Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Tarık Papuççuoğlu, 'Yakup Taşkın'ı da fenomen yapacak - Magazin haberleri

        Tarık Papuççuoğlu...

        Canlandırdığı karakterleri fenomen haline getiren Tarık Papuççuoğlu, SHOW TV'in ilgiyle izlenen dizilerinden 'Gülperi'deki 'Yakup Taşkın'ı da 'Unutulmaz karakterler'den biri haline getirmek için kameranın karşısına geçti.

        Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü'nden mezun olan Tarık Papuççuoğlu, öğrenimi gördüğü mimarlığa değil oyunculuğa daha çok merak salınca ideali olan mesleği döneminin en iyileri olan Devekuşu Kabare, Üsküdar Oyuncuları ve Ortaoyuncular'da Münir Özkul, Ergün Köknar ve Erol Günaydın gibi ustalarla çalışarak yapma olanağı buldu.

        Cem Karcı'nın yönettiği, çocuklarını yeniden kazanmak için umudunu hiç kaybetmeden mücadele eden bir annenin hikâyesini konu edinen 'Gülperi'de başrolleri Nurgül Yeşilçay, Timuçin Esen, Ece Sükan, Burak Dakak, Aleyna Özgeçen, Emir Özyakışır, Onur Bilge, Gülçin Kültür Şahin, Şefika Ümit Torun ve Ezgi Gör ile paylaşan Tarık Papuççuoğlu, Habertürk'e dizi ve oyunculukla ilgili açıklamalarda bulundu.

        Tarık Pabpuççuoğlu, cuma günleri saat 20'de SHOW TV'de yayınlanan 'Gülperi'nin hikâyesinin 'Yakup Taşkın'ı canlandırmak için aldığı teklifi kabul etmesinde büyük payı olduğunu dile getirdi.

        'Gülperi'nin hangi özellikleri sizi cezbetti?

        Öncelikle teşekkür etmem gerekiyor, çünkü yapımcımız bizzat aradı. O yüzden Tims&B'ye teşekkür ediyorum şahsen aradıkları için. Daha sonra senaryoyu okudum. Bir kere her şeyden önce çok heyecanlı ve çok sürükleyici bir hikâye olduğunu gördüm. Farkındasınızdır, yaklaşık 2 yıldır ekranlar da yoktum. Çünkü teklif edilen projelerin çoğunu geri çevirmek zorunda kaldım. Yani herkesin emeğine sağlık tabii ki. Kimseyi bu açıdan eleştirmek istemiyorum ama artık seçilen konular, hikâyeler ve bunların ekrana yansıtılma şekilleri bana doğru gelmiyor. Dolayısıyla biraz seçici olmaya karar verdim. Bu yüzden de tekliflere, projelere sıcak bakmadım. Ama 'Gülperi'de hem hikâyesinden hem yapım firmasının duruşundan, hem de yönetmenini çok eskiden beri tanımamdan dolayı birçok pozitif unsur bir araya geldi. Ben de teklifi kabul ettim tabii ki. Çok da iyi yapmışım, çok güzel gidiyor.

        REKLAM

        Canlandırdığınız 'Yakup Taşkın' için özel bir çalışma yaptınız mı?

        Hayır, ben yapmadım ama 'Yakup Taşkın' için iki özel çalışma yapıldı. Şöyle ki; zaten ben bu işi 40 senedir yapıyorum. 40 senedir her projeye başladığımda senaristlerden benim canlandıracağım karakterin nasıl biri olduğunu bana yazmalarını isterim. Yani bu adam nerede doğmuş, okulda pısırık bir öğrenci miymiş yoksa fırlama mı, babasıyla arası nasılmış, annesi nasıl bir insanmış gibi... Bugüne kadar yazılmadı. O nedenle ekrana veya beyazperdeye yansıttığım her karakterin nasıl biri olduğunu hep ben hayal ettim. 'Gülperi'de ise 'Yakup Taşkın'ın nasıl biri olduğu bana yazılı olarak verildi. Dolayısıyla baştan bildiğim, anladığım karakteri hissederek yakaladım. Bir de yönetmenimiz Cem Karcı'ya çok teşekkür ediyorum. Çünkü oyuncuyla çok ilgilenen bir yönetmen. Hepimiz ortaya güzel bir çıkarmak için canla başla çalışıyoruz ama birçok yönetmen oyuncuyla çok fazla ilgilenmez. Yani onlar daha çok kadraja, ışıklara, resimlere ve tempoya bakar. Tabii ki onlara da bakıyor sevgili Cem Karcı ama Taşkınhan'ın şivesi ve 'Yakup Taşkın' karakteri konusunda beni bir hayli zorladı. Cem Karcı'nın da katkısıyla ortaya böyle bir karakter çıktı.

