Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Maymun Virüsü'nün çaresi: Ankara Suşu…

        MAYMUN Çiçeği Hastalığı biliniyor, ancak insanlara ilk kez bulaştığı vakayla 1970’li yıllarda Orta ve Batı Afrika’nın tropikal ormanlarında karşılaşılıyor.

        Çiçek hastalığıyla mücadelede kullanılan aşının bu vakada da kullanılabileceğine kanaat getirildiğinde, aşılama yoluyla anında baskılanıyor.

        Sonrasında karşımıza 2022’de tekrar çıkıyor.

        O tarihte de Dünya Sağlık Örgütü acil kodlu uyarısını yapıyor; devam eden yıllarda Türkiye’de de vakayla karşılaşılıyor.

        ANKARA SUŞU

        Çare yine aynı aşıda bulunuyor; aşılama ve Halk Sağlığı ekiplerinin sıkı çalışması sonucu daha fazla yayılmadan engelleniyor.

        Vakayı bastıran aşının temelini oluşturan ise Ankara Suşu…

        Yani aşıya ana kaynaklık yapan, virüsün etkisini kırıp, insan sağlığına yararlı hale getirerek, hastalığa karşı koruyucu bağışıklık sağlamaya katkı veren medikal ilaç…

        Ankara Suşu’nun üretildiği yer ise yıllar önce kapatıldıktan sonra şimdi yeniden açmak için uğraş verilen Başkent’teki Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nden başka yer değil.

        Zaten üretildiği yerin Ankara’nın adı da bundan dolayı verilmiş…

        Aktarıldığına göre büyük olasılık at çiçeği virüsüne karşı üretilmiş ve aşının üretilmesine yarayacak ilk preparatın adına da bu nedenle Ankara Suşu denilmiş.

        İYİ SAKLANMASI İÇİN MÜNİH’E GÖTÜRÜLDÜ

        O dönem Hıfzıssıhha’da eksi 96 derecede uzun süre saklanması zor olduğu gerekçesiyle Almanya’ya yollanmış.

        Münih Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ise tavuk hücresinde modifiye ederek daha seri aşı üretimine katkı verecek şekilde bir aşama daha ileriye götürmüş.

        Ancak adı hep Ankara Suşu olarak kalmış.

        Burada da bırakılmamış, ABD’ye yollanmış.

        Neden de ABD’de çok daha hızlı ve seri üretime geçilebilecek hale getirilecek teknolojinin olması…

        O günden beri de Ankara Suşu aşının temelini oluşturmuş…

        Bütün bunlar da şimdi yeniden oluşturulmaya çalışılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ne denli gerekli ve önemli yer olduğunu gösteriyor.

        TTB: TÜRKİYE’DE VAKA BİLDİRİMİ HENÜZ YOK…

        Gelelim salgının durumuna…

        Bu konuda Türk Tabipler Birliği dahil, etkin ve yetkin olan bilim insanlarının hemen hepsiyle konuştum.

        Sağlık Bakanlığı’nın da vurguladığı gibi Türkiye’de görülen bir vaka yok.

        ABD’deki Salgın Kontrol ve Önleme Merkezi’nde (CDC) yer alan 12 vaka ise eskiyi, yani 2022’yi kapsıyor.

        Dolayısıyla bu rakamlara bakıp Türkiye’de de olduğu kanısına kimse kapılmasın…

        Çünkü şu an için vakaya rastlanmış değil.

        Nitekim TTB Başkanı, bu alanla ilgili önde gelen mikrobiyologlardan Prof. Dr. Alpay Azap, dünkü sohbetimizde Afrika dışında yeni bir vakayla karşılaşılmadığı gibi Türkiye’de de vaka bildirimi almadıklarını söyledi.

        Aktardığına göre 2022’de karşılaşılan Maymun Çiçeği virüsünün farklı bir türü; bugün yaygın olan yine benzer semptomlar yaratmakla birlikte ağır hastalık yapmıyor.

