Muhalefet tarihin neresinde duruyor?
Geçtiğimiz yılın son üç ayı inanılmazdı. 1 Ekim 2024. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışması. 22 Ekim’de partisinin meclis grubunda yaptığı çağrı. Nihayet, DEM Parti’den bir heyetin İmralı’ya giderek bölücübaşı Abdullah Öcalan’la görüşmesi.
Ancak geçen yıla damgasını vuran en önemli hadise Suriye’de yaşanan devrim. On yıllarca zulme uğrayan bir halkın kendi kaderini eline alması. Kuşkusuz iki başlığın da birbiriyle kuvvetli bir irtibatı var. Hatta 1 Ekim’de ortaya çıkan tablonun, Suriye’deki değişimin işaret fişeği olduğunu söylemek abartılı olmaz.
EZBER NEDİR, NASIL BOZULUR?
İnsanların ya da kurumların ezberleri, bir yanıyla alışkanlıklarıdır. Bir yanıyla ise çaba göstermeyip değişmez sandığı her şeydir. İşte geçtiğimiz yılın son üç ayına sığan gelişmeler, pek çok ezberi bozdu. Konfor alanlarını alt üst etti. Ancak bunun ortaya çıkaracağı sonuçlar, düşündüğümüzden daha sarsıcı olacak.
Hazır ezber demişken, İmralı’da yapılan görüşme sonrasında ortaya çıkan metin ve onun etrafındaki tartışmalar da aynı ufuk darlığına işaret ediyor. Adı henüz konulmasa da bu yeni sürecin geçmiştekilerden, mesela Çözüm Süreci’nden farklı olduğunu görmek istemeyenlerin durumu da tam olarak böyle.
Sürekli bu geçmişe atıfta bulunanlar genel olarak iki gruba ayrılıyor. Bir taraf yeni sürecin Türkiye’nin bölünmesine kadar gideceğinden söz ediyor. Diğer taraf ise demokrasi, hak ve özgürlükler etrafında bir sürecin ortaya çıktığına inanıyor.
BU BİR DEMOKRASİ PAKETİ Mİ?
Kaba bir genelleme yaptığımın elbette farkındayım. Ancak bu iki yaklaşımın gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok. Ne bölünmeye gidiyoruz, ne de hak ve özgürlükler etrafında yeni bir arayışın içindeyiz. Çözüm Süreci, pek çok yönden makul bir arayışın adıydı. Başarılı olamadı, ama bir tecrübe olarak daima gözden geçirilmeye değer.
O günün şartlarında AK Parti siyaseten yalnızdı. Belli bir kamuoyu desteği elde etmiş olsa da, CHP başta olmak üzere siyasi merkezin ana partilerinden destek alamadı. Haksızlık edilmesin. Hepsine çağrı yaptı, davet etti. Ama aldığı cevap çoğunlukla ret oldu.
AK Parti, siyaseten olduğu kadar devlet katında da gereken desteğe sahip değildi. Bürokrasinin bir bölümü FETÖ tarafından zehirlenmişti. Diğer tarafta ise güvensizlikten ve ideolojik takıntılardan kaynaklanan bir soğukluk vardı.
DEVLET İÇİNDE UYUM
Bugün Cumhur İttifakı kendi içinde ve devlet aklının ana unsurlarıyla tam bir uyum halinde hareket ediyor. Siyasi anlamda MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin varlığı ise büyük bir avantaj. Ancak bu durumu sadece destek olarak okumak yanıltıcı. MHP, sürecin bizatihi inşasında aktif role sahip.
Biz tam Ekim ayındaki gelişmeleri tartışırken, ortaya bir anda Suriye’deki değişim çıkıverdi. İlk günden beri söylüyorum. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, ayrıca devlet aygıtı ve hükümet, Suriye’de yaşanan sürecin ana aktörlerinden.
Türkiye’nin siyasi sınırlarının ötesinde bu denli aktif ve nüfuz alanlarını genişleten politikalarını, “Osmanlıcılık, imparatorluk özlemi” gibi değerlendirmeyi fazlasıyla zaman kaybı olarak görüyorum.
Benim açımdan meselenin birkaç temel başlığı var. Öncelikle Türkiye’nin kendisine dayatılan tehditleri ve kurulan tezgahları bozup kendi oyununu kurması. İkincisi, bu oyun kurucu rolünü, yine yakın coğrafyada genişletmesi ve kalıcı hale getirmesi. Üçüncüsü, tüm bunları doğru yönetip hem kendi içinde, hem yakın coğrafyasında sahici bir barışın yolunu açması.
HEPSİ İÇ SİYASET İÇİN Mİ?
Tüm bunların iç siyasette kazanmak için yapıldığını söyleyenlere gelince. Elbette hiçbir siyasetçi kaybetmek için hamle yapmaz. Ayrıca gerek 1 Ekim’de başlayan süreç, gerekse Suriye’deki gidişat, iç siyasetin dengelerini derinden etkileyecek. Aksi söz konusu olamaz ki.
Muhalefet bunu görse de hamle yapamıyor. Bunlara dair yeni bir sözü yok. Eski alışkanlıklar üzerinden gözü kapalı reddettiği her şeyin, toplumla arasına ne kadar mesafe koyduğunun farkında bile değil. Temel soru şu: Muhalefet tarihin neresinde duruyor?
Çürümüş ve ardına bakmadan ülkesini terk eden bir rejimin yanında mı? Yıllardır ağır zulümlere uğrayan insanları görmesine rağmen, onların karşısında mı? Türkiye’nin siyasi sınırlarının dışındaki tehditleri, kendi gücüne dönüştürmesine itiraz ediyorsa, bunlara dair tezi nedir?
- Zoru başarabilmek umuduyla1 gün önce
- Suriye'de kaybedenlerin öfkesi5 gün önce
- Üçlü grup, güçlü siyaset mi?1 hafta önce
- Türkiye model mi, tecrübe mi?1 hafta önce
- Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Suriye1 hafta önce
- Önce Suriye halkına saygı1 hafta önce
- Suriye'de teröre geçit yok1 hafta önce
- Trump gerçekçi, Ankara sakin2 hafta önce
- Türkiye, Suriye'yi yalnız bırakmayacak2 hafta önce
- Şam'da Türkiye coşkusu2 hafta önce