Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Elon Musk çok tehlikeli

        Geçenlerde eski adıyla Twitter yeni adıyla X’te gördüğüm en iğrenç video’lardan birini tam da bu notu ekleyerek bir arkadaşımla paylaştım. Video geniş sulak bir alanda birtakım adamların çömelerek dışkılarını boşalttıklarını gösteriyordu. Daha fazla ayrıntı vermek isterdim ama kimsenin midesini daha fazla bulandırmak istemiyorum.

        Video belki sahteydi, belki yapay zekaydı, belki de bağlamından kopartılmıştı. Hedefi Hintliler ve—olmayan—hijyen alışkanlıklarıydı. Sonuçta güldüm geçtim. Ancak o günden beri önüme Hintlilerle ilgili buna benzer video’lar ve post’lar düşüyor.

        Twitter / X’te bir süredir “For you” adı altında ben hiç kimseyi takip etmesem de önüme bir sürü insanın paylaşımı düşüyor. “For you” bana günler boyu Hindistan’dan olduğu iddia edilen benzer paylaşımları dayatmaya devam etti. Kimi Hintlilerin bu negatif sosyal medya kampanyasına karşı yanıtları, o yanıtlara yanıtlar, dışkısını boşaltan Hintli karikatürleri peşi sıra geldi. Birden, hiç ilgilenmediğim bir konunun fazlasıyla içine dalmış ve algoritma tarafından daha evvel haberdar olmadığım bir konuda taraf olmaya zorlanmış bir halde buldum kendimi.

        Tam o günlerde X’in sahibi Elon Musk adeta benim kafamdaki soruları yanıtlayacak bir paylaşımda bulundu: Algoritma bir paylaşımla etkileşimde bulununca o konuyla ilgilendiğimizi varsayıyormuş, birisine yolladığımızda da daha fazla ilgilendiğimizi düşünüp önümüze getiriyormuş. Musk ayrıca algoritmanın henüz bizim ironik paylaşım ya etkileşimlerimizi anlayamadığını da ekliyor. Bir başka deyişle, Hintlilerin tuvalet alışkanlıklarının durmadan önüme çıkmasının tek sorumlusu benmişim. O ilk video’yu paylaşmayacakmışım.

        Musk’ın en basit ifadeyle yalan söylediği kendi tecrübemden belli. X algoritması, defalarca ilgilenmediğimi belirtmeme rağmen mesela Özgür Demirtaş gibi isimlerin yazdıklarını ya da elektrikli otomobillerle ilgili paylaşımları ısrarla önüme getiriyor. En son daha fazla görmemek için bulduğum çözüm eski CHP genel başkanını engellemek oldu.

        Dahası X adı değişmeden önce de benzer şekilde işliyordu. Ama Twitter’da böyle bir dayatma olmuyordu. X’e geçişte platformun işleyişi değişmedi; değişen algoritmanın “üst akıl” denebilecek bir güç tarafından manipüle edilmesi oldu. X neden ısrarla elektrikli otomobilleri önüme getiriyor mesela? Hürriyet’in ödül töreninde “halk oylaması” sonucu sürekli Kanal D’ye ödül verilmesi gibi daha çok.

        ALGORİTMANIN DAYATTIĞI ÖRNEKLER

        Elon Musk satın aldığından beri Türkiye özelinde sık sız maruz kaldığım başka örnekler: Erkeklerin nafaka düşmanlığı, toplu taşımada yaşlılara yer verilmemesini savunan ve bu konuda haklı oldukları iddia eden gençler, Kürtlerin ikinci sınıf bir halk olduğunu çeşitli örneklerle kanıtlamaya çalışan birtakım zavallılar, hiç kimseyle seks yapamadıkları için karşı cinse düşman olan incel’ler, düzenli olarak Mustafa Kemal’e küfredenler, Cumhuriyet kazanımlarına nefret kusanlar. Bir de herkesin pedofil olduğunu düşünenler, her konuyu pedofiliye bağlayanlar. Bu sonuncusu global bir dayatma, sadece Türkiye’de geçerli değil.

        İşin buraya varacağı aslında Musk’tan önce de belliydi. Twitter yöneticileri Donald Trump’ın yalanlarıyla baş edip nasıl ifade özgürlüğünü savunacaklarını bilemedikleri bir noktada satıp kurtuldular. Sosyal medya bir anda kendilerini hiç beklemedikleri halde, tıpkı geleneksel medya gibi, içerik denetleme işinde buldu. İçinden çıkmayınca da atıp tutan Musk’a devrederek arkalarına bile bakmadan kaçtılar. Zaten o aralar Elon Musk da platformu insanlara rastgele pedofil diye saldırmak ya da kripto para manipülasyonu yapmak için kurtarıyordu.

