Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, düşük kamu borcuna rağmen dezenflasyonu desteklemek, kamu tasarruflarını artırarak cari açığı azaltmak ve yapısal dönüşüm için mali alan yaratmak amacıyla bütçe disiplinini sürdüreceklerini ve 2025 yılında bütçe açığını milli gelirin yüzde 3.1’ine indireceklerini söyledi.
➔Yönetilen fiyatların enflasyon hedefiyle uyumlu şekilde belirleneceğini ve TL ile borçlanmaya ağırlık vereceklerini belirten Mehmet Şimşek’in TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı sunumdan öne çıkanları şöyle derledik:
➔ “Para politikasına hassasiyeti yüksek olan temel mallarda enflasyon düşüşü daha belirginken, dünyada olduğu gibi bizde de hizmetlerde atalet yüksek seyrediyor.
➔Özellikle geriye dönük fiyatlama davranışının yüksek olduğu kira ve eğitim grubundaki yıllık artışlar ve kiralardaki yüzde 25’lik tavan uygulamasının kalkması enflasyondaki düşüşü sınırlamıştır.
➔Enflasyondaki katılıkların giderilmesi zamana yayılsa da, ekim ayında tüm kesimler için 12 ay sonrası enflasyon beklentilerinin son iki buçuk yılın en düşük seviyesine gerilemesi bu konudaki olumlu gidişata işaret ediyor.
➔Enflasyondaki düşüş ve destekleyici küresel koşullarla birlikte, gelecek yılın ikinci yarısından itibaren ekonomik aktivitede göreli bir toparlanma öngörüyoruz.”
BÜTÇE AÇIĞINI AZALTARAK DEZENFLASYONA DESTEK
➔Enflasyonun düşmesi için gerekli politika çerçevesinin şekillenmesinin ve para politikasının yeniden inşasının zaman aldığını “Bugün geldiğimiz noktada koşullar artık kalıcı bir şekilde dezenflasyona elverişli. Biz bu süreci üç aşamalı olarak planladık” diyen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek şu ifadeleri kullandı:
➔ “İlk yıl dezenflasyona geçiş dönemiydi yani işte politika inşa süreci.
➔Şu anda bir dezenflasyon dönemindeyiz.
➔Son aşama 2026 ve sonrası istikrar dönemi olacak.
➔Yani artık enflasyonun tek haneye doğru evrildiği ve kalıcı bir şekilde kontrol altına alındığı bir dönem olacak.
➔Amacımız enflasyonu kalıcı olarak düşük tek haneye düşürmek. Çünkü fiyat istikrarın tanımı da budur.”
➔Önümüzdeki dönemde dezenflasyonda üç temel hususun belirleyici olmasını beklediklerini aktaran Mehmet Şimşek bunları da şöyle sıraladı:
➔ “Birincisi, para politikasının enflasyona gecikmeli etkisi zamanla daha net görülecek.
➔İkincisi, 2025 yılında bütçe açığının milli gelire oranının azalması negatif mali etki yaratacak. 2025 yılında bütçe açığını azaltacağız ve bunun sayesinde biz mutlaka Merkez Bankası'nın dezenflasyon sürecini çok daha güçlü bir şekilde destekleyeceğiz.
➔Üçüncü olarak, bütçe imkânlarının elverdiği ölçüde, yönetilen ve yönlendirilen fiyatları enflasyon hedefiyle uyumlu olarak belirleyeceğiz.”
TL BORÇLANMAYA AĞIRLIK VERECEĞİZ
➔Borçlanma politikasını dört stratejik ölçüt üzerinden yürütüklerini belirten Mehmet Şimşek bunları şöyle açıkladı:
➔ “Birincisi; kur riskini azaltmak için ağırlıklı olarak TL cinsinden borçlanıyoruz.
TL cinsi borcun stok içindeki payını 2023 sonuna göre 6 puan iyileştirerek yüzde 42’ye çıkardık.
➔İkincisi; borcun vadesini uzatarak stokun refinansman riskini düşürüyoruz.
Vadesine 1 yıldan az kalan senetlerin stok içindeki payını 6 puan azaltarak yüzde 17 seviyesine düşürdük.
➔Üçüncüsü; faiz riskini azaltmak için değişken faizli borçlanmanın payını sınırlıyoruz.
Merkezi yönetim borç stokunun yüzde 70’i sabit faizli borçlardan oluşuyor.
➔Güçlü nakit rezervi tutarak, olumsuz piyasa koşullarına karşı likidite ve refinansman riskini yönetiyoruz.”