        'Yakup Taşkın' için nasıl tepkiler alıyorsunuz?

        Bizim izleyicimiz çok severek izlediği yapıma kendisini kaptırıyor. Bunun örnekleri çok görülmüştür. Yani karaktere o kadar inanıyorlar ki... Biz burada bir hikâye anlatıyoruz. Hikâye tamamen kurgu, gerçek bir olaydan alınmış da değil.

        Bu durum sizce yapımın başarısıyla ilgili değil mi?

        Kesinlikle çok doğru. Örneğin 'Yakup Taşkın' karakterine çok daha ağır beddualar edilebiliyor. Bu durum bizi üzüyor ama demek ki gerçekten çok inandırıcıyız. Öyle eleştiriler var ki... Şimdi tabii bir de iletişim çok kolay olduğu için herkes her düşündüğünü hemen yazıveriyor. Allah'tan sağduyulu insanlar çok fazla etkilenmiyorlar. Ben, onları biraz futbol maçına giden bazı taraftarlar gibi düşünüyorum. Orada nasıl gidip, bağırıp, çağırıp deşarj oluyorsa burada da herhalde öyle bir deşarj söz konusu. Bu tabii ki sorduğunuz soruya cevaplardan biri. Onun haricinde gayet iyi gidiyor, memnunuz. 'Gülperi', acı çeken bir annenin hikâyesi. Bizim asıl konumuz bir annenin başına gelenler. Genelde bu tür hikâyelerin hepsinde kötü koca, kötü baba, kötü kayınpeder, kötü kaynanalar vardır ama çocuklar her zaman annelerinin yanında olur. Biz buraya farklı olarak hikâye gereği evlatların nefretini koyduk. Kurgunlanmış bir hikâyedir, bu bir belgesel değil. Yani bazen bize 'O yörede böyle konuşulmaz' diyorlar. Ama bizim hikâyemizde bilinen belli bir yöre yok ki. O yöre tamamen hayal ürünü. Taşkınhan, hikâyemiz gereği kurgulanmış bir şehirdir.

        Tarık Papuççuoğlu, 'Yakup Taşkın'ın konağında Hebertürk'ten Mehmet Çalışkan'a 'Gülperi' ve oyunculukla ilgili özel açıklamalarda bulundu.

        'Gülperi'de çocuk ve genç meslektaşlarınız da rol alıyor. Tarık Papuççuoğlu olarak onlara nasıl bir öğüt vermek istersiniz?

        Ben tiyatro kökenli değilim. Konservatuvar okumadım, alaylıyım. Ergün Köknar, Erol Günaydın ve Münir Özkul gibi ağabeylerim ve hocalarım bir şey öğretmezlerdi. Çünkü usta bir şey öğretmez. Eğer çırak öğrenmeye niyetliyse öğrenmeyi öğrenir. Usta da çırağının öğrendiğini bildiği için çaktırmadan öğretir. Usta ile çırak arasındaki ilişki budur. Dolayısıyla öyle bir alışkanlıktan geldiğim için genç meslektaşlarıma bu şekilde yardımcı olmaya çalışıyorum. Sağolsunlar hepsi çok dinliyor, arada bir dinlemeyeni de çıkıyor, canları sağolsun. Ben ağabeylik yapayım da kim ne kadar almak isterse... Ama 'Gülperi'deki arkadaşlarımızın hepsi pırıl pırıl, son derece yetenekliler. Şimdiye kadar hiç bir şekilde aksaklık yaşanmadı. İşlerine son derece saygılılar, çok ciddiler, konsantre oluyorlar.

        Çok fazla ustayla çalıştınız. Ertem Eğilmez o ustalardan biri. Size edindirdiği en önemli öğreti ne oldu?

