Diğer siyasetçilere örnek olsun diye mi?
Bugün önceki dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun duruşması var. Hakkında 11 yıl 8 aya kadar hapis ve siyasi yasak isteniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şikayeti üzerine açılan dava dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a sorulduğunda Bakan Tunç Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı’na karşı ağza alınmayacak halkın kabul etmeyeceği konuşmalar yaptığını söyledikten sonra şu cümleleri kullandı:
“Mersin'deki dava için Ankara'daki mahkemede ifadesi alınacak. İfadelerin su teşkil edip etmediğine yönelik yargımız karar verecek. Hakaret ile bir yere varılamayacağının en güzel örneği. Yine hakaretlerine devam ediyor. Milletimiz karalama siyasetine hayır diyor. Bunu örnek alırlarsa onların da sonu eski genel başkan gibi olur. Bundan sonra siyasetçilerimizin suç teşkil eden ifadeler değil, yapıcı siyaset yaptıklarında kazançlı çıkacaklarını ifade ediyoruz.”
Sayın Tunç’un siyasetçilerin karalama ve hakaret noktasında bir vatandaş olarak öneride bulunması gayet masum karşılanabilirdi. Adalet Bakanı değil de gazeteci, sendika başkanı vs olsaydı.
Normal olan bir Adalet Bakanı’nın spesifik bir dava duruşması hakkında böyle konuşmasının normal olmamasıdır.
“…Bunu örnek alırlarsa onların da sonu eski genel başkan gibi olur” cümlesini hukuk devletinin, mahkemelerin bağımsızlığının kriterleri üzerinden izah etmek mümkün değil. Adalet Bakanı’nın bu ifadeleri seçmesi hakimin dava başında ihsası reyde bulunmasından farklı olmadığına göre, neden bu tür bir tutum tercih edilmektedir gerçekten anlamakta zorlanıyorum.
“Bundan sonra siyasetçilerimizin suç teşkil eden ifadeler değil, yapıcı siyaset yaptıklarında kazançlı çıkacaklarını…” diye devam eden ‘ders’ cümlesi yargının bir eski muhalefet genel başkanını cezalandırma isteği için araçsallaştırıldığını göstermekten başka ne anlama geliyor?
Tunç’ın açıklaması Ak Parti’ye yöneltilen yargıyı siyasallaştırma ve araçsallaştırma suçlamalarına, Türk tipi başkanlık sistemi ile beraber güçler ayrılığının tamamen kaybolduğu, yargının tamamen iktidarın emrine girdiği ile ilgili eleştirilere haklılık sağlayan bir açıklama olmadı mı?
KILIÇDAROĞLU’NUN DAVASI VE ÖZGÜR ÖZEL’İN SINAVI
Sanki adı konmamış bir milli mutabakat hükümeti var, çoktan kurulmuş ve ilan edilmesine de gerek görülmemiş gibi.
Sanki ülkenin ‘yaramaz çocuklarının da’ temsil edilmesine izin verilen ve pek de iyi temizlenmeyen bir ilköğretim okulu sınıfındayız.
Bazı yaramazların tatava yapmalarına hatta zaman zaman yaygara koparmalarına imkan veriliyor ki fazla yaygara yaparlarsa ağızlarına biber sürülüp diğer yaramazlara ‘ibretlik’ yapılabilsinler.Dersini alan ya da korkan öğrenci diğer‘yaramaz’ arkadaşlarını yalnız bıraktığı oranda güvende oluyor, hatta bazen taltif ediliyor. Asla onlarla aynı yerde ön sıralarda oturamıyor ama en azından parmak kaldırdığında öğretmen ona ara sıra söz hakkı veriyor falan.
Kılıçdaroğlu için CHP’de geçirdiği yılların totaline varan bir hapis cezası istenmiş neredeyse. Bu davanın genel başkanlıktan karga tulumba gönderilmesini desteklemiş olan delegeleri ve CHP üyelerini bile birleştirdiği biliniyor. Bir kısmı zaten, biraz da yeni genel başkandan hoşnutsuz olmalarından dolayı günlerini Ankara’da Kemal Bey’in ofisinde geçirenler.
Eğer Özgür Özel de Ekrem İmamoğlu gibi duruşma günü salonda olmamayı seçseydi siyasi açıdan bu olaydan epey olumsuz etkilenirdi. Ancak Mansur Yavaş’tan sonra Özgür Özel de bugünkü duruşmaya katılacağını açıkladı.
Özgür Özel’in normalleşme stratejisi iyi niyetlerle başlamış, bir süre de gayet başarılı yürümüştü. Ancak iktidarla normalleşme kaplanla göz hizasında olmak ancak kuyruğunu tutmamayı bilmekle mümkündü.
Kaplanın kuyruğunu tutacaksan bir daha bırakmayacaksın şeklindeki özlü söz boşuna söylenmemişti. Bırakınca bedeli oluyor. Hiç tutmamak daha avantajlı olabilir.