        Biraz da bu yüzden kendi arkadaşlarım da dahil herkesi takipten çıkardım. Kısa süre içinde aklı başında insanlar sosyal medyada görüş belirtmemeye ya da buralardan çıkmaya, hala hesaplarını silmeyenler pasif kullanıcıya dönüştü.

        Bugün özellikle adının yanında mavi tık olanlardan özellikle uzak duruyorum. X’e para verip burada uzun uzun görüşlerini paylaşmak isteyenler başka yerde yazamayan, başka herhangi bir yerde görüşlerine kıymet verilmediği için burayı üzerine para vermek için kullanmak zorunda kalan çaresizlermiş gibi geliyor. Görüşlerinin kıymeti olan kişiye para verilir; üzerine para vererek görüşlerini yaymak kendi kendine kitap bastırmaya eşdeğer. Bu kitapların ait olduğu yer çöp tenekesidir.

        Dünyayı daha şeffaf yapmak ve insanları birbirine daha kolay bağlamak amacıyla yola çıkan sosyal medyanın asli amaçlarından saptığı ortada. Yalan haber teknoloji şirketleriyle başlamadı, fısıltı gazetesi her zaman en etkili yayın organıydı. Ama sosyal medya sayesinde yalana erişim çok daha kolay oldu. Daha da önemlisi yalanın ömrü uzadı. Camide içki içilmesi gibi yalanlar defalarca çürütülmesine rağmen hala paylaşılıyorsa bunda algoritmanın ve o algoritmayı yöneten kişinin yalanı sevmesinin etkisi var.

        Sosyal medyadan beri dünyanın daha istikrarsız bir yer olduğu da ortada. Belki tek sorumlusu değil, ama sorumlularından biri. Trump’ın seçim sonuçlarını tanımamasıyla İngiltere’de yakın zamanda yaşanan Müslüman karşıtı saldırılarda Elon Musk’ın kendi kendine düşündüğünü iddia eden algoritmasının etkisi var.

        Ne ilginç ki, o algoritma genellikle kendisi de yalana ve manipülasyona meyilli patronu gibi düşünüyor. Özellikle X’te her gün kadın düşmanlığının artması tesadüf mü? Elon Musk daha geçenlerde Amerikan hükümetinin yüksek testosteronlu alfa erkeklerden oluşmasını savunan bir görüşü paylaştı.

        BREZİLYA’DAN TARİHİ BİR ADIM

        Geçtiğimiz günlerde Brezilya’da X’in yasaklanması bu yüzden tarihin bu dönemecinde çok önemli bir adım. Elon Musk gibi liberter görüştekiler ifade özgürlüğünün mutlak olması gerektiğini, bir başka deyişle önünde hiçbir engel olmamasını savunuyorlar. Geçenlerde Fransa’da tutuklanan Telegram’ın patronu Pavel Durov da bu görüşte. Oysa bu teknoloji titanları bilerek ya da isteyerek ifade özgürlüğüyle kamusal huzuru koruma arasında bir çizgi olması gerektiğini, kendilerinin de sorumluluk almak zorunda olduklarını kabul etmiyorlar. Telegram’da çocuk pornosu, insan ticareti yasa dışı kimyasal ve silahların satılması, terör saldırılarının organize olması, fuhuş sahiden ifade özgürlüğü mü? Bugün oturduğum yerden rastgele bulduğum bir Telegram grubuyla “dark web”dekine eşdeğer dünyalara açılmam mümkün.

        Brezilya’da Anayasa Mahkemesi yargıcı Alexandre de Moraes uzun zamandır İnternet’te yayılan dezenformasyonun önüne geçmek için mücadele ediyor. X, yargıcın istediği 140’tan fazla hesabı kapatmayı kabul etmedi. Bu direncin sonunda da platform ülkede tamamen yasaklandı. Türkiye gibi Brezilya da yalana inanmaya, yaymaya çok meyilli ve meraklı bir ülke.

        Türkiye’de de hükümet sık sık kendi görüşüne uygun olmayan hesapların kapatılmasını istiyor sosyal medya platformlarından. Yakın tarihte Instagram’da olduğu gibi geçici kapatmayla herkes elindeki kartı koz olarak kullanıyor. Türkiye’de yasaklara bizzat koyanların uymadığı Cumhurbaşkanı’nın kapatılmasına rağmen Instagram’da yaptığı paylaşımdan belli gerçi. Instagram yasağı da çok uzun sürmedi.