        Prof. Dr. Azap, Hudut Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’nün pandemi döneminde etkin tarama ile başarısını sergilediğini anımsattı, “Bu konuda çok iyiler” dedi.

        ÇİÇEK AŞILILAR AVANTAJLI MI?

        Peki, 1976 öncesi doğanların kollarında güneş şekli yaratan çiçek aşısı Maymun Çiçeği Hastalığına karşı da koruma yaratır mı?

        Bu tarihi veriyorum, çünkü Türkiye’de çiçek vakasına rastlanmadığı için 1980 yılından itibaren rutin aşı takviminden çıkarıldı.

        Onun öncesinde olanlar da 4 yaşında olmalıydı ki aşı olabilsin…

        Dolayısıyla 50 yaşın üzerindeki insanların üzerinde etkisi olur mu?

        Halk Sağlığı uzmanı Prof. Dr. Levent Akın, Mpox adı da verilen hastalığın yayılmasının temas ile olası olduğunu anımsatıp ekledi:

        “Belirli bir yaş üzerinde olanlarda var olan çiçek aşısının koruyuculuğu da artık kalmamıştır. Bir aşının en fazla koruyuculuğu 12 yıldır. Ama az da olsa yine de koruyucu etki yaratır…”

        Prof. Dr. Akın’a göre Afrika özellikle de Kongo’da yaygın olan hastalık Covid-19’dan çok daha kolay mücadele edilebilir nitelikte.

        ENDİŞE EDİLECEK TÜRDEN DEĞİL…

        Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz da 2022 salgınındakinden daha düşük etkili olduğunu belirtti.

        Çiçek aşısı tabanlı aşı olanların hastalıktan etkilenme oranlarının düşük olacağını belirtti, “Endişe edici bir yanı da yok, çünkü 2022’deki gibi ağır hastalık yaratan cinsinden değil” dedi.

        Sağlık Bakanlığı da dün işin üzerinde çok sıkı duruyordu.

        Belirttiklerine göre henüz bir vakaya rastlanmamış.

        Hudut ve sahillerdeki denetimlerin arttırılmasına, özellikle hastalığın yaygın olduğu bölgelerden gelenlerin daha sıkı kontrol edilmesine karar verilmiş.

        “Aşısı var ve hastalığın etkisi de düşük” hatırlatması yaptı…

        TERCÜME İLE DEĞİL TECRÜBEYLE OLUR…

        Covid-19’a karşı en etkili aşıyı Almanya’da yaşam süren iki Türk bilim insanı bulmuştu.

        Şimdi ikinci bir salgın tehlikesi var, onu da temeli ilk kez Ankara’da Hıfzıssıhha’da üretilen Suş ile engellemek olası...

        Bütün bunlar da aslında Türkiye’nin sağlık alanında ne büyük bir altyapıya sahip olduğunu gösteriyor.

        Bugün tekrar kurulmak için çaba gösterilen Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü umarım eski günlerine döner.

        Enstitünün kurulmasının ilk talimatını veren, Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü de durumu özetlemeye yeter

        “Bilim tercüme ile olmaz, tecrübeyle olur…”

        ***

        AYNI YOLDA KESİNTİSİZ MÜCADELE…

        ÜZERİNDEN 45 yıl geçmiş…

        O dönemde biz gençliğin arasında, “Filistin halkının babası” anlamına gelen Ebu Ammar takma adı yaygındı.

        Hepimizin öykündüğü, idolümüz olan kişi Yaser Arafat’ın Ankara’ya geleceği duyulduğumuzda heyecanımız doruktaydı…

        Batılı ülkelerin “terörist” listesinde yer alıyordu.

        ABD, böyle bir ziyaretin olmaması için Büyükelçisi’nin haricinden heyet üzerine heyet gönderip Dışişleri nezdinde girişimlerde bulundu.

        Başbakan Ecevit ve dönemin Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün geri adım atmadı.

        Ankara’ya da Filistin Kurtuluş Örgütü Yürütme Komitesi Başkanı ve Filistin Devrim Kuvvetleri Genel Komutanı sıfatıyla geldi.

