Bülent Emrah Parlak, 'Bülent Bey'in beyni oldu
Bülent Emrah Parlak, gizlice başladığı oyunculukta 3 bin kişi arasından seçilen 30 kişiyle birlikte Yılmaz Erdoğan'ın mutfağından geçti. Parlak, şimdi de kendi tiyatrosunu kurarak 'Bülent Beyin Hikâyesi' adlı oyunu sahnelemeye başladı. Habertürk'ten Mehmet Çalışkan, Bülent Emrah Parlak'ın bilinmeyen yönlerini derledi.
Bülent Emrah Parlak...
Öylesine haylazdı ki...
İlkokulun mezuniyet töreninde sahnelenecek oyunda rol olacak öğrenciler için seçmeler yapılacaktı.
Seçmelere katılmak istedi ama haylazlığı nedeniyle öğretmeni onu göndermedi.
Seçmeler ikinci kez tekrarlandı.
Öğretmeni yine göndermedi.
Oyuncu olacağı alnına yazılmış bir kere...
Öğretmeni seçmelere göndermese ne yazar?
Öğretmeninden gizlice katıldığı ikinci seçmelerde 'Psikiyatr' rolünü kaptı.
Öğretmeni, seçildiğini öğrendiğinde 'Bari bunu yap' diyerek derslerden muaf tuttu.
Öğretmeninin 'Bari bunu yap' ifadesinden de anlaşılacağı üzere Bülent Emrah Parlak, zaten kendini derslerden hep muaf tutmuştu.
Hayali oyuncu olmak değildi, mezuniyet oyunu aslında onun için haylazlık yapacağı yeni bir alandı.
Ne var ki sahneye çıkıp oyunculuk yapması küçük Bülent Emrah'ı başka bir çocuğa dönüştürdü.
O yaşına kadar ilk kez bir sorumluluğu omuzlarında hissetti.
İşte o sorumluluk duygusu 'Haylazlık bir yere kadar' dedirtti.
Öğretmenine, annesiyle babasına 'Haylaz değilim, başarılıyım' demek istiyordu.
Artık birilerinden 'Bülent, yeter. Bu kadar haylazlık yapma, yaramaz olma' değil 'Aferin Bülent' kelimesini duymak istiyordu.
Rolüne o bilinçle hazırlandı, çok çalıştı.
Çok çalıştıkça da oyunculuğu sevdi.
Oyun sonrasında 'Aferin'i aldı.
Ne var ki Bülent Emrah Parlak için oyunculuk, artık öğretmeninden ve annesiyle babasından bir 'Aferin' almanın ötesinde anlamlar taşıyordu.
Oyuncu olma hayalleri kurmaya başladı.
Elbette o hayaller de oyunculuk seçmelerine katıldığı gibi gizliydi.
Ortaokul ve lise dönemi oyunculuk üzerine kurduğu hayallerle geçse de bu konuda bir girişimde bulunmadı.
Lise bitti... Doğal olarak bir üniversiteye girmesi gerekiyordu.
Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'ne kaydını yaptırdı.
Annesiyle babası mutluydu.
Oğulları devlet kademelerinde çalışıp 'Hayatını kurtaracak'tı.
Öyle düşünedursunlar Bülent Emrah Parlak, artık hayaller kurma aşamasını geçip kararını çoktan vermişti.
Oyuncu olacaktı...
Ve en sonunda ailesi gerçek niyetini öğrendi.
Ana yüreği daha fazla direnemedi.
Oğlunun oyuncu olma isteğini destekledi.
Bunun sonucunda Bülent Emrah Parlak, kamu yönetimi eğitimini yarıda bırakıp Haliç Üniversitesi Konservatuvar sınavlarına girdi.
Kazandı, hem de burslu...
Bülent Emrah Parlak, o günleri şu sözlerle yâd ediyor;
"İstediğim okulda okumak rüya gibiydi. İlkokul, ortaokul ve lisede yapamadığım öğrenciliğin hakkını konservatuvarda vermeye çalıştım. Hayallerim ve okul birbirlerine yarenlik yaptı.'
Konservatuvara girerek hayallerini gerçekleştirme adına ilk adımını atmıştı.
Belki kendisi için büyük bir adım atmıştı atmasına ama..
Fikret Şeneş'in sözlerini yazdığı, müziği Vito Pallavicini'ye ait olan Ajda Pekkan'ın şarkısında olduğu gibi...