        Brezilya’da ya da Türkiye’de olduğu gibi devletle bu platformların inatlaşmasının bedelini konuyla hiç ilgisi olmayan insanlar ödüyor. Arkadaşlarımızın yazdıklarını, fotoğraflarını da göremez oluyoruz mesela. 140 küsur hesabı kapatmadığı için Twitter’ı yasaklamak da totaliter rejimlerin işi. Ancak yargıç Moraes’in de başka çaresi kalmamış gibi. Galiba bu çağda hiç kimse bu yeni ve alışılmadık sorunla nasıl baş edeceğini bilmiyor.

        SOSYAL MEDYANIN OLMADIĞI DÜNYA

        Neil Postman iletişim çalışmalarında önemli bir dönemeç sayılan “Amusing Ourselves to Death” (Televizyon Öldüren Eğlence) kitabında televizyonun kitleleri yavaş yavaş aptallaştıracağını iddia emişti. Tıpkı referans aldığı Marshall McLuhan gibi Postman da televizyonun yapısı gereği derinlikli bilgiye elverişli olmadığını, dahası izleyiciyi ekranda tutmak için illaki eğlence unsurlarına başvurması gerektiğini vurgulamıştı.

        Haberlerde fondaki müzik, efektler, en çarpıcı görüntünün kullanılması bir yana, televizyon haberlerinin süresi insanı derinden bilgilendirmeye müsait değil. İnsan 10-15 dakika bir gazete makalesini okumaya ayırabilir, ama ekranda bu süre boyunca makalesini anlatanın yer bulması zor. Gerçi bu alışkanlıklar da YouTube ve Podcast’lerle değişiyor gibi, ama henüz etkisini ölçmek için çok erken.

        Bugün hala iletişim fakültelerinde McLuhan ya da Postman sosyal medya çağında yaşasaydı ne olurdu sorusu sık sık gündeme geliyor. Postman’ın kitabından yola çıkarak öğrencilere verilen ödevlerden biri 24 saat boyunca teknolojiden uzak yaşamayı denemeleri. Bilgisayar, televizyon, en önemlisi telefon olmadan. Bu deneylerin hemen hepsi olumlu sonuçlarla dönüyor. İnsanlar daha fazla okuyor en başta. Evlerinden çıkıp yürüyerek arkadaşlarının kapısını çalıyorlar ve beraber bir ya da birden fazla ekrana bakmadan vakit geçiriyorlar, sohbet ediyorlar. Hemen her örnekte bireyler arası iletişimin kalitesi artıyor.

        Hap şeklinde sunulmayan, belli bir filtreden, araştırmadan, doğruluk denetiminden geçirilerek sunulan habere erişim bireyi ister istemez daha bilgili yapıyor. Bu da ancak yazılı kültürle mümkün. Tabii bu söylediğim bilgiye erişimin devlet sansüründen muaf olduğu ülkelerde geçerli. Zaten okuryazarlığın yüksek olduğu ve devletin basın üzerinde baskı oluşturmadığı ülkelerde bir dezenformasyon probleminden bahsetmek pek mümkün değil.

        HAKİKATEN NEREDE

        Brezilya ya da bizimki gibi bilgiye erişimin bedeli olduğu yerlerdeyse sosyal medya sadece bir özgürlük illüzyonu satıyor. Ana akım gazetelerin hükümet yanlısı olduğu düşünüldüğünden—yanlış bir algı değil—sosyal medya kullanıcıları gerçekleri öğrendiklerini zannediyorlar. Bun karşılık platformlar da hakikatin sadece bir kısmını gösteriyor: algoritma gerçekten popüler olanı dayattığı gibi, algoritmaya neyi dayatması gerektiğini dayatanlar da var. Zaten hakikat bir yerlerde gizleniyor, üzeri örtülüyor; Hintlilerin dışkılarını boşalttıkları ya da göçmenlerin “masum beyaz insanlara” saldırdığını gösteren video’lar, Özgür Demirtaş’ın TL’nin çok güçlü olduğunu savunması gibi çarpıtmaların arasında kayboluyor.

        Bir süre sonra ne gerçek ne değil kayboluyor. Geriye kalansa üçüncü dünya ülkelerine otomobil ve uydu satmak isteyen, birinci dünya ülkelerinde denetimden ve vergiden muaf olmaya çalışan açgözlü bir Bond filmi kötü adamının kendi çıkarları için hepimizi kullanması. Sözümden dönme hakkım olduğunu şerh koymakla birlikte—çünkü hiçbir otorite figürüne tam olarak kefil olunamaz—Brezilya’daki yargıcın belki de çok önemli bir devrimin işaretini verdiğini düşünüyorum. Darısı başımıza?