        Ertesi gün de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Türkiye Temsilciliği’nin açılışını Başbakan Ecevit ile birlikte yaptı.

        Yaser Arafat, Ankara ziyareti sırasında benim de arasında bulunduğum Türk gazetecilerle birlikte...
        Yaser Arafat, Ankara ziyareti sırasında benim de arasında bulunduğum Türk gazetecilerle birlikte...

        TARİHİ, MANEVİ VE DİNİ SORUMLULUK

        Çömez gazeteci olarak izlediğim açılış sonrası söylediği cümle ertesi gün gazetelerinin de manşetlerindeydi:

        “Türk ulusu, Filistin ve Kudüs’ü kurtarmak için tarihi, manevi ve dini sorumluluklar taşıyor…”

        Başbakan Ecevit için söylediği cümle de dikkat çekiciydi:

        “Çok iyi tanıdığım ve yıllarca görmediğim eski bir dostla karşılaşmış gibiyim…”

        Arafat, o gün Ankara’da uluslararası kimliğine bir zırh daha ekledi…

        Türkiye de ABD ve Avrupa ülkeleri dahil bir çok yerden gelen baskılara aldırmadan Filistin mücadelesinin yanında olduğunu sergiledi.

        Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı dün TBMM’de dinlerken yıllar öncesine gittim…

        Abbas da TBMM’de dün benzer bir cümle kurdu ve ayakta alkışlandı:

        “Filistin davası Türkiye'de ana mesele haline gelmiştir. Bu, Türk halkının ahlâkının göstergesidir…”

        BÜYÜKELÇİLER DE AYAKTA ALKIŞLADI

        Ayakta alkışlandığı iki bölüm daha vardı.

        İlki, Gazze’ye gideceğini söylediği bölüm…

        Diğeri de , “Bizim hayatımız, Gazze’deki bir çocuğun hayatından daha değerli değildir. Bizler İslam’ın hükmünü uyguluyoruz. Ya zafer, ya şahadet…” cümlesiydi.

        Sadece TBMM Genel Kurulu değil, dikkat ettim, Arap ülkelerinin büyükelçilerinin hepsi de ayakta alkışlıyordu.

        Rusya Büyükelçisi ayakta değildi ama onun da coşkulu alkışı gözlerden kaçmıyordu.

        Hemen ilerisinde AB üyesi ülkelerin büyükelçilerinin alkışı da az değildi.

        FLAKE TBMM’DEYDİ, AMA SALONA GELMEDİ

        Gözüm bir ara görev süresi dolacağı için veda turlarını yapmakta olan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry L. Flake’i aradı.

        Çünkü daha 45 dakika öncesine kadar TBMM’deydi ve partilerin grup başkanvekillerine veda ziyaretinde bulunuyordu.

        Ama dün Genel Kurul salonunda yoktu.

        Gelmiş olsaydı Abbas’ın yine alkışlanan şu cümlesini de duymak durumunda kalacaktı:

        BM kuruluşları ve Uluslararası Adalet Divanı İsrail'i suçlu buldu. Gazze'nin altyapısının 3'te 2'sinden fazlası yıkıldı. Filistin halkı evsiz yurtsuz bırakıldı. Buna rağmen ABD, 3 kez veto hakkını kullandı BM Güvenlik Konseyi'nde. ABD bir felakettir.”

        Ankara dün Filistin davasının ne denli yanında olduğunu gösterdi.

        Abbas da konuşmasında Filistin’in tek parça olarak mücadelesine devam edeceğini, parçalanamayacağını belirterek dünyaya mesajını vermiş oldu.

        Arafat’tan, Abbas’a uzanan 45 yıllık süreçte Ankara, Filistin’e desteğinde bir nebze eksilme olmadığını, tarihinde ender görülen şekilde bütün parti gruplarının ayağa kalkıp alkışlamasıyla da gösterdi sergiledi…

        Etkileyici ve bir o kadar da ilginçti…