Ya sonra.
Bülent Emrah Parlak, bu soruyu kendine üçüncü sınıfta sordu.
Evde boş boş duvarlara bakıp dururken ve içinin ‘Acaba istikbalim ne olacak?' telaşıyla kavrulurken aklına gelen o parlak fikir imdadına yetişti.
'Acaba BKM'ye neden bir öz geçmiş dosyası bırakmıyorum?'
İşte o soru Bülent Emrah Parlak'ı günümüze taşıdı.
Yılmaz Erdoğan, BKM'nin alt yapısı oluşturmak için bir atölye kurmaya hazırlanıyordu.
Öz geçmiş dosyasını bırakmasına bırakmıştı ama BKM'den ne bir ses vardı ne de bir seda...
Bir gün bu kez evin duvarlarına değil tavanına boş boş bakıp dururken ve içi yine ‘Acaba istikbalim ne olacak?' telaşıyla kavrulurken telefonu çaldı.
- Merhaba Bülent Bey. Ben BKM'den Celal Tak.
- Buyruuuunnnnn efendim.
- Yılmaz Erdoğan 'Oyun Atölyesi' için yaklaşık 3 bin kişi arasından 30 kişi seçti.
Bir süre sessizlik...
(Konuşmanın devamında 'Ama' kelimesini bekliyor. O sırada içinden Rum ateşi akıyor)
- O 30 kişi arasında siz de varsınız.
(Rum ateşi bir anda şelaleye dönüşüyor)
Ya sonra?
BKM Mutfak'a kabul edilmişti.
Bülent Emrah Parlak'ın kendine gelmesi 2 gün sürdü.
Yılmaz Erdoğan'ın eğitmenliğinde önce derslere sonra da oyunculuğa başladı.
'Polis' karakterini canlandırdığı 'Kurtlar Vadisi'ni birlikte izlediği arkadaş, eş - dost, akraba, konu - komşuya 'İşte o sahnedeydim. Görmediniz mi? Nasıl görmezsiniz, kör müsünüz?' diyecek kadar küçük bir rolü canlandırdı.
Sonraki bir kaç dizide de kamera karşısına küçük küçük rollerde geçen Bülent Emrah Parlak'ın ilk sinema filmi doğal olarak bir BKM yapımı olmalıydı.
'Organize İşler'..
Hani Yılmaz Erdoğan'ın 'Araba nerede, para nerede' repliğini hafızalara kazıdığı, ocakta ikincisini gösterime çıkaracağı film.
2005 yapımı 'Organize İşler'de büyük bir rolde yer aldığını sanmayın.
Rolünün adı bile yok.
Sadece 'Kitapçı'...
Yılmaz Erdoğan, 3 bin kişi arasından seçtiyse bir hikmeti olmalıydı.
İşte o hikmeti 'Çok Güzel Hareketler Bunlar'da göstermesi gerekiyordu.
Orada skeçlerde rol alması yetmeyecekti.
Aynı zamanda skeç de yazacaktı.
Diğer herkes gibi...
'Çok Güzel Hareketler Bunlar' dönemi ekipteki herkes için Bülent Emrah Parlak için de çok güzeldi.
Elbette güzel olacaktı.
Başlarında Yılmaz Erdoğan gibi bir üstat, birbirlerine kol kanat geren, düştüklerinde yerden kaldıran BKM Mutfak'taki ekip arkadaşları ve BKM'nin kurumsallığı...
Artık herkes kendi yoluna...
Herkesin kendi mutfağında hazırladığı yemekleri servis etme zamanı geldi.
'Yılmaz Erdoğan ve BKM her zaman yanınızda ama artık bu yolda ilerlerken elinizden tutmaya gerek kalmadı. Kendinizi gösterme zamanı' dendi.
Zaten doğa kanunları da bunu söylemez mi?
'Besle, yetiştir, büyüt. Sonra bırak kendi yolunda ilerlesin. Kendi felsefesini oluşturup üretici olsun. Yoksa gelişim nasıl sağlanır?
Bülent Emrah Parlak için BKM Mutfak, sadece oyunculuk ve senaristlik eğitimi aldığı bir kurum olmadı.
Aynı zamanda aşkı da orada buldu.
BKM Mutfak ekibindeki oyunculardan Burcu Gönder ile evlendi.
Ve o aşkın meyvesi... Lisa.
