Şeytanla talk şov
Işıklar altındaki kalabalık bir televizyon stüdyosunun, korku türü için ideal mekân olmadığı kesin. Milyonlarca seyircinin ekran başında izlediği talk şov yayını ile korku – gerilim trüklerini buluşturan film sayısının sınırlı olduğunu tahmin etmek de zor değil.
‘Şeytanla Bir Gece’ (Late Night with the Devil) ise hikâyesini canlı yayınlanan bir talk şov üzerine kurarak kendi janrının içindeki nadir filmlerden biri olmayı hedefliyor. Gerçekten de İngiliz yapımı ‘Ghostwatch’ (1992) dışında hemen akla gelen başka bir benzeri olmadığını baştan söyleyelim.
Colin ve Cameron Cairnes’in yazıp yönettiği ‘Şeytanla Bir Gece’, 1977 yılında geçiyor. Yazarlar, dönem tercihini açıklarken talk şov formatının 1970’li yıllarda sınırları zorlamaya başlamasından söz ediyor. Kaldı ki, hikâye de kendi sınırlarını zorlayan bir sohbet programını konu alıyor.
‘Şeytanla Bir Gece’nin ilgiye değer anlatı yapısını, biçimsel özelliklerini en sona bırakarak, önce hikâye, karakterler ve temalara bakalım. Film, talk şov sunucusu Jack Delroy’un (David Dastmalchian) Cadılar Bayramı’nda, gecenin anlamına uygun bir içerikle seyircilerin karşısına çıkmasını anlatıyor. Delroy ve ekibinin konuk listesinin ilk iki sırasında, ruhlarla bağ kuran medyum Christou (Fayssal Bazzi) ve doğaüstü olaylara kesinlikle inanmayan, stüdyoya her şeyin illüzyon olduğunu kanıtlamaya gelen eski sihirbaz Carmichael Haig (Ian Bliss) var. Sorunlar, terslikler medyumun gösterisiyle başlıyor ama kanal yönetimi ile sponsorlar yayının gidişatından memnun kalınca, ‘Devam’ kararı alınıyor. Tarikat katliamından sağ çıkan ve Şeytan tarafından ele geçirildiği iddia edilen genç Lilly D'Abo (Ingrid Torelli) ve onunla yakından ilgilenen para-psikolog June Ross-Mitchell’in (Laura Gordon) programa dahil olmasıyla olaylar sadece izleyicilerin değil, yayıncıların da hiç beklemediği yerlere doğru gidiyor. Sihirbaz ile para-psikolog arasındaki tartışmanın gerilimi giderek yükselirken, seyircilerin doğaüstü olup olmadığına dair kesin karar veremediği gelişmeler peş peşe yaşanıyor.
Yukarda özetlediğim hikâye örgüsünün eksik yanı Jack Delroy’un psikolojisi… Çünkü film sadece talk şovun değil, Jack Delroy’un hikâyesi üzerine de kurulu. Filmin açılış bölümünde seyrettiğimiz belgeselde radyo kökenli Delroy’un, programın ilk sezonlarında beklentilerin ötesine geçerek başarılı olduğunu öğreniyoruz. Ama yükselen seyredilme oranları, Delroy dahil kimseye rahat, huzur vermiyor; çünkü kanalın ve sponsorların beklentileri yükseliyor. Reytinglerde ilk sırada olan ‘The Tonight Show Starring Johnny Carson’ adlı programı geçmesi bekleniyor Delroy’dan. Ne var ki, kendi reyting rekorlarını kırdığı gecelerde dahi Johnny Carson’ın şovunu bir türlü geride bırakamıyor. Kanser olan eşinin ölümünün ardından bir süre ekranlardan uzak kalıp programa yeniden döndüğünde ise reytinglerdeki düşüşe engel olamıyor Delroy. İşte böylesi bir ortamda, Cadılar Gecesi’ne özel hazırlanan program, Delroy için nerdeyse ‘Tamam mı, devam mı?’ niteliğini taşıyacak kadar büyük önem taşıyor. Sponsorların ve kanal yöneticilerinin baskısını üzerinde hissediyor.
