Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Kukla tiyatrosuna geçit yok
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yaygın ve bir o kadar da temelsiz bir eleştiri: Türkiye’nin Filistin konusunda yaptıklarının herhangi bir zeminde karşılığı yok. Buna ilave bir diğer başlık, yapıp edilenlerin mevcut hükümetin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ideolojik tercihleri olduğu.

        Bu iddiaların genel anlamda muhalif kamuoyunda, ayrıca dindar-muhafazakar kesimlerin bir bölümünde sıkça dile getirildiği malum. Gerekçeleri farklı olsa bile söylediklerinin gerçekle bağı yok.

        Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse bu alanda politika üreten aktörler, başından itibaren Gazze’deki katliam ve Filistin topraklarındaki gayrı meşru yerleşim politikası durdurulmadıkça bölgeye barışın gelmesinin mümkün olmadığını ifade ettiler. Bunu her zeminde, İslam dünyasının hemen tüm platformlarında, ABD ve AB nezdinde, BM çatısı altında, NATO zirvesinde gündeme getirdiler.

        TÜRKİYE: AÇIK VE NET

        Hiç kaçak güreşmedi Türkiye. Tezlerini berrak biçimde ortaya koydu. Çözümü tarif etti, çözümsüzlüğün getirecekleri konusunda uyarılarını yaptı. Herhangi bir mezhep ya da ideoloji üzerinden kendisine vekil güçler oluşturmadı. Muhataplarını adil ve meşru seçimlere, temsil derinliğine ve halkın taleplerini dikkate alan bir yönetim anlayışına davet etti. Suriye’de söylediği buydu. Mısır’daki darbecilere olan tepkisi bu yaklaşımların sonucuydu.

        Sömürgeci zihin dünyasının refleksleriyle kendisinden zayıf bulduğu ülkelerin kaynaklarına el koymanın peşinde olan sözde büyük devletlerin aksine, daima kaynakların adil paylaşımına ve öncelikle bulunduğu ülkenin geleceği için kullanılmasına dikkat çekti.

        İHVANCI, SİYASAL İSLAMCI

        Yine aynı çevreler eliyle, ısrarla ve inatla Ankara’nın Hamas konusundaki tutumu ideolojik olarak tanımlandı. Bunu yaparken de İhvancılık'dan siyasal İslamcılığa kadar bir dizi “laboratuvar kavram” kullanıldı. Coğrafyamızın isimlendirilmesiyle başlayan (mesela Ortadoğu gibi); geçmişle, daha doğrusu hafızamızla bağlarımızı koparacak sahte inşa süreçlerinin ürünü bu yaklaşımlar.

        Türkiye en zayıf dönemlerinde bile bu tür kavram istilalarına karşı direnç gösterdi. Değişen iktidarlara rağmen Filistin davasına sahip çıkması böyle bir duruşun sonucu. Ancak şu da bir gerçek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetleri döneminde, bu ilgi hem daha sahici, hem de daha etkin boyutlar kazandı. Bugün kopan kıyametin bir nedeni de bu.

        ÇÖLDE HAYAT!

        Burada en zor olan kısım, İsrail’in 1948’den itibaren uluslararası hukuk başta olmak üzere tüm meşruiyet alanlarını çiğneyerek sorunu getirdiği aşama. İsrail bir işgalci, çünkü ilk günden itibaren türlü hile, yolsuzluk ve usulsüzlüklerle Filistin halkının topraklarını çaldı. Çalmaya da devam ediyor.

        Bu kanlı sürecin herhangi bir yerinde Filistin halkını temsil edecek gerçek bir yönetimin adı yok. İsrail kendi kontrolünde bir kukla yönetim istiyor. Ancak onları bile kendi sapkın anlayışıyla el koyduğu topraklarda değil, çölün derinliklerinde istiyor. İsrail’li pek çok yetkili bu “proje”yi 7 Ekim’den bu yana çok daha yüksek sesle dile getiriyor. “Size çölde layık olduğunuz bir yerleşim alanı kuracağız!”

        67 SINIRLARI YETMEZ AMA EVET

        Türkiye ve Mısır, dün dışişleri bakanlarının yaptığı ortak açıklamada iki devletli çözümden ve 1967 sınırlarından söz etti. Hakan Fidan da, Mısırlı mevkidaşı da 67 sınırlarının Filistin halkının hak ettiğinden çok daha azı olduğunu elbette biliyor. Ama bu acıya, zulme ve katliama bir an önce son verebilmek adına bu tezi dile getiriyorlar.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bakanlar kurulu sonrasında Haniye suikastının bu meselede bir sınırı aşmak anlamına geldiğini ifade etti. Barış için çabalayan bir başmüzakereci katledildi. Filistin’de yapılan son seçimi kazanan bir iradenin temsilcisiydi İsmail Haniye. O nedenle Netanyahu, Bakan Fidan’ın dediği gibi parlamentoda değil, sanık sandalyesinde oturmayı hak ediyor.

        Türkiye’nin Filistin’e dair mücadelesini, bölgede tek bildiği savaş ve çatışma olan aktörlerin anlaması ya da kabullenmesi zaten beklenemez. Erdoğan’ın dünkü toplantı sonrasındaki şu sözleri ise izlenen politikanın özeti mahiyetinde:

        “Türkiye, varlık, yokluk mücadelesi verdiği bu zor günlerinde Filistin'in yanındadır, tüm imkanlarıyla Filistinli kardeşlerine sahip çıkmaktadır. İsrail'in soykırım politikasına en net ve güçlü tepkiyi veren ülke yine biziz. Ülkemizin bu kararlı tavrının Netanyahu hükümetinde nasıl bir rahatsızlık oluşturduğu gün aşırı yapılan densiz açıklamalardan anlaşılmaktadır.”

        Türkiye, Filistin halkının kendi geleceğini tayin edemediği, kuklaların sahne alacağı hiçbir senaryoya katkı sağlamayacak. Barış için, tarihsel bağlar ve ortak hassasiyetler için, elbette kendi güvenliği için; Filistin’i temsil eden tüm aktörlerin adil biçimde yer aldığı bir çözümün peşinde olacak.