Nitekim normalleşme çabaları CHP tabanını pek memnun etmedi, 31 Mart başarısının çarçur edilmesi gibi görüldü. Arada devreye Erdoğan’a ve ona oy verenlere hakaretamiz ifadeler kullandığı için gözaltına alınan Dilruba Kayserilioğlu isimli hanımın protokolde ağırlanması gibi olaylar karışınca Ak Parti tabanına giden mesajlar da sekteye uğradı.
Daha kötüsünü söyleyeyim, iktidarla normalleşme, AK Parti’ye oy veren ya da geçmişte oy vermiş sivil aktörlerle olumlu temaslar kurma gibi aktif politikalarla desteklenmeyince, değişim politikası Özgür Özel’in ‘makul profili’ olarak değil, ‘Erdoğan’ın gücü’ olarak kayda geçti.
Derken, muhalif kitlenin kafası iyice karıştı. Normalleşme var ise neden sadece 31 Mart’ta CHP’ye geçen belediyelere kâh SGK borcu kâh konser soruşturmaları ya da Ahmet Özer olayında olduğu gibi terör ithamı üzerinden bedel ödetilmeye çalışılıyor? Normalleşme bitti ise CHP neden güçlü muhalefet yapamıyor? sorusuna güçlü bir cevap verilemedi.
CHP teşkilatı ve kurmayları Özgür Özel’i normalleşme dedi diye eleştiren, iktidarla müzakere olmaz, mücadele olur diyen Kılıçdaroğlu’nu parti siyasetine müdahil olduğu için eleştiriyordu. Ancak AK Parti’den CHP’ye geçen belediyelerle ilgili olarak sergilenen tutum “Müzakere ettik de ne oldu şimdi?” şüphelerinin kızgınlığa dönüşmesine yol açtı.
İşler Özgür Özel aleyhinde koltuğunu koruyamayacağı söylentilerine kadar vardı. Bu söylentilerde zaman zaman haksızlığa varan tutumlar sergilendiğini düşünüyorum. Ancak aynı zamanda ‘erken seçim’ sözünü zikreden bir genel başkanın cumhurbaşkanı adayını ilan etmemek gibi birlüksü olmadığını da düşünüyorum.
Adayı son ana kadar ilan etmemek, 2023’te bu iş için kurulmuş altılı masanın yaptığı en büyük hataydı ve sonucu milletin oy verme anı geldiğinde "Kavgalı eve kız verilmez" analizini dikkate alması oldu.
Mevcut durumda CHP altılı masadan çok daha fazla kavga potansiyeli içeriyor. Bunun sebebi ise pek tabii hükümetin arkasındaki devlet gücüne dayanarak siyaset yapması ve iktidar ittifakının kendi aralarındaki gerilimi kolayca sönümlendirme imkanına sahip olmaları.
Muhalefetin böyle lüksleri yok.
Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel’e yaptığı normalleşme eleştirilerini de haksız bulmuş biriyim. Ancak zaman içinde aldığım kulislerde hep şunu işittim: Özel Kılıçdaroğlu’nu görevden alan o kongreden sonra bile, Kılıçdaroğlu ile ilişkisini makul bir yöne çekebileceği pek çok imkan buldu ama bu imkanları kullanmamayı seçti.
Bir kaynağım mealen değil açık açık şunu söylemişti: “Özgür Bey, eğer 31 Mart seçimleri başarısındaki aslan payının Kılıçdaroğlu’nun genel seçim öncesi helalleşme politikalarına ait olduğu gerçeğinin hakkını teslim etseydi, Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştıran binlerce paylaşımın, bazı gazetecilerin olumsuz tavırlarının önünü kesebilirdi ve dolayısıyla sonra ortaya çıkan ‘CHP’de çatlak’ söylentileri ya da algısı da meydana gelmezdi”
Bugün Kılıçdaroğlu duruşmasına katılım düzeyi, genel merkezin bunu nasıl ele aldığı bir gösterge olacak. Ancak asıl büyük sınav, iktidar AK Parti’den CHP’ye geçmiş belediyelere baskıyı arttırırken, Özgür Özel’in ilk cumhurbaşkanlığı seçimine CHP’nin hangi adayla gideceğini açıklaması ve bu noktada tabanın ve kamuoyunun beklentilerini yönetme kabiliyetiyle ilgili olacak.
- Ankara erken mi sevindi?4 gün önce
- Trump'ın kazanması Türkiye'yi kuzey Suriye konusunda hareketlendirecek mi?2 hafta önce
- Suruç'ta beliren çözüm, büyük barışın habercisi olsun3 hafta önce
- Silahlar susmadan demokrasi gelir mi?3 hafta önce
- Bahçeli'nin tarihi çağrısı ve TUSAŞ saldırısı4 hafta önce
- 12 yıl önce ölseydi?4 hafta önce
- Yenidoğan skandalına karışan 17 hastane neden hala açık?1 ay önce
- DEM'in kendisine ait bir iradesi yoksa devlet iradesi olanı işe almalı1 ay önce
- Yeni dönemin motivasyonu duygusal değil bölgesel1 ay önce
- "Kadını öldürmek daha kolay" diye mi?1 ay önce