1000 kişi öldü veya yaralandı.
1946 yılında ise Skoda’nın devletleştirilmesi süreci başladı ve şirket AZNP adını aldı. İlk üretimini, savaş öncesi dönemde ürettiği Skoda Favorit modelinin bir güncellemesiylid ve modelin adı ise 1101 serisiydi. Sonrasında ise 440 Spartak, 445 Octavia, Felicia ve 1000 MB modelleriyle eski günlerine ulaşmaya başladı.
1991 yılında Alman Volkswagen ile joint-venture türü bir ortaklık kuran Skoda, Volkswagen Grubu içerisinde kısa sürede dördüncü büyük marka haline gelince ilk satılan yüzde 30’luk hissenin üzerine 1994 yılında yüzde 30.3 oranında hisse daha satıldı. 1995 yılında ise yüzde 60.3’lük hisse oranı yüzde 70’e çıktı.
Bu tarihi süreçler içerisinde oldukça ilginç ve çoğu Skoda tutkununun haberdar olmadığı bazı gelişmeler de yaşandı. Örneğin Skoda Favorit’in tasarımını ürettiği her otomobil milyonlarca dolar değerinde olan Lamborghini’nin Miura ve Countach modellerini tasarlayan ekip yaptı.
Tarihte yapılmış en pahalı Skoda, bir pastaydı. Fabia modelinin görünüşünde yapılan pastanın maliyeti yaklaşık 500 bin Euro’ydu.
2004 yılında Çekya’da kayıtlı araç sayısı 3.7 milyon adetti ve bunların 1.8 milyon adedi Skoda idi.
Skoda 130 LR Estelle modeli, 17 yıl boyunca RAC Rally’sinde yarıştı.