Suriye'de insanlar da yaşıyor
Suriye’deki gelişmelerle ilgili kesin hüküm cümleleri kuranlar ya temennilerini dile getiriyor ya da uyduruyorlar.
Günlerdir izliyor, anlamaya çalışıyorum. Henüz neyin ne olduğu, kimin kiminle durduğu tam bir muamma.
Yanı başımız şu an bir kaos. Devletsizlik ve otorite boşluğunun nasıl bir cehennem yarattığının kristalize örneğini izliyoruz.
Suriye’de mağdur olan halk hariç kimse kim nerede kime ne yapıyor bilmiyor.
Hemen zafer havasına girenlere de net bir karşı duruş sergileyenlere de mesafeli yaklaşmak gerek.
Geçmiş hatalardan çıkan ders var mı?
Türkiye tam da bunu yapıyor. "İzliyoruz" diyor. Elbette Milli Suriye Ordusu yani önceki ÖSO’nun Halep’teki ilerleyişinden ve hem rejim hem de YPG ile savaşından memnun. Türkiye’nin desteği olmasa böyle bir güç olmazdı. Ancak Ankara bu kez geçmiş hatalardan öğrenmiş, Davutoğlu döneminin aşırı angaje görüntüsü verilmiyor.
Peki ne olacak?
Suriye’deki yeni durum yeniden harlanan ve yıllar sürecek ikinci dalga iç savaş mı demek?
Esad ne yapacak?
Türkiye YPG’ye karşı hangi hamlelerde bulunacak?
Bu soruların cevaplarını aramaya çalışırken birkaç gündür yazı yazamamamın sebebi Suriye’de göz ardı edildiğini düşündüğüm ‘insan’ unsuruydu.
13 yıldır iç savaşta olan ve bunu olağanlaştıran komşumuz rutin kaostan çok boyutlu yeni ve daha derin bir kaosa girdi.
Olan yine sivillere oluyor. Suriye’de neredeyse bir aile başına bir silahlı grup düşüyor. Kontrolsüz silah tehlikesinin boyutlarını düşünün…
Mesela Halep’in bazı Şii yerleşimlerine giren HTŞ’lilerin "Size zarar vermeyeceğiz" dedikleri videolar paylaşılıyor ama bunların ne kadarı gerçek ya da henüz ayak basılan yerlerde silahlı gruplar ile halk arasında ne kadar uyum olacak bilmiyoruz…
Burada yaşayan Suriyelilerle konuştum
Ben olanları anlamak için hem İstanbul’da tanıdığım Suriyeliler hem de Suriye’de akrabaları olan buralı Kürt ve Arap dostlarımla konuştum.
Türkiye’ye savaştan kaçarak gelmiş, isimlerini vermekten çekinen Suriyeliler diyorlar ki:
“Olanlar şaşırtıcı bir hızda gerçekleşiyor. Bu kadarını beklemiyorduk. Fakat şunu söyleyelim… Milli Suriye Ordusu ve HTŞ birbirine düşman değil. Arada çatışmaları oluyor ama onların ve bizim de ortak düşmanımız Baas rejimi. Nasıl burada AK Parti ve CHP bazen tartışıyorlar ama düşman değiller SMO ve HTŞ de öyle. Mesela Türkiye’ye ortak bir tehdit olunca nasıl AK Parti ve CHP bir araya gelirse HTŞ ve SMO da öyle bir araya geliyor.”
Peki Esad rejiminden ve savaştan kaçıp buraya gelen eğitimli, iş güç sahibi Suriyeliler olanları destekliyorlar mı? Yoksa Esad giderken radikal İslamcıların gelmesinden endişe ediyorlar mı?
Bu soruya konuştuğum Suriyeliler henüz net bir cevap veremiyor. “Biz de anlamaya çalışıyoruz. Ama gördüğümüz kadarıyla çok iyi hazırlanmışlar, eğitim, sağlık gibi konularda özellikle hükümet gibiler. Başlangıçtaki gibi radikal İslamcı değiller artık.” diyorlar.