‘Şeytanla Bir Gece’, korku gerilim türünün gereklerini yerine getirirken, medyadaki acımasız rekabet sürecinin Delroy üzerindeki olumsuz etkilerine de odaklanan bir film. Yeri gelmişken, David Dastmalchian’ın inceliklerin hakkını veren oyunculuğunu övmek gerekiyor. Dastmalchian, kısa süre aldığı filmlerde dahi akılda kalan bir oyuncu. ‘Şeytanla Bir Gece’de aldığı başrolün hakkını veriyor. Filmin çok büyük bölümü talk şov sırasında geçiyor. Delroy, canlı yayın sırasında öngöremediği olaylara rağmen programı idare etmeye, kavga eden konukları sakinleştirmeye ve kontrolü elinden kaçırmamaya çalışıyor. Dastmalchian tüm bu süreçte hem Delroy’un bastırdığı duygularını yansıtıyor hem gizli gündemini saklıyor. Dolayısıyla, ‘Şeytanla Bir Gece’ korku gerilim janrı içinde dikkate değer bir ana karakter çalışması içeriyor.
Yan karakterler de hikâye anlatımının önemli parçaları olarak geliyorlar karşımıza. Doğaüstü olaylara inanmayan eski sihirbaz yeni şüpheci Carmichael Haig mesela… Haig’in yıllar önce Avustralya’da katıldığı talk şovda benzer şekilde medyumlara, para-psikologlara meydan okuyan James Randi adlı gerçek karakteri temel aldığını belirtelim. Para-psikolog June Ross-Mitchell’in anne gibi koruyucu kanatları altına aldığı Lilly D'Abo da Ingrid Torelli’nin yorumuyla akılda kalıcı bir karaktere dönüşüyor. Torelli, ‘The Exorcist’te Linda Blair’i akla getiren bir performansa imza atıyor. Programda stüdyoda Delroy’a eşlik eden yardımcısı Gus McConnell (Rhys Auteri), yaşanan olaylar sırasında yayının durması gerektiğini düşünenlerden biri. Meslek etiği kadar inançlı biri olması nedeniyle de yayının devamına karşı çıkıyor ama kimse onu dinlemiyor.
Filmin iki ana temasından birinin medya eleştirisi, diğerinin mesleki hırs olduğunu söyleyebiliriz. Delroy program akışı içinde uzun süre insani yanını kaybetmeyen duyarlı biri izlenimini veriyor. Hatta ilk başlarda, medyanın çirkin yüzünü reklam aralarında Delroy’un yanına gelen yapımcı temsil ediyor daha çok. Ama film ilerledikçe kafamızdaki kuşkular artıyor: Başarının ve reytingin Delroy için her şeyden daha önemli olup olmadığı sorusu filmin merkezine yerleşiyor. Film bizim açımızdan biraz da Delroy’un gerçek psikolojisini ve zihninin içindekileri keşfetme sürecinin öyküsü aslında.
Nasıl ki, stüdyoda yaşananların ne kadarının gerçek ne kadarının şov olduğu uzun süre belirsiz kalıyorsa, Delroy’un gizemi de sonuna kadar çözülmüyor. Rekabetten zarar gören kırılgan ve mağdur biri mi; yoksa mesleki başarıyı her şeyin üstüne koyan bir medya mensubu mu? Seyirciye en baştan itibaren çok fazla ipucu veriliyor ama kesin yanıt finalde geliyor.
Para-psikolog ile pozitif bilimler arasındaki çatışma, görüntülerin arasından beliren Şeytan, Şeytan’ın ele geçirdiği masum genç kız, toplu hipnozun gücü, kamera kayıtları ile gördüklerimiz arasındaki farklar, görüntü karelerinin arasına sıkışan kötü ruhlar ve elbette şiddet ile kan… Televizyon stüdyosunda canlı yayına dahil olan hayalet ve şeytan dışında, yukarda saydığım temaları, motifleri daha önce birçok korku gerilim filminde de gördük hiç kuşkusuz.
