Merdivenaltı tıp, sağlığı tehdit ediyor
Prof. Dr. Temel Yılmaz, Gazete Habertürk'teki köşesinde merdivenaltı tıp konusunu ele aldı
Merdivenaltı sözcüğü, dilimizde birçok anlamı olsa da genel olarak illegal ya da legal olmayan anlamında kullanılır. Hemen her alanda olduğu gibi tıp alanında da merdivenaltı çalışan bir kesim hep vardı. Ama bu kesim, hiçbir dönem bu dönem olduğu kadar insan sağlığını tehdit eden bir boyuta ulaşmamıştı.
Prof. Dr. Temel Yılmaz, Gazete Habertürk’teki köşesinde merdivenaltı tıp konusunu ele aldı.
MERDİVENALTI TIP NEDİR?
“Merdivenaltı tıp”, kanunlardaki boşluklardan faydalanarak, kuraldışı ve etik olmayan yöntemlerle insan sağlığını suiistimal edip rant oluşturmaya çalışan bir alan olarak tanımlanabilir. Sağlık alanında faaliyette olan merdivenaltı firmaların önemli bir kesimi tıpla ilgisi olmayan kişiler tarafından yönetiliyor. Bu firmalar bir tıp kuruluşu imajı vererek güven sağlamaya çalışıyor. Özellikle sosyal medya, iletişim, halkla ilişkiler alanında yüksek teknolojiyle çalışıyorlar ve geniş kitleleri etkiliyorlar.
Merdivenaltı çalışan ve tıp mensubu olan kişilerin çalışma alanları genellikle kendi uzmanlık alanındaki konular. Prevalansı yüksek kronik hastalıkları olan hastaları hedef kitle olarak seçiyorlar (diyabet, hipertansiyon, obezite, depresyon vb.)
Merdivenaltı tıbbın çalışma alanını, sağlık alanında rant olarak gördükleri her konu olarak özetlemek mümkün. Kimi otlardan, bitkisel karışımlardan ilaç yapıp pazarlıyor, kimi ise medikal uygulama adı altında etkinliği sorgulanan (ozon, akupunktur vb.) yöntemleri büyük paralarla hastaya satıyor.
Bir bölümü “Hastalıklarını bulacağım, problemini çözeceğim” diye pahalı testleri (alerji testleri, gıda intolerans testleri) yapıyor, diğer bölümü umut tacirliği yaparak insanlara indikasyonsuz cerrahi işlemler uyguluyor.
BİR SAHTECİLİK HİKÂYESİ
Geçenlerde bir dostum görüntülü mesaj gönderdi. Görüntüde kısa bir haber filmi vardı. Türkiye’nin en büyük haber kanallarından birinin bir haber bülteninden alınan kısa filmde, mucizevi bir diyabet ilacı anlatılıyordu. Bu ilacın diyabeti tamamen iyileştirdiği söyleniyor, bu ilaçla şifa bulan hastalarla röportaj yapılıyordu. Haberin sonu “Türk Diyabet Vakfı” olarak bitiyor.
Biraz araştırınca bu haber filminin yine o kanalda daha önce yayınlanmış bir başka sağlık haberinin üzerine montaj seslendirmeyle hazırlandığı ortaya çıktı.
İşin garip olan yanı, haberin orijinalinde cerrahi bir yöntemle aynı şekilde diyabetin nasıl silindiği anlatılıyor, bu ameliyatı olduğunu söyleyen hastalarla röportajlar yapılıyor ve hastaların nasıl avuç avuç ilaçtan kurtulduğu anlatılıyordu.
Sonuçta, bu cenahtan diyabeti cerrahi yöntemlerle iyileştirdiğini iddia eden bir kesim bir reklam filmi yapmış, diyabeti bitkisel karışımla iyileştirdiğini iddia eden başka bir kesim de aynı filmde haberin içinde ameliyat sözcüklerini çıkarıp yerine bitkisel-ot karışım maddesinin adını koymuştu. Hastaların değiştirilmemiş sesleri orijinaldi; çünkü çıkış noktası, amacı aynıydı, filmi de “Youtube”da dolaşıyordu.
İNSANLARI NASIL İNANDIRIYORLAR?
Sağlık alanında mal satmanın temel ilkesi, hastalarda güven duygusu oluşturmak. Klasik anlamda reklam filmleri, sağlık alanında etkili olmuyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Sağlık Bakanlığı ilaç ya da sağlık alanında reklama izin vermiyor. İkincisi, reklam filmlerindeki anlatımların tekniği ne olursa olsun hastayı ikna için yeterli olmuyor.
Hastanın ikna olması için konuyu bir sağlık otoritesinin anlatması ve kendisiyle aynı kaderi paylaşmış hastaların ağzından başarı hikâyeleri dinlemesi gerek. Bir haber-reklam tarzı açıklama ya da özel röportaj yapan hekim, programa iyileşmiş 2-3 hasta röportajı koyunca ertesi gün o hastalar muayenehanesini tıklım tıklım dolduruyor. Ya da yeni kitabı çıkan bir doktorun kitap reklamını yaptığı bir özel röportajdan sonra o doktorun kitabı kapış kapış satılıyor. Bu alanda ciddi bir yasal boşluk var.