        Bir tek şeyi çok net olarak gördüm. İnandırıcılığı olmayan yapımları insanlar izliyor ama kabul etmiyor. 'İzlemek' ve 'Kabul etmek'... İkisi arasında çok büyük fark var. Ben Ertem Ağabey ile çok az çalışabildim, son dönemlerine yetişebildim. Bir tek şeye dikkat ederdi. Çektiği her karenin gerçeğe en yakın şekilde olmasını isterdi. Fantezi, süsler, püsler... Hiç işi olmazdı. 'İkinci Bahar', yine Ertem Ağabey'in yetiştirdiği Yavuz Turgul tarafından dizayn edilmiş bir projeydi. Hatırlayın, 'İkinci Bahar'daki karakterler gerçek hayatla ne kadar uyumluydu. Birebir her gün yaşadıklarımız... Bu ne kadar böyle olursa projenin kendisi o kadar inandırıcı oluyor, o kadar tutuyor ve izleyici bağrına basıyor. Edindiğim en önemli öğreti bu oldu.

        Bunca yıllık deneyimi sadece oyunculukla mı değerlendireceksiniz? Senaristlik, yönetmenlik...

        Hayır, hiçbir zaman. Herkes kendi işini en mükemmel şekilde yapacak. Bunu söylemek benim haddim değil aslında. İçimden geleni söyleyeceğim işte. Çok arkadaşım var görüntü yönetmenliğinden yönetmenliğe geçti. Yolları açık olsun, çok da başarılılar ama onların yerinde olsam görüntü yönetmeni olarak kalırdım. En iyi görüntü yönetmeni olurdum. Hollywood'a baktığımız zaman o kadar çok görüntü yönetmeni var ki, çok çok iyiler, mükemmeller, muhteşemler. Hiçbiri yönetmenliğe geçmeyi düşünmüyor ve işinin en iyisi oluyorlar. Bu bir tercihtir, kimseyi kınamıyorum ama bana akıl sorduklarında 'Yapmayın' diyorum. Yönetmenlik başka bir iş, iyi kadraj yapmayı, bütün görüntüyü, duygu devamlılığını, ışığı bilmek yönetmenlik için yetmez. Ben mimarlık okudum. Mimarlık yapabilmeniz için her şeyi bilmeniz gerekir. Bir ev yapacaksınız, örneğin kasabın işten eve nasıl geldiğini, nerede rahat edeceğini bilmeniz lazım. Diyelim ki mühendis senden bir ev istedi, mühendisin nasıl yaşadığını da ve bütün her şeyi bilmen lazım. Yönetmen de öyle. Her şeyi bilmeli. Benden çok iyi yönetmen olur ama hayır, herkes kendi işini layığıyla yapacak. Orada duracak tekrar geri dönüp yeniden öğrenecek, tekrar öğrenecek. Öğrenmenin sonu yok. Ben bundan yanayım, benim fikrim budur.

        Kariyerinize dönüp baktığınız da neler için hayıflanıyorsunuz?

        Hayıflandığım pek bir şey yok ama içimde ukde kalan bir rol var. Halide Edip Adıvar'ın 'Sinekli Bakkal'ını dizi yaptık. O kadar güzel başladık, o kadar iyi gidiyorduk ki 5'inci bölümde yayından kalktı. 'Kız Tevfik' çok muhteşem bir karakterdi.

        Bodrum'da şehir tiyatrosu kuranlardansınız. Neden kurdunuz?

        Günümüzde tiyatroya yönelik ilgisizliğe rağmen Bodrum'daki arkadaşlarla bir şehir tiyatrosu kurduk. Orada tiyatro yapacak çok fazla arkadaşımız yaşıyor. Bir de Bodrum'un öyle bir entellektüel seviyesi var ki... Tiyatroyla çok küçük yaşta tanışmış, yıllarca tiyatroyla büyümüş insanlar. Geçtiğimiz Dünya Tiyatrolar Günü'nde perdemizi açtık. Ayrıca Bodrum'da Muğla Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin tiyatro bölümü var. Birçok öğrenci orada tiyatro okuyor ama Bodrum'da tiyatro yoktu. Yani düşünebiliyor musunuz çelişkiy... Bizim buna da katkımız olacak. Zaten yardım ediyoruz ama şimdi daha resmi, daha kalıcı olarak onlara pratik yaptıracağız. Bazı atölyelerimiz olacak.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