‘Şeytanla Bir Gece’yi benzerlerinden ayrıştıran asıl yanı, ele aldığı motifler ve temalardan ziyade anlatı yapısı... Film, sahte belgesel (mockumentary) gibi başlıyor; Jack Delroy ve Night Owls adlı talk şovun hikâyesini, program çekimleri dahil montajlanmış sahte arşiv görüntüleriyle seyrediyoruz.
Daha sonra 1977 yılında Cadılar Bayramı gecesinde canlı olarak yayınlanan programın kaydı akmaya başlıyor. Filmin büyük bölümü bu kayıttan oluşuyor. Tümüyle eski usul TV kadrajı formatında, dönemin çekim teknikleriyle gerçekleştirilen analog formatta bir arşiv kaydı bu… Böylelikle, programın arşivlerden çıkan kaydı üzerinden ‘buluntu film’ tekniği kullanılıyor. Yönetmenler burada gerçekten iyi iş çıkarıyorlar: Night Owls adlı şov, yakın planları, açı / karşı açıları, hareketsiz kameraları, standart canlı yayın kurgusu, ara sıra bozulan cızırdayan noktalı analog görüntüleri, hafif soluk renkleri ve her detayıyla bize 1977 yılındaki bir televizyon programının duygusunu bire bir yaşatıyor.
Programın reklam aralarında ise stüdyodaki kameraların kaydettiği görüntüler siyah beyaz olarak veriliyor. Ama ‘buluntu film’ mantığı bu sahnelerde programdaki kadar iyi işlemiyor; her noktaya yaklaşan, bazen hareket eden kameralar açıkçası pek inandırıcı gelmiyor. Öte yandan, hikâyenin akışı için zorunlu sahneler bunlar; çünkü yayın dışında olup bitenleri ancak bu şekilde görebiliyoruz. Son bölümde ise Colin ve Cameron Cairnes, ‘sahte belgesel’, ‘buluntu film’ tekniklerini bırakıyor, anlatıyı başka bir boyuta taşıyorlar. Kadraj formatı, renk paleti ve kamera kullanımı da değişiyor zaten.
‘Şeytanla Bir Gece’, mayıs başında yurt dışında ilk kez seyircilerle buluştuğunda, bazı animasyon sahnelerdeki yapay zekâ kullanımıyla film endüstrisi içinden tepkiler aldı. Yapımcılar ise söz konusu sahnelerin talk şovdaki reklam aralarında birkaç saniye süren grafiklerden ibaret olduğunu söyledi; filmin çekim ve post prodüksiyonu boyunca başka hiçbir şekilde yapay zekâ kullanmadıklarının altını çizdiler.
Sinema salonlarındaki serüvenine yapay zekâ tartışmasıyla başlayan ‘Şeytanla Bir Gece’, hikâyesi, karakterleri ve anlatımıyla kayda değer bir korku gerilim denemesi. Türün yaygın örneklerinin aksine korku gerilim unsurlarını filmin ikinci yarısına, hatta son bölüme kadar saklıyor. Türün genel formatına aykırı bu yaklaşım hikâyeyi daha inandırıcı kılıyor.
7/10
- Şerif Gören'in ardından52 dakika önce
- El emeği, göz nuru animasyon2 gün önce
- Oysa hayat şimdi ve "Burada"4 gün önce
- Maria'nın 'Paris'te Son Tango'su1 hafta önce
- Oz'un 'kötü' cadısının hikâyesi2 hafta önce
- Issız adaya düşen robot2 hafta önce
- Hikâye farklı, formül aynı3 hafta önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık3 hafta önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…1 ay önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 ay önce