ÇALIŞMA ŞEKİLLERİ
Haber programına kendi reklamını montajlayan bitkisel karışımın adı “Diabet”in “Dia”sı ile başlıyor. İnternetteki reklamında “Günde sadece 2 damlayla % 98 başarı, açlık kan şekerini anında dengeler, şeker seviyesi de 1 ayda düşer” diye yazmış.
Üzerinde diyabet alanında başka bir güvenilir kuruluş, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun adı ve amblemi var. İlanın altında “Doktorların Hocası” diye bir doktor adı verilmiş. Adı çakma. Fotoğraftaki kişi, bir televizyon kanalında çıkan Doktor Nowzaradan’a ait.
Tüm bunlar bir yana, en önemlisi ilanda iki kutu var. Birincisinde “Tarım Bakanlığı onaylı” diyor, hemen üstünde kırmızı renkte “Tedaviye Başla” butonu var. Bu nokta çok kritik ve tartışılan bir konu.
Türkiye’de hastalık tedavisinde kullanılan her türlü ilaç ya da malzeme ruhsatını Sağlık Bakanlığı verir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onaylı bir bitkisel karşımın ilaç diye hasta sağlığında kullanılması yasal değil. Daha önceleri Sağlık Bakanlığı’na vakıf olarak başvurumuz üzerine bakanlık bir komisyon kurdu. Komisyona Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili tüm kurumlar da geldi. Toplantıda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, “Biz sadece içerikle ilgili, bu karışımda bulunduğu beyan edilen bitki cinslerinin olup olmadığı konusunda ruhsat veririz” dedi ve sorumluluk almadı.
Oysa bakanlıktan bu onayı alan firmalar, bitkisel karışımları ilaç görünümü altında “Bakanlık onaylıdır” diyerek satışa koyuyor. Kutuların üzerine de “Şekeri düşürür, tansiyonu ayarlar, kalbi güçlendirir” gibi ibareler basıp yüksek fiyatlara satıyor. Merdivenaltı sanayisinin cirosunun tıp alanında ruhsatlı ilaç cirosunu aştığı söyleniyor.
BİTKİSEL İLAÇ-BİTKİSEL KARIŞIM
Dünyanın en çok satan iki ilacı, bitkisel kökenli. Kan sulandırıcı “asetil salisilik” asit söğüt ağacının kabuğundan, insülin direnci ilacının etken maddesi “metformin” Fransız leylağından elde ediliyor. Siz eğer söğüt ağacının kabuğunu ya da Fransız leylağını toz haline getirip verirseniz buna “bitkisel karışım” ismi veriliyor. Bitkisel karışımın ilaç haline gelmesi için birçok işlemden geçmesi gerekli. Binlerce molekülden asıl etkili molekülün ayrıştırılması, bu molekülün etki mekanizmalarının ve sürelerinin belirlenmesi; hayvan deneyleriyle toksiste testlerinin başka organlar üzerinde yan etkileri olup olmadığı araştırmalarının yapılması; insanlarda, gönüllü deneklerde test edilmesi, insan üzerinde yan etki ya da organ hasarları olup olmadığının belirlenmesi gerekli.
Sonunda bu çalışmalar bir dosya halinde Sağlık Bakanlığı onayına sunuluyor ve bağımsız kurul tarafından incelenip ruhsat alınıyor. Ancak bu noktadan sonra bir bitkisel karşım ilaç adını alır ki bu yıllar süren titiz bir çalışma gerektirir. Aksi takdirde araştırmadan bir bitki karışımını insana vermek sağlık açısından büyük bir risk.
İKİ BAKANLIĞA İKİ ÇAĞRI
Birinci çağrım Sağlık Bakanı Sayın Ahmet Demircan’a. Sayın bakan bir hekim. Konuyu çok iyi bildiğine eminim. İnsan sağlığını ilgilendiren ilaç ya da tedavi uygulamalarında, mevzuata göre reklam yapmak yasaya aykırı. Bu doğru bir uygulama ve destekliyorum. Bu uygulamaya yasalara uygun çalışan tıp mensupları saygı gösteriyor ama yasalara uygun çalışmayan merdivenaltı tıp, yasal boşluklardan yararlanarak reklam yapıyor. İnsanları yanlış yönlendiriyor, insan sağlığını rant alanı haline getiriyor. Bu konuda boşlukları dolduracak yasal önlemlerin acilen alınması gerekli.
İkinci çağrım Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba’ya. Sayın bakan da hekim. Konuyu da bildiğine eminim. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na başvuran bitkisel karışımların içindeki maddelerin değerlendirilmesi, bakanlığının alanına giriyor. Ancak birtakım merdivenaltı yöntemlerle çalışan insanlar, bakanlığın verdiği ruhsatı kullanarak ilaç adıyla yüksek paralara satıyor, bu bir tarafa insan sağlığıyla oynuyor.
Aslında, insanların içtiği her ilacın, bitkinin onayının Sağlık Bakanlığı tarafından verilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bitkisel karışımların iki aşamalı; önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, sonra Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılması, konuyu çözecektir.