Fakat bu kadar karmaşık bir tabloda Türkiye ve Batı tarafından terör örgütü olarak tanımlanan HTŞ gibi yapıların nerede duracağı, ajandasının ne olacağını kestirmek çok zor. Beni çok korkutuyor bu yaşananlar.
"Bize sıçramasın yeter" yaklaşımı
Öte yandan Türkiye’de toplumun ve medyanın genel yaklaşımı "Aman bize sıçramasın" boyutunda.
Açıkçası ben bunu insani bulmuyorum. Sadece "Bize sıçramasın" demek "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demektir.
Bu, savaşın insan boyutunu yok sayan bir yaklaşım.
Max Frisch’in “Wir riefen Arbeitskraefte und es kamen Menschen”
(Biz işgücü çağırdık ama insanlar geldiler) diye Almanya’daki Türk işçilerle ilgili ayrımcı yaklaşımı özetleyen yaklaşımdan pek farkı yok.
Suriye’de sadece terör örgütleri ya da silahlı gruplar yok, o kargaşanın içinde mahvolan binlerce sivil hayat da var.
Mesela Suriye’deki Kürtler boyutu sadece YPG’ye indirgenmemeli. Elbette terörle, Türkiye’yi tehdit eden her türlü unsurla mücadele edilecek ancak bu mücadele ile birlikte hem Türkiye’nin 15-20 milyon Kürdü hem de Suriye’nin Kürtlerinin de kardeşlerimiz olduğunu unutmamalıyız.
Daha geçen hafta Devlet Bahçeli’nin tarihi çağrısı ile yeni bir fırsat açılması üzerine konuşurken barışın üzerine şimdi adeta bir sis bombası düştü.
Öcalan şu aşamada çağrı yapabilir mi?
Abdullah Öcalan bu yeni gelişmelerden sonra hala devreye girebilir mi? Tecrit kaldırılıp DEM Parti yöneticilerine görüş izni çıkar mı?
Açıkçası endişeliyim. Suriye’de yeniden yükselen savaş olasılığı bizdeki kalıcı barış umudunu yine başka bahara erteleyecek gibi görünüyor.
Suriye’de YPG’nin 130 bin silahlı elemanı var. Bunlar şu an hem ABD hem de Rusya tarafından destekleniyorlar. YPG, PKK demek. Öcalan silahı bırak dese dahi PKK’nın silahı bırakma ihtimali var mı?
Bu ortamda yok. O nedenle tahminimce Öcalan da şu sıra böyle bir çağrı yapmaz.
DEM cephesi ne diyor?
Son gelişmeleri DEM cephesine sordum.
Dedikleri şu: “Suriye’de yaşananlar nasıl olsa Kürtler tasfiye olacak yanılgısı yaratabilir. Bu da iktidara görüşme, çözüm gibi yöntemlere gerek olmadığı hissi verebilir. Halbuki son gelişmeler ile durum giderek karmaşıklaşıyor, sorunlar derinleşiyor. Mesele Kürtlerin tamamıyla ilgili ve Kürtlerde Türkiye’ye yönelik olumsuz algı giderek artıyor.”
Özellikle son cümle çok kaygı verici.
PKK’ya ve YPG’ye sonuna kadar karşı olalım ve Türkiye’nin kendini koruma ve terörle mücadelesini elbette destekleyelim ancak dile dikkat etmek, hem buradaki hem Suriye’deki Kürtleri kazanmak için oradaki toplumsal boyutu unutmamak gerek. Kürt halkı varlık olarak bir saldırı altında olduğu hissine kapılırsa bunun Türkiye’deki ‘biz’ duygusuna ciddi hasarı olur.
Sadece terörden arındırmak yetmez, kardeşlik hukukuna dair de yol haritasını konuşmamız gerekiyor.
- Koster hazırlanıyor6 gün önce
- Saadet Partisi Kongresinde neler yaşandı?1 hafta önce
- Normalleşme esas şimdi başlıyor1 hafta önce
- Kamuoyu son tartışmalara nasıl bakıyor?1 hafta önce
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke2 hafta önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?2 hafta önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor3 hafta önce
- 'Erkek' kazandı3 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?4 hafta önce
- Siyah-beyaz1 ay önce