BKM Mutfak'tan ayrıldıktan sonra rol aldığı film ve dizilerle rüşdünü kanıtlamıştı ama onlar yetmiyordu.
İçi içini yiyor, kabına sığmıyordu.
Yine günlerden bir gün gözlerinin evinin tavanlarıyla kurduğu ilişki sonrasında...
'Tiyatro kuracağım...'
Kurdu da...
Adı; Bal Porsuğu Tiyatrosu.
Bülent Emrah Parlak, bal porsuğunu acaba tiyatroyla nasıl özdeşleştirdi?
Yaptığımız röportajda cevabı şöyle oldu; "Bal porsuğu, enteresan özellikleri olan bir hayvan. Korku hormonu yok. Bu yüzden yaşadığı bölgedeki kendisinden büyük hiç bir vahşi canlıya eyvallahı yok. Yoluna çıkan aslanlara bile kafa tutuyor ve saldırabiliyor. Hayattaki en büyük mottosu özgürlüğüne düşkün olması."
Bal Porsuğu Tiyatrosu'nun ilk oyunu 'Bülent Beyin Hikâyesi'...
Günlerden bir gün 'İş organlarımız, uzuvlarımız ve hormonlarımız birer kişi olsaydı başımıza gelenlere nasıl tepki verirlerdi? diye düşünürken 'Bundan güzel oyun olur' deyip bilgisayarın başına geçip hikâyeyi yazdı.
19 Mayıs 2017'de arkadaşı Uğraş Güneş'e yazdığı hikâyeden söz etti. Güneş de 'Senaryoyu ben yazarım, sen diğer hazırlıklarla uğraş' dedi.
Senaryo yazıldı.
Bir yönetmene ve oyunun video bölümünde yer alacak oyunculara gereksinimi vardı.
BKM Mutfak'taki ekip arkadaşlarından Murat Eken, Şahin Irmak ve Ersin Korkut hazırdı. Diğer arkadaşları Barış Arduç, Burcu Biricik ve Melis Birkan da öyle.
Murat Eken, aynı zamanda 'Bülent Beyin Hikâyesi'nin yönetmenliğini de üstlendi.
Neden bir tiyatro kurma ihtiyacı hissettin?
Tiyatrocuyum ben. Konservatuvar ve BKM Mutfak mezunuyum. Her zaman tiyatroda olmak istiyorum. Sahnede olmak bizi her zaman daha çok geliştirir, duygu olarak her zaman besler. O yüzden sahneden kopmak istemiyorum, tiyatro yapmak istiyorum. 'Kendi tiyatromuzu kuralım, kendi yazdığımız ve dışarıdan da destekli oyunları oynayalım. İkisini beraber götürelim' dedim. 'Bülent Beyin Hikâyesi' buna vesile oldu.
'Bülent Beyin Hikâyesi'nden söz edelim...
'Bülent Bey' diye birinin beynini oynuyorum. Oyuncu arkadaşlarım diğer organları, uzuvları ve hormonları... Onların rolleri için sete girildi. Video görütülerini Bedran Güzel çekti. 'İç organlarımız, uzuvlarımız ve hormonlarımız dile gelseydi, yaşadığımız bir olay karşısında tepkileri ve birbirleriyle ilişkileri nasıl olurdu? sorusuyla çok tatlı bir hikâye oluştu.
Yıllarca Yılmaz Erdoğan ile çalıştın. Kendisinin sana en önemli öğretisi ne oldu?
Yılmaz Ağabey'in hayat anlamında, hayatla sanatın birleştiği noktada bizim duracağımız yerle ilgili birçok öğretisi var. En önemli öğretisinin vazgeçmemek olduğunu söyleyebilirim. Bir şey için mücadele etme biçimini geliştirdim. Bu, Yılmaz Ağabey'de çok net görebileceğimiz bir tavırdır. Kesinlikle vazgeçmez, inandığı doğru üzerinde gider ve onun sonuçlarını da elde eder. Ben de 'Bülent Beyin Hikâyesi'ni sahneye koyarken özellikle 'Vazgeçme', 'Üşenme' ve 'Erteleme' üçlüsünü hep göz önünde tuttum. Bal Porsuğu Tiyatrosu daha çok yeni. Çok zorluklar yaşadım. Tökezlediğim yerler oldu. Mücadele ettim, direndim. Sağ olsun, BKM birçok konuda koluma girdi. Tiyatroyu ayağa kaldırdık.