Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Suç ve cezasızlık

        Türkiye’de beyin göçü tartışmaları ne zaman çıksa nüfusun tıpkı zorunlu askerlik gibi belli bir süre mecburen Batı’da terbiye edilmelerinin ülkemiz için iyi olacağını düşünürüm. Batı dışarıdan cazip görünebilir ama insanın burnunu sürten zalim bir yer de olabilir. Özellikle Türklerin çoğu kendi vatanlarında alıştıkları rahatlıklardan feragat etmek zorunda olduğu için gittiklerine bin pişman olur. Zaten ya geri dönerler ya da geri dönmek için gün sayarlar.

        Uzun mesafeleri yürümeye, aylarca doktor randevusu bekleyip sesini çıkartmamaya kadar özellikle Türkiye’de “elit” kesime yabancı gelen bu gündelik rahatsızlıklar insanı terbiye ediyor. Birey böyle terbiye ediliyor, herkesin aşağı yukarı eşit olduğu böyle öğretiliyor. Bu yüzden Türkiye’deki lokantalarda çalışanlara köle muamelesi yapılıyor, Batı’da ise müşteriyle çalışanın eşit olduğu içselleştirilerek masaya oturtuluyor. Milli Eğitim’in vatandaşlık derslerinde veremediği bu medeniyete ihtiyacımız var.

        UÇAKLARDAKİ TAŞKINLIKLAR

        En azından uçaklarda nasıl davranmamız gerektiğini öğreniriz. Belki de en çok buna ihtiyacımız var çünkü bir haftada sosyal medyada patlayan iki kontrolden çıkmış yolcu vakasını tartışıyoruz. Biri Londra uçağında kabin görevlilerini tehdit eden vandal, bir diğeri hayattaki tek varlık nedeni İbrahim Tatlıses’in kızı olan Dilan Çıtak’ın “kedisi için”uçakta olay çıkarması.

        Bu video’lar paylaşıldığında ben de bir başka uçaktaydım ve birkaç sıra geriden olay çıkaran bir başka yolcuyu takip ediyordum.

        Eşi ve iki çocuğuyla Paris’e yolculuk yapan bir Türk çift—yurtdışında yaşıyorlar sanırım—iki saat 50 dakikalık seyahati ayrı geçirmek zorunda olmalarına isyan ediyordu. Anne ve çocuk ‘upgrade’ edilmiş, koca ise ekonomi sınıfında kalmış. Bir de bebekleri olduğu, bebeğin puseti de iki kabini ayıran ‘bulkhead’e yerleştiğinden baba ve bebek arkada beraber uçacaklar. İlk kez ‘upgrade’ edildiği için şikayet eden bir yolcu görüyorum.

        Anne kalkıştan önce hiç susmadı. Oturduğu koltukta bebeğiyle uçmak gibi imkansız olan bir çözüm istiyordu. Teknik olarak mümkün değildi, sanırım uçak kuralları kocasıyla yer değiştirmesine de izin vermiyordu. Uzun uzun bunun kavgasını verdi, kazanamayacağını bile bile. Ne Londra uçağındaki yolcu kadar çirkinleşti, ne de Dilan Çıtak kadar. Ama lüzumsuz yere kafa şişirdi ve belki de o sırada daha önemli işleri olan kabin amirinin vaktini çaldı. Etrafında başka insanların da olduğuna aldırmadan bu kavgayı kabin şefiyle sürdürdü, kabin şefi de sabırla ona aynı yanıtları verdi.

        Bir ara “Bebeğimi benden ayırdınız,” dediğinde artık ben isyan edecektim ama kendimi tuttum. Sanki Amerika’nın güney sınırında kaçak göçmen ve bebeği Trump’ın kafeslerine kondu. Ama hayır, birkaç sıra geride, ekonomi sınıfının başında, babasıyla uçacaktı. Kalkıştan sonra da bebek annesinin yanına geldi, hatta yapmaması gerektiği gibi koridorlarda emekledi. Sanırım görevliler daha fazla olay çıkarmasın diye tahammül ettiler. Görünüşe bakılırsa da Batı’da yaşayan, Beyaz Türk bir kadındı.

        Sorsanız “Bebeğim için,” diyecektir. Dilan Çıtak da “Kedim için,” diyor kendi yaptığı taşkınlıkla ilgili. İkisine de başkalarının da bebekleri ve kedileri olduğunu, kendi bebeklerinin ve kedilerinin o kadar da kıymetli olmadıklarını hatırlatmaları gerekiyor.

        İzlediğim video’da da, tanık olduğum olayda da kabin görevlileri konuyu çok fazla uzattılar. Dilan Çıtak’a uzun uzun açıklama yaptıkları gibi Paris uçağındaki yolcuyla da en az 12 dakika ilgilendiler. Belki sakin sakin açıklamak bir tür arabuluculuk, ama uçak yolcularına açıklama yaptıkça genelde daha da taşkın davranıyorlar.

        ABD’de bu gibi durumlarda kabin memuru olayın daha 20. saniyesinde “Bu uçakta uçmak istiyor musunuz?” der ve karşısındakine susmasını emreder. Karşısındaki susmuyorsa derhal güvenlik çağırılır ve gerektiğinde saçından başından sürüklenerek dışarı çıkartılır. Kabin memuru muhatap olmaz ve o an inisiyatif kullanarak gerektiğinde kara listeye alınmasını talep eder. Sosyal medyada mahkeme kurulmasına gerek kalmaz. Buna kaç kere tanık oldum.