2 YILLIK DEPREM HARCAMASI GSYH’NIN %6’SI
➔Kamu harcamalarına ilişkin kendisine yöneltilen sorulara yanıt veren Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek şöyle konuştu:
➔“Doğrusu deprem harcamalarına ilişkin zaten bizim bir tasarrufta bulunmamız söz konusu değil. Tamamen ne kadar harcanabiliyorsa harcanıyor. Ortalama dolar kuru üzerinden muhtemelen son iki yılda yaklaşık neredeyse 70 milyar dolar civarında bir kaynak depreme harcanmış olacak.
➔Hiçbir sorunu olmayan bir ülkede dahi siz eğer milli gelirin yüzde 6'sı kadar kaynağı bir felakete harcarsanız orada alan sınırlıdır.
➔Dolayısıyla bizim bütçe esnekliğimiz çok yüksek değil. Bunları bilmenizde fayda var. Bütçe harcamalarımızın yüzde 41.6'sı personel ve bu personelin sosyal güvenlikle ilgili prim transferlerine gidiyor.”
EN UCUZUNU BIRAKIP EN PAHALISINA YÖNELMEK
➔Mehmet Şimşek’in yaptığı açıklamalardan birkaç önemli ders çıkıyor.
➔Personel giderlerinin sosyal güvenlik destek primleriyle bütçenin yüzde 41.6’sına çıktığını öğreniyoruz ki, bütçeden yeni alanlara veya başka alanlarda harcama artışı yapmayı büyük ölçüde sınırlıyor.
➔Üzerine deprem harcamaları geldiğinden bütçenin harcama esnekliği iyice kaybolmuş oluyor.
➔Ayrıca dünyada ve Türkiye’de faizlerin tarihsel olarak negatif en derin düzeylerine düştüğü bir dönemde dahi ucuza borçlanamamışız.
➔Çünkü döviz ve altın bazında borçlanmaya ağırlık verdik. Kurlar geçen yılın ortasına kadar rekor düzeyde arttı.
➔Altının fiyatı dünyada belirleniyor ve Türkiye’de döviz kurlarına da bağlı. Bu yıl 5 Kasım’da tüm zamanların en yükseğine kadar çıktı.
➔Diğer bir borçlanma aracı da kira sertifikaları. Kiralar da ilk kez Türkiye’de yüzde 100’ün üzerine çıktı. Gerçi bu kira sertifikaları bildiğimiz konut kiralarına dayalı değil. Ancak farklı varlıklara dayalı olsa da sonuçta o da kira.
➔Bu nedenle değişken getirili üç borçlanma aracına Hazine yüksek faizler ödemek zorunda kaldı. En ucuzunu bıraktı en pahalısına yöneldi.
➔Sabit faizli TL bono ve tahville en düşük maliyetli borçlanma seçeneği varken bu fırsat geçmiş yılarda kullanılmadı. 2023 sonunda 6 puan artmasına karşılık toplam borçlanma içindeki TL borçlanmasının payı ancak yüzde 42’ye yükselebildi.
➔Normalde olması gereken düzey en azından yüzde 42’nin iki katına çıkan ulusal parayla borçlanmak olmalıydı. Böylece en elverişli borçlanma dönemi de kapandı.
YANLIŞ BORÇLANMANIN BEDELİ
➔Tarihsel negatif faiz düzeylerinden borçlanan şirketler ise şimdiye kadar görülmemiş düzeyde kar elde etti. 2000’li yılların en büyük kazancı geçmiş yıllarda TL ile borçlanmalardan sağlandı. Hatta derin negatif faize dayalı TL krediler en büyük servet ve gelir transferinin de mekanizması haline geldi.
➔Hal böyleyken aynı dönemde Hazine, TL ile borçlanmadan giderek uzaklaştırıldı. Çünkü aynı Hazine borç yönetimini, geçmiş deneyimlerinden dolayı gayet iyi biliyordu, hatta ip üstünde yürüyen cambazı gayet iyi oynayabiliyordu.
➔Nereden nereye geldik? Kurumların özerk yönetilmesinin veya rasyonel yönetilmesinin önemi tam da bu konularda ortaya çıkıyor.
➔Hazine borçlanmasının yanlış yönetilmesinin bedelini şimdi hep birlikte ödüyoruz. Faiz ödemeleri ilk kez 2023 yılında ana para ödemelerini geçti.
➔Bitişikte Özcan Kadıoğlu’nun grafiğinden görüldüğü gibi normalde 15-16 milyar dolar olan yıllık faiz ödemesi de yapılan bu yanlışlar nedeniyle 30-32 milyar dolara çıktı.