        HUKUKUN OLMADIĞI YER

        Bizde hangi yolcunun kimin akrabası olduğunu kestirmek kolay değil. Sıradan bir Paris yolcusu gibi görünen kadının THY genel müdürünün akrabası, ya da bir bakanın görümcesi, ya da önemsiz bir şehrin belediyesinde parti meclisinin bilmem nesi olmadığını nereden bilecek kabin amiri? Ayrıcalık ve torpilin sınır tanımadığını belli ki içselleştirmiş ama. Hukukun herkese eşit işlemediğini de.

        İki eşini öldürüp hala evlilik programına katılanlar var. Artık insan öldürmenin cezasının sadece birkaç yılla sınırlı olduğunu biliyor katiller. Ev sahipleriyle sadece kirasını ödemeyen kiracısıyla uğraşmamak için mülklerini boş tutuyor, çünkü tahliye davasına değmiyor. Yedi yıl boyunca yalıda oturup kira ödemeyenler var. Mahkemelerin ağır işleyişini istismar ediyorlar, ertelenen her davayla birkaç ay daha kira ödemeden oturmaya hak kazanıyorlar.

        Kabile toplumu olduğumuz için bedeli taşkınlık yapan yolcu değil, işini yapmak isteyen çalışan ödeyebilir. Kadın dövmek, silahlı saldırılar, adam yaralamak, tehdit gibi ne yaptıysa yanına kar kalan İbrahim Tatlıses’i yücelten bir ülke burası. Kim onun kızına bulaşarak kendi ekmeğini tehlikeye atar? Kızı da böyle davranmayı hak görür tabii ki.

        Her iddiasına girerim, belki bir ay, belki üç ay, belki bir yıl sonra Dilan Çıtak yeniden Türk Hava Yolları uçağına binecek, hatta hepimize nispet yaparcasına, tıpkı hapisten çıkıp sosyal medyada paylaşımlar yapmaya başlayan adaşı Dilan Polat gibi bu başarısını gözümüzün içine sokacak. Hatta bir Londra uçağında kara listeye alınan o adamla da yan yana düşebilir, buna da şaşırmam.

        Bir süre sonra “örnek yolcu” plaketi alırsa da şaşırmayın. Sokak hayvanlarına duyarlı yoğurt kabıyla apartman önünde kedi besleyenler tarafından kurulan bir hayvansever derneği tarafından hala nasıl madalya almadı?

        Neyse, hepimizin günahları için ölen Hz. İsa gibi Osman Kavala da sanırım hepimizin suçları için içeride yatıyor.

        ***

        Yeri gelmişken tekerlekli sandalye istismarı üzerine birkaç söz

        Tatilde ayağım kırıldığı için havalimanında kolaylık olması için tekerlekli sandalye istedim. Gerek Bodrum’da gerek de İstanbul’da hiç sorunsuz, işine çok hakim çalışanlarla uçağa teslim edildim. Bodrum’da tekerlekli sandalyeyle uçağa götürülen iki kişiden biriydim. Ben sakattım, diğer yolcu kadınsa sadece yaşlı. Belki gerçekten yürümeye engeli vardı, bilmiyorum, ama en azından dışarıdan gözle görülür bir engeli yoktu. Yurtdışında müzelerde o yaş grubundan kadınları yaya trafiğini hiç de aksatmadan sergileri dolaşırken görüyorum.

        İstanbul’da Paris uçağına aktarma yaparken tekerlekli sandalyeli yolcu sayısı daha fazlaydı. Yine bu insanların yaşlarının dışında gözle görülür bir engelleri yoktu. Dikkat ettim, uçağa binerken de koltuklara tutunmadan ya da destek olmadan yerlerine yerleştiler.

        Beni uçağa götüren görevliye İstanbul Havalimanı’ndaki tekerlekli sandalye enflasyonunu sordum. O kadar çokmuş ki talebe yetişemiyorlarmış. İskemlelerin sık sık aküsü bitiyor, görevliler bir yolcuyu bırakıp yenisini almak için neredeyse jet hızında yetiştirmeye çalışıyorlar. Bu arada ‘buggy’ ve yürümeye çalışan yolcular arasında nasıl kaza yapmayan kapıya vardık, bilemiyorum.

        Havayolları tekerlekli sandalye taleplerinde herhangi bir rapor ya da delil istemediğinden sistemin açığını bulanlar sonuna kadar istismar ediyor. “Özellikle İranlı yolcular çok kullanıyor,” diyor görevli. “Kapıyı bulamam, yürüyemem, çok uzak diyorlar; biz de reddedemiyoruz.”

        İstanbul Havalimanı büyük, hatta işlevsiz derecede büyük—bağlantı yapıp uçak kaçırmamanız için en az üç saat gerekiyor. Ben daha önce kaçırdım. Kötü planlanmış, yolcu dostu olmayan bir havalimanı olduğunu, bir AVM olarak tasarlandığını yaşayarak tecrübe ettim. Zaten açığı varsa ediliyorsa planlamada bir hata vardır demek.

        Tekerlekli sandalye de istismara açık bir ayrıcalık. İnsanların suistimal edeceği hesaplanmamış ya da görmezden gelinmiş, büyük olsun da bir şekilde çözeriz denmiş belki. Ama insanların sistemin açığını istismar etmesinin tek sorumlusu havalimanının yanlış projelenmiş olması değil. İnsanların istismara meyilli olması.

        Uçak Paris’e indiğinde en az sekiz tane sandalye bekliyordu. Fransız görevliler adı kayıtlı olmayan ama sandalyeye yerleşen bazı yolcuları indirmek zorunda kaldı.